Seçim gününün yaklaştığı Türkiye’de ekonomi gündemin ilk sıralarındaki yerini bırakmıyor. Herkesin gözü dövizde, faizde. Tırmanışta birbiriyle yarışan bu iki ağırlığın arasında giderek sıkışan bir ekonomi ve insan var.

Doların mayıs sonlarına doğru 5 TL’ye koşusunu önlemek için artırılmak zorunda kalınan faizlere rağmen tırmanış hızı azalmıyor. 4,5 puanlık faiz artışına rağmen dolar fiyatı 4.70 TL basamağından aşağı inmiyor ve Merkez Bankası yeni TL faizi artışlarına zorlanıyor.

Artırılan TL faizlerine rağmen dövizden vazgeçip yerli paraya, TL’ye dönüş ne kadar gerçekleşti henüz tam bilinmiyor ama yastık altında tutulan dövizlerin bozdurulması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan sık sık telkinler gelmeye devam ediyor.

Seçim çalışmalarına 26 Mayıs’ta Erzurum’dan start veren Erdoğan mart ayı başında 3.70 seviyesinden 4.90 seviyesine kadar yükselen dolar için vatandaşa çağrı yapmış ve şunları söylemişti: “Yastığının altında doları, eurosu olan kardeşlerim gidin paranızı yerli paraya yatırın. Bu oyunu hep beraber bozacağız. 28 gün sonra ülkemizin kaderi değişecek. Milletim parasını gidip dolara, avroya yatırmasın. Serbest piyasadan geri dönmeyeceğiz. Ve çok yakında kur balonunu söndüreceğiz. Haysiyetli duruşa devam edeceğiz.”

Bu Erdoğan’ın ilk çağrısı değildi. 2016 yılı sonlarına doğru benzer bir çağrıyı daha yapmıştı. 2016 eylülünde 2.80 TL seviyesinden 3.50 TL seviyesine yükselen dolar kuruna, Erdoğan 2 Aralık’ta sözlü müdahale etmiş bir açılışta yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Döviz meselesi çıkardılar, dolar şöyle oldu böyle oldu. Yastığının altında doları olanlar gelsin parasını altına dönüştürsün. Gelsin parasını TL’ye dönüştürsün. Bu adımı attığımız sürece birilerinin oyunu da bozulacaktır.”

Her fırsatta yastık altında döviz tutanlara güven vermeye çalışan Erdoğan, ocak 2017’de de şöyle dedi: “Burada ürkecek herhangi bir şey söz konusu değil ama ben milletime çağrıyı tekrar yapıyorum. Kimse yastığının altında şu dövizi biriktirmesin, bunları TL’ye dönüştürsün diyorum. Eğer bunlar TL’ye dönüşürse inanıyorum ki piyasalar çok daha rahatlayacaktır.”

Yastık altı döviz sorunu her zaman olageldi ama son zamanlarda arttığı yönünde çok önemli bulgular var. Dövize artan rağbet hızlı fiyat artışlarından da çok açık gözlenirken döviz mevduatlarının banka sisteminde pek artmamış görünmesi “Nereye gitti bu dolarlar?” sorusunu gündeme getiriyor.

Merkez Bankası’nın her hafta yayımladığı para-banka istatistiklerine göre mevduat bankalarında yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 2017 sonunda 154 milyar dolar iken dövize hücumun yaşandığı 2018 nisan ayı sonrasında pek artmadı, hatta 1 milyar dolar dolayında azaldı. Merkez Bankası verileri, 1 Haziran itibarıyla, yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatının 153 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Türk lirasından dövize ya da yabancı paraya yöneliş görüldüğü halde bu yöneliş, bankalardaki yabancı para mevduatı hanesine yansımamış. Neden?

Akla gelen tek açıklama TL’den dövize yöneliş oluyor ama bu döviz banka hesaplarına yatırılmıyor, muhtemelen evlerde, ofislerde özel kasalar içinde saklanıyor. Erdoğan’ın yaptığı çağrı da bu olguyu teyit ediyor. Erdoğan her fırsatta yastık altı diye nitelediği bu dövizin sisteme sokulması gerektiğini yineliyor.

Cumhurbaşkanı’nın TL’ye dönün çağrılarının da çok işe yaradığı söylenemez. Çünkü TL’ye dönüş söz konusu olsa bu, döviz fiyatlarının düşmesi şeklinde hissedilir ve ayrıca sisteme dönüş de banka döviz hesaplarına yansırdı. Ama öyle olmuyor, yeterince güvende hissetmeyen irili ufaklı birikim sahipleri dövizlerini “yastık altında” ya da sistem dışında tutmaya devam ediyorlar.

