COVID-19: Ekonomik önlemler güven vermiyor (Al Monitor, 23 Mart 2020)
Tüm dünyada kısa sürede yaşamın ekonomik, siyasi, kültürel, tüm ezberlerini şaşırtan, toplumu derin bir endişe…
Mustafa Sönmez
Borç krizi ile bunalan Avrupa ülkelerinin çoğu, kendi koydukları bütçe açıkları, kamu borç stoku ile ilgili Maastricht kriterlerini yıkıp geçmiş durumdalar. Bu kriterlere göre, AB üyelerinin bütçe açıkları milli gelirlerinin yüzde 3’ünü geçmemeliydi. Ayrıca kamunun borçları da milli gelirin yüzde 60’ını aşmamalıydı. Ama nerede? Başta Yunanistan, İtalya, Belçika, Portekiz, hatta Fransa, 2008 sonrası bu sınırları yıkıp geçtiler. Kriz, ülke banka ve firmalarını sarstıkça, “Batırılmayacak kadar büyük” diye bütçe kaynakları ile imdada koştular, sistem ayakta kalsın diye vergilerden vazgeçip kamu harcamalarını artırdılar. Böylece bütçe açıkları yüzde 10-12’lere kadar çıkarken borç yükleri de arttıkça arttı ve Yunanistan’da milli gelirin yüzde 144’ünü, İtalya’da yüzde 120’sini buldu. Şimdi, bir de krizi aşmak için göze alınan bu fahiş oranlardan geriye dönme zorunluluğu var. Onun için Yunanistan’ın tepesinde IMF,AB, AB Merkez Bankası,yani Troyka boza pişirirken İtalya’yı da IMF’ye teslim ettiler.
***
Bugün Avrupa’nın çoğu ülkesinin kamu maliyesinin karanlık durumu, Türkiye’nin 2001-2002’deki hali aslında. Türkiye’nin, 2001 yılındaki bütçe açığı milli gelirinin yüzde 13’ünü, borç stoku da milli gelirinin yüzde 78’ini bulmuştu. Peki Türkiye o duruma nasıl gelmişti? Hatırlayın; IMF, istikrar için döviz kurunu sabitleme fikrine Ecevit koalisyonunu ikna etti. Sabit kurun hızla tırmandırdığı ithalat patladı ve cari açık büyüdü, sıcak para kaçınca da kur şoku yaşandı. Sonuçta, 20’nin üstünde hortumlanmış banka çöktü. ABD’den apar topar getirilen Kemal Derviş, IMF işbirliği ile, bu bankaları iflasa terk etmek yerine devletin kucağına alan reçeteleri uygulamaya koydurdu. IMF’den alınanlarla birlikte, kamu borç stoku 2000’de 100 milyar dolar iken 2002 sonunda 160 milyar dolara kadar çıktı.
Kaynak: Hazine, DPT veritabanı
Kriz, kamu borç stokunun 2 yılda yüzde 60 artışına yol açmıştı ve 2000’de yüzde 38 olan kamu borcunun milli gelire oranı 2001’de yüzde 78’i bulmuştu. Sonra ne mi oldu? Kemal Derviş yönetimi ile başlayan IMF operasyonlarını AKP iktidarı, 2003’ten sonra hiç aksatmadı; Bütçe açıkları 3 yolla daraltıldı:
1- Dış kaynakla gerçekleşen büyüme, payı yüzde 70’e varan dolaylı vergi artışını da getirdi ve bütçenin yükü, hızla borçlandırılan tüketiciye bindirildi.
2- 56 milyar dolarlık özelleştirme ile en değerli KİT’ler, kamu varlıkları satılıp bütçe açıklarına yamandı. Hatta İşsizlik Fonu kaynakları, bir hortumla bütçeye bağlandı.
3- Kamu, ekonomiden uzaklaştırılıp yatırımları en aza indirildi, kamu personel sayısı azaltıldı, maaşlar budandı, eğitime, sağlığa, tarıma, hanehalkına destek harcamaları kısıldı.
Bu operasyonların sonunda bütçe açıkları milli gelirin yüzde 12’sinden yüzde 1-2’sine kadar indirilirken IMF borçları da takır takır geri ödendi ve kamu borç yükü yüzde 40’lara kadar geriledi. Bütün bunlar yapılırken, bugün Yunanistan’da, İtalya’da gözlemlediğimiz sokağın direnişi söz konusu olmadı. Başta CHP, muhalefet partileri olanları sadece seyrettiler. 2001 krizinde örgütsüz toplumun kurbanlık koyunları olarak herkes, sendikalar vs. yapılanlara boyun eğdi. Kızanlar ise 2002 seçimlerini bekledi ve koalisyon partilerini baraj altına atarken AKP’yi isteyerek-istemeyerek iktidar yaptılar ve sonrasında da başlarından uzaklaştıramadılar, cellatlarına sevdalandılar!…
Bugün, AKP iktidarının ve yandaşların medarı iftiharı, işte bu mali disiplin. Avrupa’da patlayacak büyük kriz ateşinin Türkiye’ye yayılması halinde kriz ateşini bir süre için de olsa kontrol edecek böyle bir “itfaiye” var ellerinin altında.
Kamu maliyesi krizindeki Avrupalı iktidarlar aynı mali disiplin yöntemlerini kullanabilir, yeni vergiler salıp harcama azaltıp doludizgin özelleştirme yapabilirler mi? Türkiye’de, IMF-Derviş-AKP aktörlerince Türkiye halkına ödetilen mali disiplin faturasını, kendi halklarına ödetebilirler mi? Sokak buna izin verir mi? Yaşayarak göreceğiz…