AKP seçmenini tanıdınız mı?
Yerel seçimlerin ardından yapılan birçok değerlendirmede, seçimin sonucunun ortaya çıkardığı “vahim gerçeğin” yeterince anlaşılamadığı görülüyor.…
Son günlerin en çok konuşulan konulardan biri de asgari ücretin vergiden muaf tutulması. Tamamına erdirilecek mi bilinmez, ama konu Anayasa uzlaşma komisyonunda ele alınmış. Medyaya yansıyan haberlere göre, tüm partiler, dar gelirlinin mağduriyetini gidermek için Anayasa’nın sosyal güvenlik ve adil ücret maddesine “Asgari ücretten vergi alınamaz” şartını getirmişler. BDP’lilerden duydum, “Bizim gayretimizle oldu” diyorlar.
Uzatmadan soruyu doğrudan soralım: Matah bir şey mi, asgari ücretin vergi dışı bırakılması? Büyük bir vergi reformu, adaletsizliği giderici bir adım mı? İlk elde kulağa öyle geliyor. AKP’liler de üstüne atlamış zaten. AKP’nin yarı-resmi yayın organı Sabah’ta(5 Ekim) şöyle yer aldı haber; “ İşçinin yanında olduğunu vurgulayan Bakan Çelik, bir çalışanın 750 lirayla geçinmesinin ne demek olduğunu çok iyi bildiğini ifade etti. Çelik, “Yükümüz ağır, 200 TL bize verilmeli” diyen iş dünyasını üzecek bir haber verdi. Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasına olumlu baktığını belirten Bakan Çelik, şunları söyledi: ‘Biz de sıcak bakarız. Mali politikalar açısından başka bakanlıkları da ilgilendiren bir durum var. Maliyeti 3-3.5 milyar lira civarında. Bundan vazgeçilmesi için başka kaynak bulunmalı.’
Öylesine yanlı,yanlış bir imalat ki…Bir kere kesilen vergi 200 TL değil, 53 TL.
Şu an bir asgari ücretliye ödenen net aylık 740 TL iken devlete vergi ve sigorta primi olarak ödenen 356 TL. Yani 2 işçiye, 1 devlete…Ama devlete kesilenin ağırlığı vergi değil. Sabah, vergiyi 200 TL yazmış, Bakan da ayıp etmiş, üstüne atlamış. Ne 200 TL’si? Vergi, 53 TL. Asıl kesinti SGK’ya…İşçi ve işveren adına yapılan prim kesintisi 268 TL’yi buluyor. İşsizlik Sigortası Fonu’na da 30 TL’ye yakın aylık prim yatırmak gerekiyor. 300 TL’ye yakın bu prim kesintisinin yanında 53 TL verginin esamesi okunmuyor elbette. Birçok işveren, bu kesintileri ödememek için işçiyi kaçak çalıştırıyor. Kayıt dışı çalışma adıyla yumuşatılan bu büyük ahlaksızlığa maruz işçi sayısı 3 milyona yaklaşıyor.
Asgari ücretin brütünün ve netinin ayrıntısını bilmeden kulağa gayet hoş gelen “vergiden muafiyet” , bu durumda matah bir şey değil elbette. Zaten kendisi matah bir şey olmayan asgari ücretten 53 TL’yi almasanız ne olur? Pek bir derde derman olmaz. Zaten, o 53 TL de işçinin cebine girmez, işverenin “yükü” azalır. Belki bir yıla mahsus, şan olsun diye, o kaldırılan vergi asgari ücrete yansıtılır, o kadar. İzleyen yıl, eski tas, eski hamam, çarpıklık devam eder.
***
Burada “ücretten vergi” tartışması tuzağına düşmemeye dikkat etmek gerekir. İşçi dahil olmak üzere tüm alt-orta sınıfların maruz kaldıkları yük esasta dolaylı vergiler, yani KDV,ÖTV’ler…Çalışanların itiraz etmeleri gereken ücretten vergiden önce, tüm vergi yükündeki adaletsizlik. Çünkü, ücretin de dahil olduğu “gelirden alınan vergi”, uzun zamandır, tüketirken ödenen vergilerin gerisinde. 2011 vergilerini örnek alalım. Yaklaşık 254 milyar TL’lik vergi girmiş Maliye’nin kasasına. Peki bu verginin ne kadarı ücret, kar, faiz gelirlerinden alınmış? Yüzde 19’u…Bunun da ağırlığı yine ücretlilerden. Ama bakın şirketler,bankalar Kurumlar Vergisi adı altında sadece yüzde 10’unu ödemişler. Büyük haksızlık!…Yine mülkiyetten alınan vergiler 6 milyar TL’den ibaret yani yüzde 2 dolayında. Şirketler,bankalar, mülk sahipleri, kar,faiz,rant geliri sahipleri vergiden bu kadar muaf kalırlarken bakın tüketimden alının vergiler ne boyutta…2011 vergilerinin yüzde 62’si KDV ve ÖTV’den alınmış. Bu ne demek? Asgari ücretli, ücretliler, beyaz yakalısından mavi yakalısına kadar çalışan sınıf, ücretlerinden kesilen vergiden daha yüksek vergiyi tüketirken ödüyorlar. Gıda, giyim, ısınma, sağlık,eğitim,ulaşım için harcarlarken ödüyorlar. Asgari ücretliyi vergiden muaf tutsanız bile, tüketirken ödüyor vergiyi. Bazı ürünlerde yüzde 18, bazı ürünlerde yüzde 8 oranlarında olsa da, aldığı net 740 TL’lik ücret, tüketirken vergilendiriliyor. Hem de insafsızca…
***
Buradan şu sonuca ulaşıyoruz; vergi yükünün dağılımındaki eşitsizlik, adaletsizlik çıkış noktamız olmalı. Bu büyük fotoğraftaki adaletsizliği sorgulamadan, ücretin üstündeki verginin azaltılmasını istemek yetmiyor. Vergiyi ücretten kaldırırlar, tüketime yıkarlar, yine aynı vergiyi ödetirler size…KDV,ÖTV gibi dolaylı vergiler en adaletsiz vergilerdir, özellikle ücretliler için. Çünkü, ücretliler, gelirlerinin tamamını , hatta borç olarak aldıklarını tüketmek zorundalar,geçinmek için. Tüketirken de tüm gelirleri ve borçlandıklarıyla satın aldıkları mal ve hizmetin vergisini öderler. Oysa yüksek geliri olanlar için öyle mi? Kazançlarının hepsini tüketemedikleri için, tüketemedikleri gelir, vergiden muaf kalır.
Tartışmaya ücrette vergiden girmek, mevcut vergi sisteminde bir tuzaktır ve sonuçta hükümeti hiç rahatsız etmemiştir. Doğru talep, vergi yükünde adaletle başlamalı. Bunun için de Anayasa’ya, dolaylı vergilerin, toplam vergilerin yüzde 25’inden fazla olmaması gerektiği, verginin herkesten kazancına göre alınması prensibi yazılmalı. Kar,faiz,rant geliri elde edenler, şirketler,bankalar, büyük mülk sahipleri verginin ağırlıklı kısmını ödemelidirler. Çünkü gelirin ağırlıklı kısmına onlar el koyuyorlar,vergisini de ödemelidirler.