Mustafa Sönmez

TÜSİAD’ın Görüş dergisinin Şubat 2010 sayısında yer alan makalesinde Başkan Ümit Boyner, kayıt dışılığın Türkiye’deki boyutları, yarattığı haksız rekabet ve devamında da vergi yükünün paylaşımındaki hakkaniyetsizlik konularına değiniyor. Makaleyi, yoğun iş trafiğinde kendisi mi hazırladı, danışmanları mı yardımcı oldu , bilinmez ama, Başkan Boyner’in yazısında kullanılan kayıt dışı veriler doğru yorumlanmamış, vergi ile ilgili dünyadaki durum iyi araştırılmamış, dolayısıyla yapılan analiz ve ulaşılan sonuçlarda büyük eksik ve yanlışlar var.

Birincisi, Türkiye’de kayıt dışı istihdam, kabaca yüzde 45’leri bulur ama bunun tarım-tarım dışı analizi yapılmalıdır. 10 milyon dolayındaki kayıt dışı istihdamın , yarısı tarım dışındadır. 5 milyon kayıt dışının tarımda olması ise tarımın yoksulluğu ile ilgilidir. Neredeyse tamamı aile işçisi, üreticisi olan kayıt dışı tarımın Türkiye milli gelirine katkısı yüzde 3-4’ü bulmaz. Dolayısıyla buradan derde derman bir vergi ve sigorta primi beklemek safdillik olur. Tarım dışındaki kayıt dışı 5 milyon istihdam ise, daha çok atölyelerde, ama ağırlıkla da küçük ticaret-turizm işyerlerindedir. Çoğu vasıfsız, ucuz emek kullanan bu işletmelerin yarattığı katma değer de dikkate değer büyüklükte değildir. Dolayısıyla, kayıt dışı ekonomiden büyük vergi ve prim kaybı olduğu tezi bir şehir efsanesidir. Ve bu klişe TÜSİAD Başkanı’nın makalesinde de tekrarlanmıştır.

Asıl atlanan ya da kamufle edilen gerçek nedir, biliyor musunuz? Kayıt dışılık ya da vergi -prim kaçağı, aslında, kayıtlı görünen sektörün içindedir. Herkes de bilir ki, kayıtlı görünen işletmelerde hem vergiden kaçınma, vergi kaçırma, hem de sigorta prim kaçağı vardır. İşyeri ve işçiler kayıtlı görünür ama Maliye’ye matrah düşük gösterilir, vergi kaçırılır; işçilerin primleri SGK’ya asgari ücretten yatırılarak saklanan ücretin hem vergisi hem sigorta primi ödenmez. Kayıtlı işyerlerinde yapılan sınırlı denetimler bile büyük kaçaklar saptıyor. Bu sınırlı denetimlerden sadece Hesap Uzmanları Kurulu tarafından yapılan 2004-2009 dönemine ait olanlardan ulaşılan sonucu, Kurul’un faaliyet raporundan aktaralım: “…son 5 yılda Hesap Uzmanları tarafından yapılan vergi incelemelerinde toplam 136,15 milyar TL tutarında matrah incelenmiş ve bu incelemeler neticesinde incelenen matrahın % 36’sı oranında (49,05 milyar TL tutarında) matrah farkı tespit edilmiştir (Hesap Uzmanları Kurulu, 2009 Faaliyet Raporu.s. 46) . Yüzde 36 kaçak, müthiş bir sonuçtur ve göstermektedir ki, esas kaçak, Boyner’in “sütten çıkmış ak kaşık” gibi gösterdiği kayıtlı gibi görünen kesimdedir.
***
Başkan Boyner, makalesinde şöyle diyor: “Hükümetler, .. AB ortalamalarına yakın bir reel vergi veya kişi başına vergi düzeyini yakalamak ve korumak durumundadır”. Güzel bir tavsiye, ama acaba şunun farkındalar mı: Türkiye, OECD ülkeleri içinde milli gelirine göre en az vergi ve prim toplayan ülkedir. OECD genelinde yüzde 42 olan kamu gelirlerinin milli gelire oranı ortalaması Türkiye’de yüzde 30’a kadar düştüğü gibi, verginin alındığı kaynak ve sınıflar açısından da Türkiye en adaletsiz ülkedir.

Kaynak:OECD, Kamu Geliri/GSYH verileri, 2008 yılına aittir ve OECD ortalaması yüzde 42’dir. Diğer veriler 2009 yılına aittir.

OECD verilerine göre, milli gelirin en çoğunu vergi ve sigorta primi olarak alan ve sonra bu geliri, çağdaş kamu hizmeti için harcayan, gelir adaletsizliğini azaltmada kullanan ülkeler Norveç,İsveç gibi İskandinav ülkeleridir. Boyner’in örnek aldığı diğer AB ülkelerinde de kamu gelirleri, milli gelirin yüzde 42-43’ünü bulmaktadır. Demek ki, örnek aldığımız ülkelerin düzeyine çıkmak için milli gelirin en az bugünkünün yarısı kadar daha fazla vergi ve prim toplanmalıdır. Bu, yeni vergiler salma ,vergi ve prim kaçaklarını önleme gerekliliği demektir.

AB ülkelerinden bizi ayıran asıl adaletsizlik, verginin kaynakları, dolayısıyla sosyal sınıfların vergi yükündeki büyük adaletsizliktir. Türkiye’de verginin üçte ikisinin dolaylı vergi olarak tüketiciden alındığı ve bu yapının AB’deki en adaletsiz yapı olduğu açık. Gelirden, servetten alınan vergilerin ağırlığı ise Türkiye’de diğer ülkelerden daha düşük. Kaldı ki, gelirden alınmış görünen vergilerin çoğu da sayıları 10 milyonu bulan kayıtlı ücretlilerin bordrosundan, kaynakta kesilir. Vergi, gelirin toplandığı kesimlerden alınmalıdır. Türkiye’de gelir, piramidin tepesinde toplanıyor. Vergi de piramidin tepesindeki TÜSİAD; MÜSİAD,TUSKON gibi örgütlerin üyesi sermayedarların gelir ve servetlerinden, büyük firma ve bankalarından alınmalıdır.

Written by Mustafa Sönmez