Mustafa Sönmez

23.07.2010, Cuma
Türkiye ekonomisi, dış kaynak girdikçe büyüyen, girmedikçe duraklayan bir yapıda. İthalata bağımlı büyüyen ekonominin yarattığı cari açığı, yani döviz açığını finanse etmede 3 kaynak var: Doğrudan yabancı sermaye girişi, dış kredi ve sıcak para dediğimiz borsaya,devlet kağıtlarına gelen kısa vadeli sermaye hareketleri. Bunlar içinde en az zararlısı doğrudan yabancı sermaye girişidir. Borç yaratmaz, taşın altında eli vardır, iyi kötü istihdam yaratır, teknoloji getirir, reel üretime katkısı vardır.

Dış kredi ile finansman, ikinci tercihtir. Ağırlıkla orta-uzun vadelidir. Vadesi bellidir, yüksek riskli, sürprizli değildir, kırılganlık pek yaratmaz. Dış kaynaklar içinde en riskli ,kırılganlık ve kriz yaratıcı olanı ise sıcak para diye bilinen portföy yatırımları, ya da kısa vadeli sermaye hareketleridir. Borsaya girer çıkarlar, devlet kağıtlarına yatırım yaparlar. Spekülasyon, doğalarında vardır. Dış kaynağa muhtaç ülkeler, bunlardan en çok doğrudan yabancı sermayeyi tercih ederler. Çin, mesela böyle bir ülkedir.

***

Türkiye, söz konusu 3 finansman kanalını da kullanır. Kriz öncesinin likidite bolluğu koşullarında hem doğrudan yabancı yatırımlar hem de dış kredi kullanımı, sıcak para girişi kadar önemliydi. Ancak, kriz sonrası durum değişti. Şu dönem doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında da dış borç bulmada da azalışlar gözleniyor.Bu durum, spekülatif sıcak para girişine bağımlılığı artırıyor ve bu kanaldan giren yabancı sermaye girişinin olumsuzluklarını artırıyor.

Doğrudan yabancı yatırımları, özellikle 2005 sonrası hızlanmıştı. Özelleştirme projeleri, Türk bankalarını yabancılara satma niyetleri, yabancı girişini kamçılamıştı. 2006 ve 2007’de yılda 20 milyar doları bulan yabancı sermaye girişleri 2008’de bile 16 milyar dolara yaklaşmıştı.


Kaynak: Hazine Müsteşarlığı veri tabanı

Küresel kriz ile birlikte yabancı yatırımlar azaldı ve 2009’un tamamında 6 milyar dolara kadar düştü. Düşüş eğilimi 2010’da da sürüyor. İlk 4 aylar itibariyle analiz edildiğinde 2008’den 2009’a yarı yarıya azalan yabancı sermaye girişi, 2010’da da aynı vitesle düşüyor. 2008’in ilk 4 ayında 4,4 milyar dolar olan yabancı yatırımlar bu yılın ilk 4 ayında 1,2 milyar dolara kadar gerilemiş.Yabancı yatırımcılarda gerileme, özellikle AB’den kaynaklanıyor. AB’den yabancı yatırım bir yılda yüzde 50 azalmış görünüyor. 2008’deki Körfez yatırımı akını da sonraki iki yıl bıçak gibi kesildi. Yabancı yatırım iştahsızlığı bütün coğrafyalara mahsus, Türkiye’deki iklim bozukluğu, ek bir etken.

***

Yabancı yatırım azalmasına, dış kredi temininde düşüş de eşlik ediyor. Özellikle de özel sektör kredileri azalıyor.Bunda, uluslararası piyasalarda yaşanan likidite ve kredi sıkışıklığı nedeniyle bu kesimin krediye erişiminin zorlaşması etkili oldu.


Kaynak: Kaynak: Hazine Müsteşarlığı veri tabanı

Gerek kamu gerekse özel kesimin net borç ödeyicisi pozisyonunda olduğu gözlemleniyor. 2008’in 3’ncü çeyreğinde 197 milyar dolara kadar çıkan özel sektör borçlanması, 2010’un ilk çeyreğinde 169 milyar dolara kadar inmiş görünüyor. Alınan borçlar döndürülemiyor, net borç ödeyicisi durumu geçerli.

Cari açık, krizin etkilerinin azalması ile birlikte iç talepte görülen canlanmanın getirdiği ithalat artışı dolayısıyla 2009 yılının son çeyreğinden itibaren tekrar genişlemeye başladı. Ayrıca, Türkiye’nin en önemli dış pazarı konumunda olan Avrupa ülkelerinde büyümenin halen ivme kazanamamış olması da ihracat performansını olumsuz etkileyerek cari açık üzerinde genişletici bir etki yarattı. Bu açığın finansmanında doğrudan yabancı yatırım ve dış kredinin rolü azalırken yıkıcı etkileri daha fazla olan sıcak paraya bağımlılık artıyor. Döviz kurunun aşırı değerlenmesi karşısında teslimiyet de bununla ilgili…

Written by Mustafa Sönmez