AKP, iktidarı devraldığı 2002’de Türkiye’nin 130 milyar dolarlık bir dış borç stoku vardı. Bu borçların sadece yaklaşık yüzde 13’ü kısa vadeli, yani vadesi 1 yılın altında borçlardı. Üçte biri özel sektöründü.  AKP iktidarında, hem dünya konjonktürünün elverişliliği hem de iktidarın izlediği düşük kur politikası sonucu,  dışarıdan borçlanması arttı, borsaya, devlet kağıtlarına sıcak para girişleri hızlandı, doğrudan yabancı sermaye geldi. 2007 yılında birikmiş dış borç 250 milyar doları geçiyordu ve kısa vadeli olanların oranı yüzde 17’ye çıkmıştı, ama düşük sayılırdı.…

Sonra, küresel kriz patladı. Türkiye’ye giren dış kaynağın bir kısmı önce çekildi. Özel sektör, dış borçlarda  üçte iki pay sahibi durumuna gelmişti. Bir korku sardı her firmayı. Kur yükselmişti. Taksit ödemek zamanı geldikçe hızla para aradılar, ancak kısa vadeli borç bulabildiler. Kısa vadeli borç tutarı tırmanmaya başladı. 2012 Eylül sonu itibariyle dış borçlar 326,3 milyar dolara çıktı.  Kasım 2012 itibariyle kısa vadeli borçlar, toplamda yüzde 30,5 paya sahip ve 101,2 milyar dolar. Kısa vadeli oranı aynı kaldıysa, Kasım 2012’de  toplam dış borç stoku 332 milyar dolara ulaştı,  diyebiliriz.

Kaynak:TCMB ve Hazine Müsteşarlığı veri tabanı

 

Ortada açık bir “Kurtlarla Dans” hali var. Dünyadaki, kriz öncesi likidite bolluğu fırsat bilinip bulunabildiği kadar borç bulunup kullanılmış. Kullanan, ağırlıkla özel sektör. AKP rejimi boyunca dış borç dağına 200 milyar dolar eklendi. Üstelik bunun 80 milyar doları kısa vadeli ve toplam borçta kısa vadelilerin payı yaklaşık üçte bir !... Bu gelinen yer oldukça riskli. Bir şey daha; Merkez Bankası, önümüzdeki 12 ayda, kısa vadeli borç ve vadesine 1 yıl kalan diğer borçların toplamını da 143 milyar dolar olarak açıkladı. Az buz ödeme değil…

***

Özetle, dış borçlanmada kantarın topuzu kaçmışa benziyor. Hele ki kısa vadelilerde..Kısa vadeli borcun onda dokuzu özel sektörün…Böyle borçlar her an geri ödenmeyi gerektirir. Çeker gider anında. O nedenle, bunun karşılığını döviz rezervi olarak bulundurmak gerekir. Kısa vadeli borcunuz kadar döviz rezerviniz yoksa, başınız büyük belada demektir. Anında döviz kuru şoku yaşarsınız, bir anda mesela dolar kuru 1.80 TL’lerden 2 TL’lere fırlar, kasırga altüst eder, ağaçlar yerinden sökülür,çatılar uçar!…Bunun için iktidar, sürekli döviz rezervi tahkimatı yapıyor. RTE, 2013 bütçe konuşmasını yaparken, Merkez Bankamızın altın dahil döviz rezervlerinin 120 milyar 586 milyon dolarla bir başka tarihi rekor kaydettiğini müjdelemek istiyorum” diyordu…Bu “müjde”yi  duyanlar, Başbakan, ya ne konuştuğunu bilmiyor , ya da gerçekleri söylemiyor, diye düşünüyorlardı.

Ünlü iktisatçılarımızdan Asaf Savaş Akat da, bu “rekor rezerv”  isimli şehir efsanesine artık dayanamamış ki, 22 Ocak tarihli Vatan’daki yazısında şöyle diyor(özetle) ; “Başbakan Erdoğan… rezerv artışını hükümetin başarı göstergesi olarak sunuyor…dış açık veren ekonomide rezerv artışı kadar dış borç artışı kaçınılmazdır. Bankadan borç alıp bir bölümünü mevduata yatırmaya benzer. Rezervdeki her artış dış borcun aynı miktarda yükselmesi ile mümkün olur. ..Resim çok nettir. Evet, döviz rezervi artıyor. Ama borç para ile artıyor. Sanırım mesajı aldınız. Benden söylemesi…”

***

Yabancılar, yerleşikler, dövizlerinin bir kısmını mevduat olarak bankalara yatırıyorlar, bunların karşılığı Merkez Bankası’na yatırılıyor, rezerv artıyor. Altın mevduatı icat edildi. Karşılığı, altın rezervinde. Cari açığın üstünde dış kaynak girişi yaşanıyor ve borç stoku artıyor. Borçtan gelen döviz fazlası rezervlere giriyor. Böylece rezervler artmış görünüyor…Sonunda, döviz rezervinin 101 milyar dolarlık  büyüklüğü, önümüzdeki 12 ay için 143 milyar dolara ulaşmış kısa vadeli dış borç yükümlülüğünün altında. Döviz rezervine , 20  milyar dolarlık altın rezervini de ekleseniz, ediyor 121 milyar dolar…Tarzan yine zor durumda…

Ortada bıçak sırtı bir durum var. Bir de muktedir pinokyoların konuştukça uzayan  burunları…

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez