Bundan 2,5 yıl önce , 2013 ortalarında “faizler artırılacak” sinyalini veren Fed Başkanı Bernanke’ye nasip olmadı ama onun yerini alan Yellen , nihayet olması gerekeni yaptı; Fed, sıfır faiz politikasına 7 yıl sonra son verdi ve faiz artırımını 0.25 puanla başlattı. Bu kadar süre zarfında tüm dünyanın hazırlanmasına imkan tanıyan bir faz kararıydı ve tabii ki, piyasa deyimiyle, fiyatlanması gerekenler fiyatlandı.

Bundan sonra da faiz artırımı olacak. Fed üyelerinin 2016 ve 2017 yılı için yaptığı faiz tahminleri, her iki yılda da toplam l ‘er puanlık faiz artışı… Yani neredeyse her  üç ayda bir, 25 baz  puanlık faiz artışları olacak.

Gelelim bu yeni dönemin hem ABD, hem gelişmiş kapitalist, hem de geri kalan dünya ülkelerine olası etkilerine…

“Merkez”de olacaklar….

Açık ki, ABD’de faizlerin yükselmesi, küresel kaynakları, fonları  dolara ve ABD’ye daha çok akıtacak. Bu, doların diğer paralara karşı daha çok değer kazanması demek. Dolara, ABD’ye akacak sermaye, Türkiye gibi ülkelere geçici olarak park etmiş sermaye…

Dolayısıyla bu geçici park yerlerinde yerli paralar dolar karşısında değer kaybetmeye devam edecek. Bunu zaten dünya 2013 ortalarından bu yana yaşıyor.Yani o zamandan beri küresel fonlar pozisyon değiştirmeye başladılar ve ağır ağır yüzlerini ABD’ye döndüler. Fed’in faiz artırmaya başlamasından sonra da 2013’ten bu yana olduğu gibi, yerli paralar ve tabi ki TL’nin değer kaybı sürecek.

ABD’de faiz artışı, bir kere ABD’nin kendi içini de hareketlendirecek. Sıfır faize alışmış şirketler, fiyatı artan para karşısında uyum sorunu yaşayacak ve bir eleme, kaçınılmaz olarak orada da yaşanacak. Genişlemeci para politikası ile devletin müdahale ettiği kriz, krizin kurbanı olabilecekken bu politika sayesinde ayakta kalabilen şirketler,bankalar, şimdi çekilen koltuk değneği koşullarında yaşamaya ya da bunu yapamayanlar düşmeye başlayacak.

Dolardaki değerlenme, ihracatı örseleyecek, bu da bir yaprak dökümüne yol açacak, el değiştirmeler, iflaslar, dondurucunun kapağından dışarı fırlayacak…Yani, bu karar ABD kapitalizminin içini de karıştıracak. Ekonomik olduğu kadar siyasal ve sosyal sonuçları da olacak bunun. Verilmemiş kurbanlar, şimdi verilecek kaçınılmaz olarak…

Kürese  kriz sonrası aynı yönde hareket eden metropollerin merkez bankaları Fed’in kararı ile birlikte karara zorlanacak.  Fed faiz yükseltirken Avrupa Merkez Bankası (ECB), Çin ve Japonya düşük faiz politikasına devam edecek mi? Özellikle ECB, genişlemeci politikaları sürdürebilecek mi? Yoksa, “bekle-gör”e mi geçecek ? Fed kararı AB’yi de çalkalayacak.

Çevre…

Dünya kapitalizminin denkleminde sancılı bir değişken olarak Çin’in durumu var. Büyümesi patinaj yapan Çin’in hammadde tedarikçisi ülkeleri sarstığı ortada. Düşük seyreden petrol ve emtia fiyatlarının yeni koşullara nasıl tepki vereceği de bir diğer belirsizlik. Bu da çevre ekonomileri  yakından etkileyecek. Bunlara Ortadoğu’daki politik riskler, IŞİD terörü, Çin Denizi’ndeki sorunlar gibi jeopolitik riskler de eklenmeli. Tüm bu belirsizlikler Türkiye gibi ülkeleri ciddi şekilde zorlayacak.

