Mağluptur bu yolda diktatör…
Bu yazıyı seçim sandıklarının henüz oy vermeye açıldığı bir saatte, 7 Haziran saat 10 sularında…
Soma katliamı ile birlikte kömür madenciliği, daha çok da “cinayetsiz üretim” ekseninde konuşuluyor. Kömür ocaklarını kapatalım, kömür dışı enerji alternatiflerine yoğunlaşalım, diyenler de var.
Kömür, evet, artık daha çok tartışılacak, çünkü, “Tarzan zor durumda” kalınca kömüre sarıldı. İktidar için linyitten elektrik ürettirmek can alıcı bir mesele oldu. Kuşkusuz bunu da yandaşı sermayedarlarla yapmak istiyor. Bunun başımıza neler getireceğini tartışalım, ama önce Tarzan bu duruma nasıl geldi onu hatırlayalım…
Çılgınlık başlıyor…
AKP, 12 yıllık enerji hovardalığına şimdi çıkış arıyor. Ama bulduğu çözümler yeni çıkmazlara götürüyor. Yanlış, dışarıdan gelen yabancı parayı iç pazara dönük, inşaat odaklı bir büyüme için kullanmakla başladı. TOKİ’ler, gayrimenkul yatırım ortaklıkları ile İstanbul odaklı bir ranta hücum yaşandı. İhtiyaç duyulan enerjiyi, özellikle elektriği, ithal doğalgaza dayalı santrallerle karşılama kolaycılığına gittiler. Sonuçta, petrol, doğalgaz, hatta taş kömürden oluşan enerji ithalatı, toplam ithalatın dörtte birini, 60 milyar doları buldu. Enerji kaynaklarının kabaca yüzde 60’ı ulaşım, yüzde 40’ı elektrik için kullanılıyor.
Elektrik üretimini ithal doğalgaza dayandırmak, “güvenilir” bir politika değil. Yerli linyiti, akarsuyu, rüzgarı vb. kullanmak daha iyi. Geç kaldılar ama, zararın neresinden dönülse kârdır, diye avunuyorlar..
Yanlışlar…
Yanlıştan kaçarken doğruyu tam bulmuş da değiller. Yerli kaynaklara yönelmek yanlış değil, ama, niye bu kadar enerji tüketiyoruz, tüketime yetişmek yerine, doğru büyüme hattında mıyız? Buna bağlı olarak enerji ihtiyacı gerçek mi? Enerji ihtiyacını sorgulamak yerine, onu karşılamaya, ona yetişmeye koşturmak hâla yanlışa devam demek…
Neden bu kadar tüketiyoruz, tasarruf etmiyoruz. Mesela evlerde izolasyon, aydınlatmada tasarruf, sanayide aşırı enerji tüketen çimento, demir-çelik üretimlerinin getirisini götürüsünü sorgulamak…Bunlar yapılmıyor, bir an önce elektrik üretimini artırmak, bunu da olabiliyorsa, yerli kaynaklarla yapmaya çalışmak ezberi önde.
İkinci bir yanlış, yerli kaynakları, planlı, kamusal bir çerçevede ve mevcut deneyimli kamu kuruluşlarıyla işletmek yerine, kömürü, dereleri, çayları, hedefi kâr ve sadece kâr olan özel firmaların, onların da yandaş olanlarının emrine tahsis etmek…Linyitte TKİ, taşkömüründe TTK’nın öncülüğü, elektrik üretiminde EÜAŞ’ın baş aktörlüğü yerine, yandaş firmalara eldeki kaynakların tahsisi ön planda.
Yandaşlara…
Kömürü, kamu kuruluşu üreteceğine özel firmalara rödövans, hizmet alımı yöntemleriyle verip üretimi artırmak, ana tercihleri. Her gün yeni modeller icat ettiler. Mesela, elektrik üretim santrallerinin yakıt kaynaklarıyla birlikte özelleştirilmesi stratejisi doğrultusunda, kamuya ait Seyitömer ve Kangal Termik Santralleri satışı çıkarıldı. Yine kamuya ait Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan santralleri özelleştirilme aşamasında. Bu santrallere linyit sağlayan TKİ bünyesindeki Güney Ege Linyitleri İşletmesi Müessesesi ve bu müesseseye bağlı Yeniköy Linyitleri İşletmesi de özelleştirme programında.
Yetmedi; birçok firmaya santral kurmaları şartıyla, TKİ’ye ait maden sahalarının işletme hakları devredildi. Bolu-Göynük (270 MW), Eskişehir-Koyunağılı (294 MW), Şırnak-Silopi ve Şırnak-Merkez (810 MW), Adana/Tufanbeyli (600 MW) , Soma-Deniş (450 MW) , Bursa Davutlar ve Harmanalanı (270 MW) , Kütahya Tunçbilek (300 MW) , Bingöl Karlıova (150 MW) , kömür lisansın benden, al, elektrik üret kapsamındaki projeler. Bunları alan firmaların çoğu “yandaş”. Dünkü Sözcü’de Soner Yalçın , havuz medya üçlüsünden Kolin’in Soma’da santral projesi olduğunu yazdı nitekim…
Kömür mü,ömür mü?
Hedef açık; elektrik üretmek lazım. Bunun da linyit ile yapılması isteniyor ve linyit ile elektrik üretecek firmalara her tür kolaylık sağlanıyor. Bu ne demek? Bu, şimdiye kadar olmadığı ölçüde kömür üretimi demek. Ama kömür, girdi olarak kullanılacak santralde. Dolayısıyla en düşük maliyetle üretilmeli. Bu da ucuz maden işçiliği, güvencesizlik, ucuz üretim maliyeti, bunu yapmaya kalkarken de yeni Somaları yaşama riski demek.
Kimse, yok öyle değil, bu saatten sonra herkes yoğurdu üfleyerek yiyecek, demesin. Eğer bu kadar sıkışılıp yerli kömüre mecbur kalındıysa ve dünya rekabeti kılıcı tepede sallanıyorsa, verilecek kurbanlarla beraber, üretilecek elektrik, ucuz kömürle, kan bulaşmış kömürle olacak…
Böyle bir sıkışmışlıkta hem kömür, hem ömür olmuyor …Ya kömür, ya ömür zıtlaşmasını getiriyor hayat…Herkes kendi tercihini kullanacak; patron kömürü, işçi ömürü savunacak…(22 Mayıs, 2014 Sözcü)