Dokunulmazlıkların kaldırılmasını öngören Anayasa değişikliğinin ardından, Türkiye’nin toplumsal satranç tahtasındaki taşlar yeniden şekil aldı. 4 mayıs’ta tam frekans tutturamadığı Ahmet Davutoğlu’nu “deviren” Kaçak saray mukimi, son hamlesi olan ağırlıkla HDP’li milletvekillerini hedefleyen dokunulmazlık yasa değişikliği ile bir adım daha ilerlemiş görünüyor. Üstelik bu muharebeyi-şimdilik- kazanmış görünürken CHP’yi yanına çekmiş olması ve CHP’de yarattığı iç çatışma da bonusu!..

CHP’li 20 kadar milletvekilinin referandum ringine çıkıp bir daha nakavt olmamak için sarıldıkları “Evet” oyu, CHP’yi referandum zahmetinden kurtarsa da Kaçak Saray’ı bir zevkten mahrum etmiş gibi görünüyor:Hezimet zevkinden(!)…

Oysa her hamle, her muharebe, gözüne uyku girmeyen kaçak sarayın , “Kanun kaçağı” durumunu biraz daha uzatmaktan ibaret, o kadar. Ulaşmak istediği Başkanlık zırhına, bagajındaki cesetlerle, girdiği ters şeritten olabildiği kadar yol almak için muhtaç. Ama ne kadar yol alınabilir ki, böyle bir bagajla, hem de ters şeritte? Günü kurtarmak. O kadar…

Kaçak sarayın “başkanlık” rejimi ile yasama-yürütme-yargıyı tek elinde ve inisiyatifi altında tutmak, yanı sıra başka bir rıza –denetleme- aracı olan medya üstünde hükümranlık kurmaktan başka oyun planı yok. Bütün bunları hayatta kalmak için, postu deldirmemek için yapmaya mecbur. Bunun önündeki her engeli, yıkıp gitmeye eli mecbur. Peki ne kadar manevra alanı var, ne kadar yol alıp ömrünü ne kadar uzatabilir?

Gezi, 17/25 ve 7 Haziran

Ak faşizm, hukuk tanımazlık, Anayasa ihlali ve suç üstüne suç biriktirmeyi, özellikle Gezi isyanı ile artırdı.Gezi, korkuttu; ezberlerini çok bozdu, iktidarı kaybetmelerine ramak kaldı ve her tür meşruiyet perdesini yırtmak pahasına isyanı polis şiddetiyle bastırmayı alışkanlık haline getirmeyi, 2013 ortalarında hızlandırdılar.

Ardından, eski ortak Cemaat’in karşı hamlesi olan 17/25 Aralık badiresini de hukuk, Anayasa ihlali ile  etkisizleştirdiler. Artık bagajda cesetler üst üsteydi ve bununla ilerlemek bir zorunluluktu.

Derken 7 haziran 2015 seçimleri geldi ve tek başlarına iktidar elden kaçar gibi oldu. En ufak bir iktidar paylaşımı anlamına gelen koalisyon ihtimalini bile kabullenecek hali yoktu kaçak sarayın ve tüm yolları dinamitleyip yeniden seçime mecbur bırakırken, seçim sonuç tablosunu yeniden lehine çevirmek için Kürt Savaşını başlattı.

İŞİD bulaşığı kitlesel katliamlar, Günaydoğu’da başlatılan , sivilleri de hedef alan amansız bir savaş ile 7 Haziran seçmen iradesine bir operasyondu başlatılan aslında. İkili hedef söz konusuydu: 1) 6 milyonu aşan HDP oylarını bu savaşla azaltabildiği kadar azaltmak, mümkünse HDP’yi baraj altına itmek, 2) Bunu savaş ile yaparken MHP’ye giden milliyetçi oyları AKP’ye çekmek…

İşe yaradı: savaş makinası sonuç getirdi ve 7 Haziran’da kaybedilen, 1 kasım’da  ele geçirildi;  tek başına iktidar şansı geri geldi. Kürt seçmenin bir kısmı sandığa gitmeden, bir kısmı korkup sinerek AKP’ye oy atarak azaldı, Batı’daki HDP destekçileri fire verdi. Ama daha önemlisi MHP’ye giden oylar savaşçı-milliyetçi çizgiye tav oldu ve AKP’ye aktı.