Küresel sıcak paranın çevre –yükselen ülkelerden çıkmakta olduğu ve faiz artırımı ile çıkışın hızlanacağı açık. Bu ülkelerin ellerindeki tek önlem, faiz artırmaları. Bunu yapıyorlar da. Ama faiz artırmak, beraberinde bu ülkelerde ekonomileri soğutuyor ve büyüme hızlarını düşürüyor.  Dolar karşısında kaybedilmiş yerli para değerleri, birçok çevre ülke şirket ve bankasını darboğazlara sokuyor ve sokmaya devam edecek. Şimdi herkes çevre ülkelerdeki sarsıntıları daha çok izlemeye başlayacak.

Türkiye…

Türkiye’nin denklemine Fed’in faiz artırma değişkeni, birçok çevre ülke gibi 2013 ortalarından itibaren girdi ve gelen sıcak parada azalma başladı, dolar karşısında TL her yıl biraz daha değer kaybetti.

2012 yılı dolar/TL ortalaması 1,80 TL iken 2013’ün ortalarından itibaren dolar tırmanışa geçince 2013 ortalaması 1,90 TL’ye çıktı ve yüzde 5,5 değer kaybı yaşandı. Durum 2014’te devam etti ve yıl ortalaması 2,19 TL oldu. 2014’ün değer kaybı yüzde 15’i geçti… Ve 2015’te de aynı durum hızlanarak sürdü, bu yılın dolar/TL yıllık ortalaması 2.70 TL olacak gibi bu da yıllık yüzde 23’ün üstünde değer kaybı demek. 2013 ortalarından 2015 sonuna kayıp ne oldu diye sorarsanız; cevap yüzde 60’tır…Devasa bir düşüş, 3 yıla yayılsa da…untitled

Aynı süre içerisinde TÜFE’nin yüzde 22 arttığı anımsandığında, dolara yönelişin önemli bir getiri sağladığı açık. Ama bu, birileri için kazanç anlamına gelirken dolarla borçlanmış olanlar için de –önlemlerini almadılarsa- ağır bir fatura demek. Dış borç stoku 405 milyar doları bulan Türkiye’de bu borçların yüzde 70’inin özel sektör borcu ve yüzde 40’ının 12 ayda çevrilmesi gereken borç olduğunu anımsatmak, işin vehametini ortaya koymaya yeter elbette.

Riskler…

Geride kalan 2,5 yılda dolar karşısında yüzde 60 değer kaybına yol açan yabancı sermaye iştahsızlığını sadece Fed faktörüne bağlamak elbette doğru değil. Türkiye’nin o tarihten bu yana biriken politik ve jeopolitik risklerini de anımsamak gerekli. 2013’te önce Gezi direnişi, yıl sonunda 17-25 Aralık rezaletiyle ortaya çıkan görüntüler, Türkiye’ye yabancı ilgisini azalttı, politik riski yükseltti. Bunun devamında ve paralelinde izlenen saçma sapan dış politika çizgisi, ülke riskini iyice tırmandırdı. İki yılda 4 seçimin yapılması, haliyle yabancıları “bekle-gör”e geçirdi. Ne var ki, tüm hukuksuz icraatı, hileleri faşizan uygulamalarıyla seçim virajlarını  almış görünse de, Ak faşizm için kötü günler geride kalmış olmuyor.

Artan Fed faizi. Tüm çevre-yükselen ülkeler için olduğu gibi Türkiye’ye yabancı yatırımcı girişini olumsuz etkileyecek. Türkiye, tek parti iktidarı avantajını vitrine koysa da , bu, yabancıları çekmeye yetmiyor. Çünkü, Türkiye, yabancıların gözünde iç gerilim ve çatışma yaşayan , Orta Doğu’da serüven peşinde, Ruslarla,İran ile,Bağdat ile,Suriye ile  çatışan ve ekonomik ambargo yiyen, yeni tehditler altında bir ülke. Böyle bir ülkeye yatırım yapmanın cazibesi iyice azalıyor. Dibi ne kadar kazınırsa kazınsın, ortaya yıllık yüzde 3 büyümeden başka bir şey çıkmıyor ve ülkenin başında daha birçok kara bulut dolaşıyor.

Kısaca, kendini dar bir tünele sokan Türkiye kapitalizmi için, bunlar daha iyi günler…

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez