Türkiye’yi 2012’de Neler Bekliyor…(2)
Mustafa Sönmez Ekonomik büyümesini dış kaynağa, onun en spekülatif ve kaypak biçimi olan sıcak…
Mustafa Sönmez
29.05.2010, Cumartesi
Yeni CHP’nin alt-orta sınıfların iş-aş beklentilerine, Cumhuriyet rejimi değerlerinin korunmasına dönük beklentilerine cevap vererek iktidara yürümek istediği çokça yazılıp çiziliyor. Ancak, iktidara gelme ve iktidar etmede gerçek gücü ellerinde bulunduran mülk sahibi sınıflar, burjuvazi faktörü ne olacak ? AKP, iktidara gelirken 2001 krizi mağdurlarının oylarını almanın yanında arkasını , bugün MÜSİAD’ta,TUSKON’da temsil edilen irili-ufaklı İslami burjuvaziye dayamıştı (*). Keza, 2001 krizinden mağdur bazı büyük holdinglerin de desteği vardı arkasında. Ama, geleneksel büyük burjuvazinin örgütü olan TÜSİAD ile bir mutabakatı yoktu. Milli Görüş kökenli AKP’den emin olamayan TÜSİAD’ın 2002 seçimlerinde AKP’nin tırmanışını frenlemeye dönük Derviş-Özkan- İsmail Cem’den alternatif üretme girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Bununla beraber, AKP’nin, birinci iktidar döneminde sergilediği neoliberal, IMF-AB çıpalarına sadık iktidar görüntüsü TÜSİAD’ı pek memnun etti. Küresel kriz öncesinin likidite bolluğuna denk gelen 2002-2007 lale devri, TÜSİAD için “AKP’den iyisi Şam’da kayısı” algısını hakim kılmış, kılmakla kalmayıp 2007 seçimlerinde AKP’ye, özellikle Doğan Medyası aracılığıyla örtük bir desteği de getirmişti. Ancak, ne olduysa 2007 sonrasında oldu.
***
AKP, ikinci iktidar döneminde gerçek gündemine yoğunlaştı. Çankaya’nın ardından üniversitelerde, medyada, bürokraside gerçekleşen kuşatmayı, yargının ele geçirilmesi hedefi izledi. Korku imparatorluğu ile sindirmeye çalıştıkları arasına TÜSİAD’ın en büyük üyelerinden Aydın Doğan grubunu alması, TÜSİAD’ı nihayet uyandırdı. AKP, başka bir yoldaydı ve hızla devlet rantları ile arkasındaki İslami burjuvaziyi palazlandırıyordu. AKP’yi artık merkezde bir parti olarak görmek mümkün değildi. Ama, AKP’ye bir alternatifi de yoktu TÜSİAD’ın. Merkez sağ ve soldaki tüm seçeneklerini 2002 öncesi birikim-kriz serüveninde bonkörce tüketmişti. Baykal CHP’sine ve Bahçeli MHP’sine ısınamıyordu ve onların AKP hegemonyasını kıracaklarına da pek güvenemiyor, inanamıyordu.
İşte bu ruh hali içinde Kemal Kılıçdaroğlu rüzgarı TÜSİAD’a da derin bir ohhh!.. çektirdi. AKP’nin “önlenemez yükselişi”ni nihayet durduracak, durduramasa da yavaşlatacak bir güç ortaya çıkmıştı. Nitekim TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, CHP’nin 33’ncü kongresi sonrası şu değerlendirmeyi yapıyordu:“ CHP’nin yeni Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarında yer alan, kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi; yargının sorunlarına çözüm üretilmesi; yüzde 10 seçim barajının indirilmesi; parti içi demokrasinin geliştirilmesi; çağdaş standartlarına uygun bir anayasa gerekliliği; siyasi ahlak yasası; TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kurulması; dokunulmazlıkların kaldırılması ve refah devletinin tabana yayılması gibi konulardaki görüşleri, çağdaş bir demokratikleşme ve kalkınma anlayışının tesis edilmesi sürecine katkı sağlama açısından umut vericidir.”
***
Kendisini AKP’ye mahkum hissetmenin dayanılmaz mutsuzluğundan kurtarma umudu bulmuş TÜSİAD’ın, bundan sonra da CHP seçeneğine dört elle sarılmasını beklemek yanlış olmayacaktır. Geleneksel büyük sermaye, CHP’yi, tek başına iktidar görmek içindeğil, AKP’yi “merkez sağa” çekmeye zorlayacak bir ağırlık olarak önemseyecektir. AKP’yi, CHP seçeneği ile tehdit edip onu yeniden IMF-AB çıpalarına sarılmış, neoliberal çizgide, esnekleşme-güvencesizleştirme operasyonlarının sadık icraatçısı görmek isteyecektir. Son zamanlardaki MÜSİAD ile buluşmalarını da anımsatmak yerinde olacaktır. TÜSİAD, CHP’yi ise “küreselleşme, özelleştirme, liberalleşme” kavramlarıyla barışık bir parti olarak yine “merkez”de görmek isteyecek, CHP içindeki Kemal Derviş ekolünden isimlerle daha yakın işbirliği içinde olacaktır.
***
CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, işsizlikten, yoksulluktan söz ederken bunların gerçek nedeninin neoliberal politikaların sahibi güçler olduğunu ifade etmedi. Üretimden, ihracattan dem vurdu ama Türkiye’yi üretimden ranta, Asyalaşma çarpıklığına sürükleyenlerin gerçek müsebbiplerinden söz etmedi, belki de etmeyecek. Fincancı katırlarını ürkütmemenin, köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demenin doğru olacağını düşünecektir. Ancak, Ecevit iktidarları dönemlerinden artık anlamış olmalılar ki, hele ki küresel kriz koşullarında , hem İsa’ya hem Musa’ya yaranmanın fazla imkanı yok. CHP, ancak TÜSİAD’a yaranmak gibi bir yanlışa düşmez ve onun yerine kendi örgütünü güçlendirip, kof kurumlar haline geldikleri 26 Mayıs günü iyice tescillenen sendikaların, meslek kuruluşlarının yeniden örgütlenmelerine ve etkili kurumlar haline gelmelerine destek vermesi halinde; emeğe, sadece emeğe güvenmesi halinde iktidara gelme ve iktidar etme şansı bulabilir. Umalım bu gerçeğin farkındadırlar.
(*) Detayla ilgilenenlere, Friedrich Ebert Vakfı tarafından yayımlanan “Türkiye’de İş Dünyasının Örgütleri ve Yönelimleri” başlıklı yeni çalışmamı öneririm.
Kitap için 0212 3108491’den bilgi alınabilir.