Kürt Dostlarımızdan Ne Bekleriz ?…
Diyarbakır’da 21 Mart’ta yüz binlerce kişinin katıldığı o coşkulu mitingte okunan Abdullah Öcalan (AÖ)mektubunun ardından…
LİZBON
2008 yılından bu yana Avrupa, dünyanın birçok coğrafyasında olduğu gibi derin bir kriz yaşıyor. Özellikle Güney Avrupa ülkeleri İspanya, Portekiz, İtalya,Yunanistan, kriz çukurundan bir türlü çıkamıyorlar ve doğrulmaları da zaman alacağa benzer. Bu ülkelerin de krizden etkilenmeleri sınıfsal ve bölgesel farklılık gösteriyor.
KRİZ VE SOKAK
Seyahat edenlerin çoğunun teslim edeceği gibi, İspanya ve Portekiz’in yoğun turist çeken bölgelerinde 5 yıldır kriz yaşayan bir ülke görüntüsü ve duygusu pek yok. Neden? Birincisi, bu ülkeler AB’nin ‘çevre’ ülkeleri olsalar da kişi başına gelirleri Türkiye gibi ülkelere göre yüksek ülkeler. İspanya’da 30 bin doların üstünde, Portekiz’inki 25 bin dolar cıvarında, Türkiye’ninki 10 bin dolar dolayında. İspanya’da işsizlik oranı yüzde 25, Portekiz’de yüzde 16, Türkiye’de yüzde 10. Ama ilk ikisinde işsizleri sarıp sarmalayan bir sosyal güvenlik düzeni sancıları azaltırken Türkiye’de işsizlik sigorta fonundan işsizin yararlanması kırk türlü şarta şurta bağlı. İspanya’da işsizler, paralı kamu hizmetlerinin birçoğundan muaf tutulmuşlar ya da indirimli yararlanıyorlar.
Adına ‘Troyka’ denilen üçlü; IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu, büyük kamu açıkları veren İspanya ve Portekiz’i bütçelerini disipline etmeleri konusunda uyarıyor, yaptırımlar uyguluyor ama sonuç henüz başarılı değil. Bütün kemer sıkmalara, özelleştirmelere rağmen İspanya ile Portekiz’in bütçe açıkları milli gelirlerinin yüzde 6-7’sinin altına düşmüyor(Türkiye’ninki yüzde 1-2). İki ülkenin de kamu borç yükleri yüksek. İspanya’nınki milli gelirinin yüzde 85’i, Portekiz’inki yüzde 125’i dolayında (Türkiye’ninki yüzde 40 gibi). İki ülkenin de kamu maliyeleri ağır yük altında ve borçlarını çevirmede büyük güçlük yaşıyorlar.Piyasalardan ancak çok yüksek faiz ödeyerek borç bulabiliyorlar. O nedenle Troyka’nın kapısında yatıp kalkıyorlar. Troyka da sürekli daha acıtıcı reçete ve sonuç istiyor ama o reçeteler de ters sonuçlar yaratıyor. Avro’ya geçtikten sonra kendi ulusal paraları kalmayan, dolayısıyla bu paralarını devalüe ederek rekabet gücü kazanma şansları da elden giden bu ülkeler, Avro ikliminde ihracat yapmakta zorlanıyorlar. Turizm ellerindeki tek şansları ama yetmaz.Portekiz şarap satarak ne kadar ithalatını karşılayabilir ki ?
Rekabet güçleri azalan, doğrudan yabancı sermaye girişini Asya ülkelerine kaptıran Akdenizlilerden İspanya (nüfus 47 milyon), iç pazarla idare etmek için, hatta bir kısmını yabancılara satıp döviz kazanma ümidiyle, Türkiye gibi konut inşaatına soyunmuştu. Krizde inşaat yatırımları, firma kağıtları hormonlu çıktı, balon patladı. Orta sınıftan çok etkilenen oldu haliyle.
BÖLÜNME ?
İspanya’da Katalunya (Başkent Barselona) ve Bask ülkesi, farklı kimlik ve kültürleri olan , tarihleri boyunca bağımsızlaşmak, olmadı özerkleşmek isteyen varlıklı bölgeler. Katalunya, turizm ve hizmet sektörleri ile diğer bölgelere göre AB ile daha kolay uyum sağlıyor. Bask ülkesi, AB ile daha bütünleşik ve en zengin bölge. Bu zengin uluslar, bizim Kürtler gibi mahrumiyetten değil, varlıklarının ortak hazineye çekilmesinden şikayetçiler. Madrit’in beceriksizliğinin faturası bize çıkarılıyor, diye şikayetçiler ve bağımsızlık istekleri, kriz uzadıkça depreşiyor . 2014’te Katalunya’da referandum var ve ayrılalım türü bir eğilim ağır basarsa bunu, Madrit ve Brüksel üstünde baskı aracı olarak kullanma niyetindeler. Bask ülkesi de ayrılık telinden çalıyor. Bakalım 2014 ne gösterecek?
İspanyollar için bu konular o kadar çerez mevzular ki… Hep esprilerle tartışıyorlar meselelerini. Hiç vatanı böldürmeyiz, bir karış toprak vermeyiz vs. muhabbetiyle tartışanını görmedim.
SONUÇSUZ REÇETELER
İspanya ve Portekiz (tabi ki İtalya ve Yunanistan), Troyka reçetelerinde istenen gelişmeleri sağlamada çok yavaşlar. Türkiye’nin 2001 krizinde ağır ekonomik ve siyasal bedeller vererek uyguladığı reçeteleri, Akdenizliler uygulama ve uygulamadan istenen sonuçları almada çok başarılı değiller. Türkiye’nin durumu ve dönemi farklıydı. 2000’lerin başında krizden dışa satarak çıkmaya uygun bir dünya pazarı vardı ve TL devalüe edilebildiği için, işçiler örgütsüz oldukları için, açlıkla tehdit edilebildikleri için IMF reçetesinden sonuç almak zor olmadı. Kemal Derviş de neredeyse kahraman ilan edildi!..
Ama bir nehirde iki kez yıkanılmıyor. Aynı reçeteler şimdi uygulanamıyor. Kemer sıkınca iç talep düşüyor, dışarıya da satamıyor İspanya ve Portekiz… O zaman ne oluyor? Ekonomi bir yılı daha küçülme ile kapatıyor. Bir türlü yeniden büyümeye geçilemiyor, bütçeye vergi girmiyor, açıklar da daralmıyor, borçlar ödenemiyor, katlanıyor bu ülkelerde.
PEKİ NE OLACAK?
AB merkez ülkeleri, başta Almanya, bu sorunlu ülkelerle Avro alanını ayakta tutabilir mi? Bu ülkeler biz Avro ile yapamıyoruz, kendi ulusal paramıza dönmek istiyoruz, diyebilirler mi? İzlenimim o ki; AB üyeliği ile katedilmiş yoldan ne İspanya ne de Portekiz dönmeye niyetli. Krizdeler. 5 yıldır kayıptalar ama önceki 20-25 yıllık AB macerası hayatlarını başka bir yere taşımış. Şimdi borçları var, işsizlik büyüyor, gençler özellikle gelecekten endişeli ama AB dışında bir B planları yok gibi. Ne olacağına gelince , bunları düşünüp bizim uykumuz kaçacağına, Almanya, Merkel düşünsün, onun uykuları kaçsın, der gibiler…