Güven bunalımının yüksek olduğu güven endekslerinden de izlenebiliyor. TÜİK ile Merkez Bankası’nın yaptığı aylık anketler güven endeksinin ocak ayından itibaren sürekli iniş halinde olduğunu gösteriyor. Tüketici ve reel sektörün bileşik endeksi olan “ekonomi endeksi” ocak ayında 105 olan seviyesinden mayıs ayında 93,5’a kadar geriledi. Bireyleri daha çok ilgilendiren tüketici güven endeksi ise aynı sürede 2 puan kaybederek 70’e düştü.

Özellikle yerli aktörlerdeki güven sorununu artıran ve birikimleri banka sistemi yerine evlere çeken bir diğer gelişme de fısıltı gazetesi tarafından yayılan bankalardaki dövizlerin fiyatlarının sabitleneceği dedikodusu oldu. Kulaktan kulağa, hatta sosyal medya üstünden yayılan söylentiler bankalardaki döviz tasarrufları için kur fiyatının sabitleneceği ve kullanımının sınırlanacağı, sermaye kontrolleri getirileceği şeklindeydi. Zaman zaman krizdeki bazı ülkelerde başvurulan bu uygulama, otoriter AKP rejimine özellikle muhalif kesimi tarafından yakıştırılabiliyor. Konu para olunca daha da ürken kitlelerin bu endişe ile sistemden paralarını çektiklerine ilişkin söylentiler bulaşıcı bir biçimde yayıldı.

Yastık altı dövizin miktarının tespiti konusunda bir araştırmanın bulguları da var. Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci bakanlık himayesinde Türkiye genelindeki israfın boyutlarının incelenmesi amacıyla bir “israf araştırması raporu” hazırlandığını açıklamıştı. Yedi bölge, 26 ildeki bin 650 kişiyle görüşülerek yapılan bu araştırmaya göre, Türk Lirası ve döviz tasarruflarının yüzde 20’si evde nakit olarak saklanıyor. Tasarruf yaptığını belirtenlerin yüzde 36,2’si banka mevduatı, yüzde 35,3’ü altınla tasarruflarını değerlendiriyor. Raporda döviz tasarruflarının yüzde 60’a yakınının evde saklandığı, altında bu oranın yüzde 77’yi bulduğu gibi çarpıcı bulgular yer alıyor.

Rapor önlem olarak ise şunları sıralıyor: “Bireyler tasarruf yapma ve tasarrufların finansal sistem içinde nasıl değerlendirilmesi gerektiği konularında bilgilendirilmeli. Yastık altı tasarrufu finansal sisteme kazandırmak için faiz imkânları gibi cazip avantajlar sunulmalı ve bu avantajların duyurulması sağlanmalı. Yastık altı tasarrufun risklerinin altı çizilmeli.”

Yastık altına çekilen dövizler gerçekten de hane halkı tasarrufunun yüzde 15-20’sini bulsa bile bu, önemli bir değerin sistem dışı tutulması demek ve büyük ölçüde güven sorunu ile ilgili.

İçeride, evlerde korunan döviz birikimi kadar yasal ya da yasal olmayan yollarla yurt dışına, örneğin vergi cennetlerine aktarılan dövizler de var. Dışarıda şirket kurmak, yatırım yapmak, mülk edinmek de döviz transferi için açık ve meşru yollar arasında. Türkiye bu yollardan da döviz kaybına uğruyor ve kaynak ihtiyacı arttıkça dövizin fiyatı yükseliyor. Bu da enflasyonu besliyor, açığı kapamak için bulmak zorunda kalınan kaynağa ödenen faiz yükseliyor. Hele ki dünya iklimi Türkiye benzeri yükselen ülkelerin aleyhinde geliştikçe ve bunun üstüne Türkiye’nin risk primi sürekli tırmandıkça ödenen bedel daha da ağırlaşıyor.

Güven sorunu bugün Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu. Toplumu kutuplaştırmak üstüne kurulu siyasetin de bu güvensizliğin yaratılması ve tırmanmasında önemli payı var. Türkiye’de ayrıştırıcı değil birleştirici, güven tesis edici bir iklim yaratılırsa sistem dışına çıkan değerlerin sisteme dönüşleri ve ekonomide pozitif etkiler yaratmaları daha mümkün olacak.

 

Written by Mustafa Sönmez