Tırmanırken düşen bir RTE…
Önce 30 Mart 2014 yerel yönetim, ardından 10 Ağustos Çankaya seçimlerinden galip çıkmış görünen RTE’yi…
İmralı tutanakları Milliyet’te açıklandı. Böylece her şey biraz daha açıklık kazandı. “Barış görüşmeleri” başlığı altında yapılan müzakerelerin odağında RTE’nin başkanlık ısrarı, tutanaklardan da anlaşılıyor. Belli ki Abdullah Öcalan (AÖ) ile müzakereleri sürdüren MİT, RTE’nin bu hedefine erişmede Kürt siyasetinden istediği destek ile “barış” sürecini ilişkilendirmiş. Kimi yazarlarımızın basite icrasıyla “ver başkanlığı, al istediklerini” denilmiş(miş)… AÖ’ye soruyorlar bu sorunu ve yanıtlıyor: “Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD’deki gibi olmalı devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi. Bu ABD’deki Temsilciler Meclisi gibi olabilir.” AÖ, masaya oturanların neyin peşinde olduklarının farkında. Masadan kaçırmamak için talebi hemen geri çevirmiyor, olabilir diyor. Diyor ama, “amalarla” aklının yatmadığını, RTE’nin kafasındaki yasamayı, yürütmeyi, yargıyı toptan kendisine bağlayan diktatoryal başkanlık modeline hiç uymayan, dünya başkanlık modellerinden dem vuruyor. Bir anlamda, RTE’ye havucu gösteriyor ama arkasından sopayı sallamayı ihmal etmiyor.
Gülen cemaatine salvolar…
AÖ’nün, AKP koalisyonunun diğer bileşeni olan Fethullah Gülen ile ilgili çok net karşı duruşlarını da yansıtıyor tutanaklar. Şöyle konuşuyor: “Cemaatin merkezi ABD’dir. Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah da ABD’ye alındı.(…) Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden? Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla, orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır. Emre Uslu vs. orada eğitildi. Sağda ve solda örgütleri kontrgerilla ele geçirdi.”
Devamında, cemaatin AKP’yi Kürt sorununda yanlış yönlendirdiğine, 7 Şubat 2012’de de tuzak kurduğuna değiniyor: “Nihai tasfiye operasyonları yaptılar. Sayın Başbakan’ı buna inandıran ekip (2011’de) PKK’yi bitireceğiz dedi. 10 bin kişiyi (KCK) içeriye aldılar. Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. MİT’i düşürseydiler. Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan’a gelecekti. Benim bu süreci canlandırmam, darbeyi engelleme sorumluluğu… Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım.”
AÖ, RTE ve ekibine cemaatin tekin olmadığını bu vesileyle hatırlatırken cemaat, bu süreç ile ilgili nasıl bir tutum alacak, bilinmez. AÖ, “Yeni darbe Brüksel ve ABD’de planlanıyor. Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlamam işlerine gelmiyor” diyerek AB ve ABD’yi işaret ediyor…
Özerklik, yine karmaşa…
AÖ, çözüm sürecinin ana kavramı, “demokratik özerklik” talebini taktik anlamda geri çekmiş izlenimi veriyor ve yerine önerilen AB yerel yönetim özerklik şartını, sorun çözücü sanıyor. Heyetten Sırrı S. Önder, bunun bile anayasa değişikliği gerektirdiğini, ayrıca bağlayıcı olmadığını hatırlatıyor. Burada kafa karışıklığı yine ortaya çıkıyor ve AÖ, “İspanya’nın bütünlüğü içinde milliyetler ve bölgelerin demokratik hakları, dayanışmaları garanti edilir” derken AB şartına isabetsiz bir gönderme yapıyor. Unutuyor ki, İspanya özerk bölge uygulamasının AB yerel yönetim şartı ile ilgisi yok, 1978 anayasası ile gerçekleştirilen bir düzenleme… (*)
Geri çekilme konusunu da sağlama bağlıyor AÖ: “Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz.” Hakikat komisyonu… İşte AKP’nin kolay kolay altına giremeyeceği bir talep daha… İlk işi Roboski (Uludere) katliamı olsa mesela hakikat komisyonunun… Acaba AKP’de taş taş üstünde kalır mı?
Tutanaklardan anlaşılıyor ki, AÖ, inisiyatifin kendisine geçtiğinin farkında. Bu özgüvenle, masanın karşısında oturanları, RTE’yi, cemaat konusunda uyarıyor. “Başkanlık” sistemine destek talebini itmek yerine evirip çeviriyor; kendi “demokratik özerklik” talebini dayatmıyor ama bugüne kadar dile getirdiği vatandaşlık hukuku, mali ve idari özerklik, seçim barajı, anti-terör yasası, siyasi partiler yasası ile ilgili taleplerini geri çekmiş değil.
RTE, esasında “Kürt sorunu” diye bir sorunu olmadığını açıkladı. Peki sürdürülen ne? Başkanlık, yerel, Çankaya, genel seçim takvimine çatışmasız girme, Irak Kürdistanı petrollerine sorunsuz dalma hedefleri önündeki Kürt engelini aşma, oyalama… Başka bir şey değil.
Tersini ummak, olmayacak duaya amin demek gibi bir şey.
(*) Kürt siyasetine, İspanya pratiği ile ilgili olarak, Cumhuriyet’ten Nilgün Cerrahoğlu’nun 20 Ocak’ta başlayan 8 yazılık Madrid Mektupları’nı okumasını tavsiye ederim.