30 Mart seçimlerinden 3-5 puanlık oy kaybı ile çıkmayı bile zafer addeden ve tırmanışını sürdürmek isteyen RTE rejiminin işi, sanıldığının tersine önemli zorluklarla dolu.

MİT yasasındaki değişikliklerle öncelikle  kendi güvenliğini sağlama almaya çalışan, dahası saldırganlığına “hukuki” kılıf hazırlama derdinde olan RTE, Köşk ile Başbakanlık koltuklarının ikisini birden elden kaçırmamanın ve buna uygun formüller bulmanın derdinde. Asıl hedef ise başkanlık ve açık faşizm!..

Bunun için de normalde 2015’te, ama belki daha erkene alınacak genel seçimlerde “dar bölge sistemi” üstünden ezici parlamento çoğunluğu ile Anayasa’yı değiştirmek, oradan başkanlık sistemine geçmek, kendisini hem başbakan hem Cumhurbaşkanı yapacak Başkanlık muradına ermek!…

 MİT…

 Bunlar RTE’nin ve yakın çevresinin yol haritası. Okuması ve dinlemesi bile insanın içini karartan bu senaryo, adım adım ilerliyormuş gibi görünüyor. Son olarak MİT yasası geçti. Bagaja yeni cesetler atmanın altyapısını hazırlayan bir MİT düzenlemesinden söz ediyoruz. Temel hak ve özgürlükleri  devletin sınırsız istihbarat yetkisine ezdiren bir yasa…

Köşk’ten döner sanılırken Çankaya noterliğinden de  “uygundur” damgası yedi. Ya da şöyle söyleyelim; Köşk, topu AYM’ye attı. Beni uğraştırma, sen uğraş Haşim Bey!…

 RTE’nin ve yakın çevresinin freni patlamış hukuksuzluklarını kan ter içinde bir korku filmi izler gibi izleyen AKP trenindekilerin bir kısmı, “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” diye çaresiz Tayyip’in peşinde giderken bir kısmı, “Bağdat harap olamadan ne yapabiliriz ? ” diye ortalıkta dolaşıyorlar, çırpınmasalar da köprüden önceki son çıkışı kaçırmamaya çabalıyorlar. Bu çaba içinde olanlara üç önemli aktör tercümanlık ediyor; Babacan, Gül, Kılıç..

 EVRENSEL HUKUK

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, hukuk olmasa ekonomik büyüme olmaz, diye dolanıp duruyor. Abdullah Gül, ben bundan sonraki oyunun parçası olmam diye kendini geri çekip yeni pozisyonlara hazırlanıyor. Haşim Kılıç ise “evrensel hukuk” silahına sarılıp direnişin yeni umudu rolünde görünüyor.

Kılıç, Gül, Babacan gibi öne çıkan aktörlerin RTE dolmuşuna ayak diretmelerinin ya da diğerleri gibi aynı körlükte dolmuşa atlamamalarının altında ne var? Tabii ki olmayacak duaya amin dememe rasyonalitesi. Bu gidişin, bu bagajdaki cesetlerle yokuş tırmanmaya devam etmenin, eninde sonunda bir marazaya yol açacağını sezebiliyorlar. Çünkü tutturulan yolun, hukuka fütursuzca nanik cüretkârlığının, eninde sonunda duvara toslayacağını görme basiretini gösterebiliyorlar.

 SERMAYE…

 Ekonomiden sorumlu Ali Babacan, RTE’nin her hukuksuzluk örneğinde, her Kasımpaşalı çıkışında,  “Hangi sermaye gelir bu ülkeye” diye baygınlıklar geçiriyor olmalı. 17 Nisan’da bir toplantıda şöyle konuşmuş örneğin; “ Eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir. Gelişmiş bir ekonomi için hukuki güvenlik şart, kanunlarda gri alanların olmaması, kanunların sık sık değişmemesi, yargının hızlı çalışması, tutarlı olması ve güvenilir olması şart. Bunları sağlamadan gelişmiş bir ekonomi olmamız hayal”. 

Ekonomiden sorumlu Bakan, durduk yerde niye hukuk”u diline dolar? Gitmediğini görüyor. Beklenen sermaye gelmiyor, gelmeyince döviz açığını (cari açığı) yastık altından, rezervlerden karşılamaya çalışıyor ama ne kadar?…Ekonomi çarkı yavaşlıyor, zaten çürük olan kurgu bozuluyor ve hep beraber uçuruma doğru yol alınıyor. Dışarısı, medyası, siyasetçisi ile “Bu nasıl hukuksuzluk, bu nasıl AB normları, çağdaş demokrasi kodları?” diye her fırsatta eleştiriyor. Ali Babacan’ın yolu sonunda, RTE’nin aforoz ettiği TÜSİAD’ın yoluna çıkıyor. Ne demişti 15 Nisan’da Ankara’da TÜSİAD Başkanı Yılmaz, hatırlatalım; “Dört-beş yıl öncesine kadar dünyada demokratikleşme, makro uyum, reform motivasyonu ve AB’ye uyum bağlamında örnek gösterilen Türkiye, bugün tüm bu başlıklarda geride kalmış gibi hissediliyor… Hukuk devletine sımsıkı sarılmalı, onun hasar görmesine, örselenmesine izin vermemeliyiz.”