1 Kasım taktiği

Savaş taktiği işe yaramıştı. Hem HDP’ye giden Kürt oylarını aşındırıyor hem de MHP’ye giden milliyetçi oyları çekiyordu. Aynı çizgi, TSK ile uyum içinde sürdürüldü, hala sürdürülüyor…

İhtiyaç duyulan Başkanlık zırhı için  1 kasım meclis aritmetiği de yetmiyor: Barajı geçerek 59 milletvekili ile Meclis’te hala HDP var; 40 milletvekili de MHP’de duruyor. Kürt siyasetini baraj altına itmek, MHP’yi de likidite etmek için hamleler yoğunlaştırıldı.

Dokunulmazlığı kaldıracak Anayasa değişikliği bundan gündeme geldi; HDP milletvekillerini tasfiye etmek için… Kongre yapmak isteyen MHP’ye nifak bunun için sokuldu; MHP toparlanamasın diye…

Dokunulmazlık hamlesine tutarsız, ilkesiz CHP katkısı da sağlandı ve  Kürt siyasetinin Mecliste temsiline tırpan yolu açıldı. MHP üstünde operasyondan da geri durulmuyor. Bu hamleleri daha uyum içinde yapacağı Binali Yıldırım’ı da oturttu Başbakanlık koltuğuna. Bundan sonrasında , ters şeritte de olsa yol almanın daha kolay olacağını düşünüyor olmalı. Ters şerit sürücüsüne herkes sağa sola kaçışarak mecbur alan açacak, kendini sakınmak için saklanacak vs. Ama alınan yol, hepten yasa dışı, hepten kanun kaçağı icraatı…

Kuşatma…

Bagajda cesetlerle ters şerit sürücüsünün yol kat etmesi kolay değil. Kanun kaçağını henüz teslim alamasalar da ensesinde kovalayanlar var. Nefesini ensesinde en çok hissettikleri iç ve dış aktörler var…

Kaçak sarayın en büyük korkusu hala Cemaat. Dış aktör olarak da ABD…Dokunulmazlığı kaldıran düzenlemeyi onaylamayan ABD’nin anında eleştirisi , buna son örnek.

Kaçak saray, indirdiği her tür darbeye rağmen, Cemaatten en büyük entrikaları, Bizantizmi, pusuyu bekliyor. Onu ABD ile işbirliği içinde algılıyor…Hatta sık sık saray gazetelerinden Akşam’da Cemaat ile ABD’nin koordineli çalıştıkları yazılıyor.

Bu konuda ABD’de savcının elinde tuttuğu Rıza Zarrab, en önemli mengenelerden biri. Dokunulmazlık hamlesinin “zaferle” sonuçlandığı günün hemen ertesinde Zarrab soruşturmasıyla ilgili Türkiye’den  91 kişinın adı üstünde durulduğu haberi zamanlama olarak “manidar”…. Bunlardan 17/25 Aralık zanlısı bakanlar, Egemen Bağış ile Zafer Çağlayan’ın yanında BJK Başkanı Fikret Orman’ın adının geçmesi tesadüf olmasa gerek. Diğer isimleri de tahmin etmek zor değil…

Ters şeritteki kanun kaçağı için kullanılan ve kullanılacak mengene, Zarrab olacak. Ama bu kadar değil. Aldığı bütün darbelere rağmen, arkasında 6 milyonluk bir seçmen potansiyeli olan Kürt siyasetini  teslim almak da kolay değil. HDP, olabildiği kadar içeriden; ABD ve AB’den de alacağı demokratik dayanışma ile postu deldirmemeye çalışacak. Dokunulmazlığın kaldırılması, her şeyin sonu değil.

