Mustafa Sönmez

Birçok gözlemci, aceleci davranarak 9 Aralık 2011’i, İngiltere’nin kopuşu ve AB’nin dağılması sürecinin ilk takvim yaprağı olarak tanımladı. O kadar kolay mı, İngiltere, hemen AB’den kopar mı ? 11-12 Kasım tarihli yazılarımda “Avrupa 4 Parça” diye yazarken İngiltere’yi, 4 parçalı Avrupa’nın Avro dışı kalan merkez ülkeleri grubunda göstermiştim. Grubun diğer ülkeleri İsveç ile Danimarka…Bunlar AB üyesi olmakla beraber Avro kullanmıyorlar ama tuzu kuru “Merkez ülkeler”…

Avro alanının 17 ülkesinin başlıcalarını  “mağdur”lar (İtalya, İspanya, Portekiz,Yunanistan,  ve diğer küçükler) ile “mağrurlar”(Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya) olarak tanımlarken orta ve doğu Avrupa’nın eski “sosyalist” ülkelerini de “Mağrurların arka bahçeleri” olarak sınıflandırmıştım. Bu sınıflama kendi içinde netleşiyor.

Kaynak:IMF, ILO veri tabanı

Güney Avrupa yönetimleri, kemer sıkma politikaları ile, “mali disiplinli devlet” olma yolunda alt-orta sınıflarının canına okumaya başladılar. Onlar da buna grevlerle direniyorlar.  Güneydekilerin meselesi kemer sıkmakla bitmiyor. Yeniden büyümek için kamu borç yüklerinin hafifletilmesi, makul faizlerle  yeni borç bulmaları, en önemlisi yeniden büyüyebilmeleri gerek. Bu, Avro ikliminde pek mümkün değil.  Bu ülkeler seruma bağlı iken Almanya ve Fransa, 9 Aralık’ta  zaten Maastrich kriteri olan “Yüzde 3’lük bütçe açığını aşma !..” ölçütünü Anayasal madde yapma önerisinden daha öte bir şey üretemediler. Bu da, Avro mağdurları için bugün çok anlamlı bir önlem değil, bunu algılayacak durumda da değiller.

“Merkozy”nin sıkı kamu maliyesi tesisi kadar, IMF ile koordineli  olarak önem vermeye çalıştıkları bir konu da yeni finansal balonlara karşı önlem, finans sermayesinin dizginlenmesi. Bunun için de finansal işlemleri vergi ile terbiye etmek gerekiyor. İşte bu, İngiltere’yi AB’den soğutan en önemli halka. İngiltere, uzun zamandır ekmeğini “finanstan” çıkarıyor. Londra’yı dünyanın finans merkezi durumuna getiren İngiltere’de bugün işgücünün yüzde 80’i servis sektöründe. Londra’nın City’si paranın kabesi konumunda. Günlük dünya para ticaretinin yüzde 20’si ABD’de gerçekleşirken yüzde 40’a yakınının trafiği Londra’da ve İngiltere bu para ticaretiyle çarkını döndürüyor. 2008 krizini ABD’nin ardından ışık hızıyla kalbinde hisseden İngiltere, 2008’de yüzde 0,1’lik küçülmenin ardından 2009’da yüzde 5 daraldı.  2010’da ise yüzde 1 bile büyüyemedi. Finans krizini yatıştırmak için devletleştirmelere giden, bütçe kaynaklarını kriz yangınına can havliyle boca eden İngiltere’nin bugün  bütçe açıkları da milli gelirinin yüzde 10’unu geçmiş durumda.

***

Fransa ve Almanya ile aralarındaki gerilime ve Avro’dan uzak duruşuna karşın İngiltere’nin, bir Yeni AB tasarımında, bu mihver ülkelerden uzak duracağı  ya da “bağımsızlaşacağı” beklenmemeli. Bunda da ana etken ABD’nin telkinleri olacaktır. Brüksel’den çok, hep Washington’a bağlılık göstermiş İngiltere’ye ABD, Kuzey Avrupa kulübünde kalmasını telkin ederken, birçok coğrafyada olduğu gibi, yükselen Çin faktörü, ABD’yi buna zorluyor.

AB’nin mali krizini ellerini ovuşturarak izleyen Çin, Afrika’daki hammadde kaynakları üstünde artırdığı hegemonyasının devamında Güney Avrupa’yı yeni hükümranlık alanı  içinde görmek ister. Bunun üstüne, dağılmış bir Kuzey Avrupa, Çin’in işini kolaylaştırırken ABD’nin işini zorlaştırır. Dolayısıyla yeni bir Avrupa kurulacaksa, ABD için, bunun  eski AB mimarisinden en az fireyi vermiş, budamalarla, gürbüzleşmiş bir Avrupa olması gerekiyor. İngiltere’nin kısa sürede ayrılık şarkılarından vazgeçmesinde, ABD-Çin güreşinin etkili olduğunu söylemek gerekiyor.

Written by Mustafa Sönmez