Erdoğan’a güvensizlik pekişiyor: Dövizden vazgeçilmiyor( Al Monitor, 28 Aralık,2021)
Dolar fiyatının bir ay gibi kısa bir sürede 11 TL'den 18 TL basamağına çıkışı karşısında…
Mustafa Sönmez
Avrupa’nın yüksek borçlu ülkeleri, kamu borç stoklarını çevirmekte her geçen gün zorlanırken bunlara kredi musluklarını açmış Alman ve Fransız bankaları da başka bir kabusu yaşıyorlar. Avrupa’nın borçluları derecelendirme kuruluşlarınca notları düşürülerek aşağı itildikçe, alacaklı bankaları da dibe çekiyor. Batıkları kurtarmak için oluşturulmuş kurtarma fonunun kaynakları kar etmiyor, her yardım fonu, adeta dipsiz kuyuya atılan taş gibi.
Hiç, ekonomik bir krizin sadece ekonomide kaldığını gördünüz mü? Kalmaz, mutlaka politik bir krize bükülür. Politik dengeler değişir, ekonomik kriz sokağa, çalışan, çalışamayan sınıflara yansır ve sokak, ister meydanlarda, isterde seçim sandıklarda söylemek istediğini söyler, altüst oluşlar yaşanır. Hükümetler değişir, düzenler değişir. Şimdi Avrupa’da olan budur.
***
Yunanistan’da, İtalya’da, İspanya’da ekonomik kriz, hızla politik krize dönüşüyor. Durum aslında ABD, Almanya, Fransa için de farklı değildir. “Batışına göz yumulmayacak kadar büyük” diye nitelendirilen küresel bankaları, firmaları , ülke bütçesinin kaynaklarını kullanarak, Merkez Bankası imkanlarını seferber ederek kurtarmanın, batışını ertelemenin tabii ki, bir maliyeti oluyor. O maliyet, bütçe açıkları, açığı finanse etmek için kamunun yeniden hem de daha yüksek maliyetlerle borçlanmasına yol açtı, açıyor. Avro alanındaki ülkelerin bütçe açıkları milli gelirlerinin yüzde 6’sına, borçlarının milli hasılaya oranı ise yüzde 85’e ulaşmış durumda.
Kaynak: Eurostat veritabanı
Avrupa’nın hasta ülkeleri içinde en kritik durumdaki Yunanistan’ın 2010 borçları milli gelirinin yüzde 143’üne ulaştı. İkinci kritik ülke İtalya’nınki yüzde 119. Onları Belçika ile İrlanda izliyor. Portekiz ve Fransa’nın kamu borç yükleri de az değil. Güney Avrupa’nın kırılgan ülkelerinden İspanya, milli gelirinin yüzde 9’unun üzerinde açık veriyor ama borç yükü henüz yüzde 60 ile görece iyi.
Avro alanının hasta ülkelerinin bütçe açıklarını daraltmak için yeni vergiler salmaları, yeni gelirler sağlamaları, öte yanda da kamu harcamalarını kısmaları gerekiyor. İşte burada sokakla karşı karşıya gelmek kaçınılmazlaşıyor. Artırılan vergiler, özelleştirmelerle kamu mallarının satışı, sokakla karşı karşıya gelmeden olmuyor. Aynı sırada kamu harcamalarını kısarken eğitim, sağlık, sosyal hizmete dönük her operasyon, sokağı ayağa kaldırıyor. Mali disiplin adına kamu çalışanlarının sayısını azaltma, maaşlarını budama , gösteriler, genel grevlerle karşılık buluyor.
Avrupa’da devletin mali krizi, artık ister istemez politik bir krizi davet etmiş durumda. Yunanistan’a, Troyka diye bilinen Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB)’nın “kurtarılma” karşılığı dayattığı acı reçeteleri, sokak kabullenmiyor. Kamu çalışanlarında tensikat, ek vergiler, özelleştirmeler, kamu harcamalarını budama gibi önlemleri içeren bu pakete sokak direndikçe Papandreu’nun Pasok’unun geleceği tükeniyor. Bunu fark eden Yorgo, Troyka dayatmalarına karşı referandumu akıl edince, içerideki ve dışarıdaki neoliberallerin şimşeklerini anında üstüne çekti. 300 sandalyeli mecliste 153 sandalye ile iğreti bir iktidar süren Pasok’a, anında partisi içinden istifalar gelince, referandum kartı da etkisizleştirilmiş oldu. Yunanistan’ın dönüp dolaşıp atmak zorunda olduğu adım Avro alanından çıkmak ve milli parası Drahmi’ye dönmek. Bu da Avro gemisinin su alması demek.
Yunanistan ne ki ? Sırada Yunanistan’ın 7 katı büyük İtalya var. Gözler, aslında Avrupa’nın dördüncü büyüğü İtalya’da. Avro alanının 8 trilyon avroluk borç stokunun dörtte birine tek başına sahip İtalya’nın çıkaracağı gürültünün yanında Yunanistan’ınki sivrisinek vızıltısı gibi kalabilir ve İtalya depremi, tüm Avrupa ile birlikte Türkiye’yi çok fena sallar.