CHP, “Dokunulmazlık sınavı” karnesinin ışığında yeni bir hesaplaşmaya mecbur. Ya AKP safında görünecek ya HDP ile dayanaşacak. CHP’deki beşte bir Evetçi azınlığın Hayır tavrı koymuş beşte dörtlük omurgalı kesimin iradesine hükmetmek istemesi, iç çatışmayı artırır, belki hayırlı da olur. Bu kadar ilkesiz, perakende politika CHP’yi ilerletmiyor, aşağı çekiyor. Ak faşizme karşı, Kürt kimliğinin temsilini,  bir arada barış içinde yaşamayı, tüm özgürlüklerle beraber savunan ve bu konuda çatışmayı göze alan bir CHP daha saygın ve daha büyümeye açık bir parti olacaktır. Bunun tersi bir tutum, CHP’yi iyice etkisizleştirecektir.

Yeniden-üretim

Kanun kaçağı ters şerit sürücüsünün hayatını idame ettirebilmesi, politik, ekonomik, ideolojik yeniden üretim çarkını döndürebilmesine bağlı. Bu konuda adım adım hamleler kazanıyor görünse de etrafı kuşatılı ve şeridi dar.

Politik olarak etkisizleştirmeye çalıştığı Kürt siyasetinden direnç görecek; hem sivil sahada hem askeri sahada.  ABD, AB, Rusya, İran…bütün bu küresel ve bölgesel güçlerle arası şeker renk ve bunlardan yardım alacak durumda değil.

Elindeki tek koz, canlı kalkan haline getirdiği seçmen. Bu seçmen hakimiyetini daim tutmak için bütün enerjisini kullanıyor, her tür popülizmi, milliyetçi-dinci dili kullanıyor ve kullanmaya devam etmek isteyecek. Hem rıza ile hem de baskı ve korku yaymak için şiddet aygıtlarını daha çok donatıyor, yargıyı iyice kontrolü altında tutmak istiyor , bunu Binali Yıldırım’ın başbakanlığındaki hükümetle daha çok koyulaştıracak.

Seçmen desteğini daim tutmanın yolu, ekonomiden de geçiyor. İş-aş derdindeki seçmenin sızlanmasına yol açmayan bir ekonomik dümen tutuşu, ancak dışarıdan para girişinin devamlılığına bağlı. Bu ise , hem Türkiye’nin iç siyasi iklimine hem de dünya ekonomisinin durumuna bağlı. Risklerin önümüzdeki zaman diliminde yükselmesi, dolar fiyatını artırarak ekonomik dengeleri,bu da  seçmenin gündelik iş-aş dengesini bozabilir ve hoşnutsuzlukları artırabilir. Ama tersi de olabilir. Dünya ekonomisi bocaladıkça, geçici sıcak para girişleri, rejimin yelkenine rüzgar da taşıyabilir.

Kaçak sürücünün hayatını idame ettirebilmesi, ideolojik rızayı da gerektiriyor. Medya , eğitim, din kurumları bunun için , bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da daha yoğun kullanılmak istenecek. Medyadan iyice biat istenecek, sosyal medya alanı daraltılacak, yargı silahı medya üstünde daha çok kullanılacak. Eğitim kurumları iyice anti-demokratikleştirilecek , Diyanet üstünden kitlelerin rejime biatı daha çok sağlanmak istenecek.

Mücadele…

Özetle, ters şeritten ilerlemeye çalışan bagajı cesetle dolu sürücünün işi hiç kolay değil. Belki, “kanun namına teslim ol” noktasına gelmedi kuşatma ama, bu dar yolda ters trafikte ilerlemek , hele ki menzile ulaşmak, hiç kolay değil. Herkesin faşizmle uykuları kaçıyor ama kaçak da rahat değil ve gözünü uyku tutmuyor.

Başkanlık muradına erse bile, eninde sonunda bir yerlere toslayacak, bir uçurum çıkacak karşısına, yol bitecek; içeriden çatlamalar olacak, bu kaçınılmaz.

O ana kadar insana, doğaya, her tür varlığa verdiği tahribatla kalacak.

Bu tahribatın daha fazla artmasını önlemek gerek.

Umutsuz değil, umutla, mücadele ederek, tüm hoşnutsuzlukları ve muhalefeti konsolide etmesini bilerek…

Canlı kalkan durumuna getirilmiş kitlelere ulaşıp , anlatarak, hoşnutsuzlukları örgütleyerek, demokrasiyi inşa edip faşizmi geriletmek hala mümkün.

Kaybedilmiş bir şey yok…

 

Written by Mustafa Sönmez