Mustafa Sönmez

Beş yıl önce Rakel Dink, “Bir çocuktan katil yaratan zihniyet sorgulanmadan karanlıktan çıkamayız” diye seslenmişti. Yine karanlıkta bıraktılar bizi. Mahkeme, cinayetin adeta “devletin himayesi”nde işlendiğini reddedemedi. Benzer cinayetlerle bağ kurmak, olayın siyasi yönüne parmak basmak yerine cinayeti adi bir tepkiye indirgedi. “Örgütsel bağların ”  adını koyamadı. Hükümet kanadı , timsah gözyaşlarını gözümüze sokarcasına, “Kamuoyu vicdanı rahat değil. Biz de rahat değiliz” diyor. Duy da inanma, “ Sabredin. Konu kapanmadı. Dava önüne geldiğinde , Yargıtay çok değişik bir karar verecek” diyor…Daha pişkince şöyle diyorlar; 
Hrant  Dink’in öldüren örgüt yargıya ve gayrimüslimlere yönelik başka cinayetler de işledi. Amaçları bu suçları Akparti’nin üstüne atmaktı. Partinin radikal teröristleri gizlediği izlenimi yaratmaktı. Bunun da amacı hükümeti Batı’nın gözünden düşürmekti….”
Yerseniz…Timsah diyor ki, “Biz de mağduruz ve üzgünüz ama, biliyorsunuz, yargıya müdahale edemiyoruz” …
Kimse Hükümeti, yargıyı yönlendir, diye zorlamıyor, buna davet etmiyor. Hükümet başka durumlarda bunu yapıyor, bunu herkes biliyor. O zaman da yapma, şimdi de yapma…Hukuku uygula, yargıyı rahat bırak, istenen , söylenen bu. İşini yap. Yani, yürütme olarak işini düzgün yap. Emniyeti, MİT’i, askeri istihbaratı yöneten hükümet, savcının önüne yeterli delil getirse, gerçekleri ortaya çıkarsa, bu iddianame bu kadar zayıf mı olurdu? Savcısı ,yargıcı, “evet örgüt var ama kanıt yok” gibi tarihte görülmemiş bir garabete yol açarlar mıydı?

***

Timsahlar,  katili 32 saatte yakalamış olmakla övünüyor, görevlerini yapmış olmanın gönül rahatlığında görünüyorlar. İstanbul’daki “Kırmızı Pazartesi”nin yaklaşmakta olduğu, günler öncesinden belliydi. Hrant’a yapılan tehditler, en yüksek mülki erkanın vilayete çağırıp, ayağını denk al, demeye gelen tehditleri, cinayetin ayak sesleri değil de neydi ?…Bu tehditlerin , sahiplerinin zamanında üstüne gitseydi iktidar, Hrant’ın etrafına çöreklenen uğursuz ağları zamanında engelleyebilseydi, asıl o zaman işini yapmış olurdu. Bunların hiçbirini yapmadı lar. Hrant’ın üstüne üstüne biriken kara bulutları dağıtabilecekken dağıtmadılar, o uğursuz  günün celladını engellemeleri mümkünken  zamanında yapmadılar. Sonra da 32 saatte celladı yakalamakla, işlerini yapmış gösterdiler kendilerini. Adeta, olacakların olmasını bekler gibi davrandı timsah. Arkasından dökeceği gözyaşlarının da hazırlığını yaparak…

***

Şu sorumuza cevap istiyoruz: Cinayetin üzerinden 5 yıl geçti. Neden tetikçinin ötesinde, mensubu olduğu örgüt ortada yok? Neden bulunamıyor, ortaya çıkarılıp bu cinayetteki suçlarıyla yargılanmadılar? Sözbirliği içinde gerçekleşen bu ortak isteksizlik neden? Toplum vicdanında çoktan mahkum olmuş 12 Eylül çetesinin üstüne yürüyormuş görünen, 28 Şubat örgütünden hesap sormaya hazırlanan AKP rejimi, neden Hrant cinayetinin faili örgütün üstüne gidemiyor? Esas soru budur.

Belli ki, Hrant’ı yok etmeye karar verenler, “derin devlet”in elemanları…Onlar  bu kadar da ortada iken, AKP rejimi üstlerine gitmedi. Ne 5 yıl önce gitti ne de 5 yıl sonra…. Artık ortada ne “Askeri vesayet” kaldı, ne de “Yargı vesayeti”…Nedir elinizi tutan ?  Hiç…O vesayete kurum olarak, “derin devlet”e kurum olarak itirazları varmış gösterdiler. Ondan biz de mağduruz, edebiyatı yaptılar. “Yetmez ama evetçi” alıkları da tepe tepe kullandılar( sonra kapının önüne koydular).  Derin devletten şikayet ne zamana kadardı?  Ele geçirinceye kadar. Düne kadar  itirazları onun kontrollerinde olmamasınaydı. Şimdi kontrollerinde. Ama kurum olarak tutacaklar ve yeri geldikçe tepe tepe kullanacaklar. Timsah gözyaşlarını da eksik etmeyecekler tabii…

***

“Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın. Kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın.”… Rakel Dink’in 5 yıl önce Hrant için ağıtında yer alan bu sözler, önceki gün bir kez daha çınladı kulaklarda. Ölüm ayak seslerini duyura duyura, soğukluğunu hissettire hissettire yaklaşıyordu Hrant’a. Ama o ayrılmayacaktı ülkesinden…Burası onun da ülkesiydi…Bugün yoktu ama cinayetine göz yummayan, isyan eden yüz binler onun hemşehrileriydi, “Hepimiz Ermeniyiz” derken , yalnız değilsin, bizdensin, bizimlesin diyorlardı. Demeye de devam edecekler. Bu, düzenin muktedirleriyle çatışmanın yeni bir halkası olacak, kaçınılmaz. Çünkü timsah gözyaşları döken, eskinin mağduru, yeni zamanların mağrurları ile saflar kaçınılmaz olarak ayrışacak ve hesaplaşma derinleşecek.

Written by Mustafa Sönmez