 GÜL-ERDOĞAN…

Kenara çekilmiş görünse de RTE’nin potansiyel tehditlerinden biri artık Gül’dür. Tam bir uyum içinde olmasa da AKP rejiminin kat ettiği yolda işbirliği etmiş Gül-Erdoğan ortak prodüksiyonu, sonlanmış bulunuyor. Bunun belirtileri kaç zamandır,  özellikle RTE’nin düşüşe geçtiği Gezi sonrası vardı.

Gezi isyanına  Gül, diyalog ve uzlaşıdan yana tavır koyarken, RTE polis vahşetini  tercih etti. Başkanlık sistemine RTE  bodozlama giderken Gül, parlamenter sistem yanlısı. RTE,  Gezi’de, 17 Aralık rezaletini dış komploya bağlarken Gül, bunları  “üçüncü dünya söylemi” olarak gösterdi. RTE, AYM’nin Twitter yasağını kaldıran kararına saygı duymadığını’ açıklarken. Gül aynı kararı”evrensel hukuk” diyerek övdü.
 Özetle, artık işbirliği bitmiş, hatta karşı karşıya gelme potansiyeli olan iki siyasi aktörden söz edebiliriz.

 KILIÇ HAMLESİ…

 Geliyoruz, bagajı çekmeye itiraz edenlerin bir diğer güvencesi Anayasa Mahkemesi Başkanı’na… AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın son zamanlarda aldığı kararlarla RTE’yi çıldırttığı, hele ki twitter yasağının kaldırılması ile ilgili kararı ile haşmetmeabın “saygı”sından mahrum bırakıldığı malum. Son merasimdeki Kılıç gibi konuşması, yargı adına  “bagaj”a bir nevi isyan manifestosu.  Her ne kadar bu çıkışı, “Kendisine RTE karşısında Cumhurbaşkanı adaylığı alanı açmak istiyor” diye yorumlayanlar olsa da, bunun ana saik olduğunu söylemek doğru değil. Bir yan ürün olarak bu gelebilir ama çıkış amacı bu değildir.  Bu çıkış, RTE’nin cesetlerle dolu bagajına yenilerini eklemesine “yargı” olarak tahammül edilemeyeceğinin, bu arabanın bu bagajı çekemeyeceğinin ve herkesin bu bagajı çekmek zorunda olmayacağının itirazı, bir itiraz manifestosu olarak okunabilir.

 İÇ MUHALEFET…

Türkiye 800 küsur milyar dolarlık ekonomisiyle uluslararası kapitalizmin vazgeçemeyeceği, sırtını dönemeyeceği ama kendi kodlarının, normlarının da geçerli olduğunu görmek isteyeceği bir ülkedir. Türkiye, NATO için sırt dönülecek bir ülke değildir. Kısaca, RTE, çılgınlıklarıyla, ne halin varsa gör, diye göz yumulacak bir vaka değildir.

Gül, Babacan, Kılıç üçlüsü üstünden, “evrensel hukuk”, uluslararası kapitalizmin kodlarına, normlarına uyum adına yapılan çıkışları önemsemek gerekir. Bu çıkışları RTE’nin “uyarı” olarak algılayacağını sanmak beyhudedir. O, bu bagajla devam etmek, gerekirse bagaja yeni cesetler atmak pahasına devam etmek zorunda olduğunun, buna “mahkum” olduğunun farkındadır.

 Bu çıkışlar AKP’yi çatlatmasın diye RTE’nin yapacağı şey, bunlara karşı da AKP’yi iyice konsolide etmek , her iç muhalefeti “paralel yapı” torbasına atmak olacaktır. Ama, yakın gelecekte “evrensel hukuk” şiarı altında RTE dolmuşuna binmekten kaçınanların, TÜSİAD’ın, merkez medyanın vb. içinde olacağı bir yeni siyasi oluşumun hızlanmasını da ihtimal dışı tutmamalıyız.Yeni “iç muhalefet”ten yükselen çağrılar,  RTE’ye değil, peşine takılanlaradır. Diğer direnen parlamento  ve parlamento dışı muhalefetin, demokrasi güçlerinin de bu olup biteni iyi izlemesi, doğru zamanda, doğru yerde olması tavsiye olunur.

 

Written by Mustafa Sönmez