Mutfak Yanıyor, AKP Tarımı Umursamıyor
Mustafa SönmezGündem, kısır tartışmalarla işgal altında iken, sokak için geçim derdi bütün yakıcılığını koruyor, tabi…
Mustafa Sönmez
Mimarlar Odası’nın düzenlediği Kent Kültür Demokrasi Forumu için Van’dayız. Önceki iki toplantı Sinop ve Hatay’da yapılmıştı. Van’da da verimli bir dizi toplantı gerçekleştiriliyor. Van özelinde Doğu ve Güneydoğu’nun ekonomik,sosyal, siyasal sorunlarının tahlili yapıldı, çeşitli çözüm önerileri üretildi.
Van, benim için ayrı bir öneme sahip. Doğduğum şehir. Babamın memuriyeti nedeniyle çeşitli sınır kentlerini dolaştıktan sonra 1965’te anayurda dönüş yaptık. Liseyi Van’da bitirdim, Vanspor’da futbol oynadım ve kulübün 1974’teki ilk resmi maçında atılan ilk resmi golü bana aittir. O zamanlar merkezi sistemden ayrı yapılan ODTÜ sınavına Van’da girdim ve kazandım. Artık ancak sömestr tatillerinde uğrar oldum Van’a. Kısa sürede büyük bir taşlaşma yaşıyordu şehir. Urartu uygarlığından miras kanallarla sulanan, çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla bezeli bahçelere kurulu tek katlı, en fazla iki katlı kerpiç binalar hızla yıkılıp yerlerini kimliksiz, karaktersiz beton binalar almaya başladı. Yıkılan evlerden birisi de bizimkiydi. Geniş bir cadde geçirildi bahçemizin içinden. Meyve ağaçları kesildi, bahçe tarumar edildi, su kanalları dolduruldu, ev yıkıldı. Yeni yollar, yeni betonarme binalar kanser gibi yayılıyordu. Her gelişimde şahit olduklarım bende ancak öfke biriktiriyordu ve uzun yıllar gidemez oldum doğduğum şehre. Vefatlar vesilesiyle bir-iki ziyaretimin sonrasında öfkemi yenip “anlamaya” çalıştım olan biteni. Van, o eski Van değildi artık. Hızla göç vermişti. Van’ın eski kentlileri Batı’ya göçmüştü, yeni Vanlılar, köylerden ve civar illerden göçenlerdi artık. Varlık ile kahredici bir yokluk iç içe büyüyordu. Kent yeşilini kaybetmiş, beton bir şehir haline gelmişti. Bunca ucubelik içinde TOKİ eksik olur muydu? Olmazdı tabii. Göl, ki biz deniz deriz, hızla kirleniyordu. Şehir merkezine en yakın kıyılardan, İskele’den, Edremit’ten girilemiyordu denize artık. Ancak Gevaş, Akdamar Adası sahillerine gitmek gerekiyordu.
***
Van, çevre iller, Muş, Bitlis ve Hakkari ile bir havza. Van havalisinde 2 milyonu aşkın nüfus yaşıyor. Göçler nedeniyle nüfus artışı yavaşlamış ama yine de nüfusun yarısına yakını kentlerde. İş-aş meselesi her yerde olduğu gibi Van dolayında da bir numaralı sorun. Resmi işsizlik yüzde 12 ama gerçeği yüzde 30’a yakın. Nüfusun yarısı “yeşil kartlı” tescilli yoksul. Sanayi yok gibi..Tarım-hayvancılık ve hizmet sektörü meşgale sahaları gibi görünüyor. Ama yine de, bu tasvirin ötesinde bir varlık gözleniyor Van kentinde. Bunca yoksulluk varsa bu binalar ne ? Göle nazır villa siteleri kimin?. Bunlar kimler, nereden kazanırlar? İşte orada, resmi raporlara, analizlere girmeyen bir gerçeği dile getirmek gerekiyor. Van, birkaç sınır kentinde olduğu gibi suç ekonomisinin de etkili olduğu bir il. Küresel uyuşturucu ticaretinin geçiş yolu üzerinde olan Van’da bu sektörden yıllardır hatırı sayılır birikimler sağlanıyor. Suç sektörünün de kuşkusuz kendi iç işbölümü var. Patronları, aracıları, hamalları, proleterleri var. Sivil-asker işbirlikçilerinin olduğu, suç dosyaları ile sabit. Herhangi bir itiraza mahal bırakmadan bir suç istatistiği örneği vermek yerinde olacaktır.
Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2008’de uyuşturucu ve kaçakçılıktan hüküm giyen ve cezasını tamamlayarak infaz kurumlarından çıkanlarda, ikametgahı büyük iller olanlar kadar Diyarbakır ve Van olanlar da ilk sıralarda.
***
Van havalisinde Kürt siyaseti hakim. BDP, özellikle Van ve Hakkari’de hegemonik güç. Van Belediye Başkanı Vanlı değil. Partiden Ağrılı bir hukukçu, Avukat Bekir Kaya. Van ve çevre siyaseti, bölgenin ekonomik, sosyal, kültürel sorunlarının çözümünün “Demokratik Özerklik”ten geçtiğini savunuyor. Birisi Van havalisi olmak üzere, tüm Türkiye’de 20 dolayında bölge oluşturulsa, her bölgenin kendi meclisi kurulsa ve belediyeler ile birlikte bölge meclislerinin yetki, sorumluluk ve kaynakları artırılsa, bölge insanları haklı talepleri olan Kürt kimliğini, Kürt kültürünü özgürce yaşamak ve geliştirmek imkanını bu model içinde bulsalar, iyi olmaz mı?