Türkiye’deki anti-demokratik iklime son zamanlarda daha büyük tepki veren ve bazı Alman gazetecilerin, aktivistlerin Türkiye’de tutuklanmaları ile eleştiri dozunu yükselten Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Avrupa Birliği kurumlarını da tepkiye ortak edeceği ve bazı yaptırımlar deneyeceği biliniyordu. Nitekim bunlardan biri, AB’ye tam üyelik maratonunun önemli bir istasyonu olan ve kısaca GB diye adlandırılan Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi-geliştirilmesi çerçevesinde yaşandı. GB’nin güncellenmesine ilişkin resmi müzakerelerin Avrupa Komisyonu’nun Konsey’den yetki alması sonrası bugünlerde başlaması gerekiyordu. Merkel bu halkaya el attı.

Seçim kampanyası kapsamında YouTube’dan canlı yayına katılıp izleyicilerin sorularını yanıtlayan Merkel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birçok görüş ayrılıkları olduğunu belirtirken, “Belki de iki yıl öncesinden daha fazla probleme sahibiz” diyordu. Gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması için ellerinden geleni yapmalarına karşın gelişmelerin “tatmin edici olmaktan uzak” olduğunu ifade eden Merkel şöyle devam ediyordu: “İşte bu nedenle de ‘Artık ilişkileri böyle devam ettiremeyiz’ dedik”. Merkel, daha fazla sertlik konusunda ise “Türkiye, Erdoğan ve hükümetinden oluşmuyor. Referandumda ‘hayır’ diyen yüzde 50 unutulmamalı” hatırlatmasını yapıyor.

Merkel’in Almanya’nın yaptırım kozlarını hatırlamaktan başlayıp GB kozuyla devam eden tepkisini, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Antonio Tajani de paylaşıyor. Tajani, Avrupa’nın kalbini oluşturan temel değerleri korumak zorunda olduklarını söylerken Türkiye’nin Avrupa değerleriyle uyumlu olmadığını vurguluyordu. Tajani, “kırmızı çizgimiz” dediği idam cezasının yeniden getirilmesi durumunda Türkiye ile müzakerelere devam etmenin mümkün olmayacağı açıklamasını da yineledi.

Merkel ve AP’den GB ve müzakereler konusunda gelen tehditlere AKP rejiminin tepkisi gecikmedi. “Bu talihsiz bir açıklama” diyen AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik şöyle devam etti: “Bu mesele, Almanya ile Türkiye arasında son zamanlarda yükselen gerilimle ilgili bir meseledir. Almanya’nın bunu bir AB meselesi haline getirmesine AB kuruluşlarının izin vermemesi gerekir.”

Çelik GB ile kol bükme niyetini ise umursamıyor, şöyle diyordu: “Sanki Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Türkiye’ye bir ödülmüş ya da bir lütufmuş gibi davranılıyor. Bu son derece yanlıştır. Altını çizerek söylüyorum, hiç acelemiz yok. Bu konuda tek taraflı bir iştahımız da yok.” FETÖ davası sanığı Adil Öksüz’ün Almanya’dan istenmesi konusuna da değinen Çelik “Hiçbir dostumuz bir katili barındıramaz” diyordu.

GB’nin genişletilmesi-derinleştirilmesi Bakan Çelik’in “Acelemiz yok, iştahımız da yok” dediği gibi mi? Restleşme dış yatırımcı tavrını nasıl etkiler? Kolu bükülür mü GB ile AKP rejiminin?

“Acelesi olmasa” da GB’nin derinleştirilmesi, Türkiye ekonomi aktörlerinin beklediği bir gündem maddesi. İhracatçıların üst örgütü Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, restleşme tırmanmadan bir süre önce mevcut anlaşmanın eksikliklerinin artık Türkiye’nin önünde bir engel olmaya başladığını belirtiyordu.

Şöyle diyordu Büyükekşi: “Şu an tarım, hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları mevcut anlaşmanın dışında tutuluyor. Anlaşma sadece sanayi ürünleri için geçerli. Eksik alanların da eklenmesi ile güncellenecek yeni bir anlaşma bir taraftan ülkemizin mal ve hizmet ihracatına önemli katkılar sağlayacak, diğer taraftan firmalarımızın rekabetçiliğini kamçılayacak.”

Büyükekşi imzalanmış anlaşmalara ilişkin yaşanan sorunları da şöyle ifade ediyordu: “Bugün itibariyle AB’nin ülkemizle imzaladığı hariç, 37 ülke ve bölgeyi kapsayan 26 Serbest Ticaret Anlaşması (STA) mevcut. Ancak Türkiye Gümrük Birliği Anlaşmasının ilgili maddeleri gereği bu anlaşmaların müzakerelerinde söz sahibi olamıyor, hatta anlaşmaların tarafı dahi değil. Güncelleme ile bu tip sorunlar aşılacak, ülkemiz AB’nin imzaladığı STA’ların bir parçası olacak.”

AB Bakanı Çelik, “Acelemiz ve iştahımız yok” dese de Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisinin AB’yle entegrasyonu yolunda çok önemli bir kaldıraç olduğunu da inkâr edemiyor. AB Bakanlığı’nın resmi sitesinde şöyle ifade ediliyor bu durum: “Gümrük Birliği’nin dinamik etkileri, Türk imalat sektörünün rekabet ve verimlilik düzeyine olumlu yönde katkıda bulunmuş, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelmesinde etkili olmuştur. Sağladığı yapısal değişim ve ülkemize kazandırdığı rekabetçilik yaklaşımı, üretim yapısını çeşitlendirmiş, kaliteli ve güvenli ürün üretimini sağlamıştır. Ülkemizin AB’ye uygun şekilde oluşturduğu teknik mevzuat altyapısı, AB’nin fikri mülkiyet ve rekabet kurallarını benimsemesi, ülkemizin uluslararası pazarlarda rekabet gücünü yükseltmiş, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle entegrasyonunu artırmıştır.”

Birçok gözlemci şu görüşü paylaşıyor: AKP rejimi, AB’nin ve TÜSİAD dâhil içerideki bazı kuruluşların eleştirdiği OHAL’i 2019 seçimlerine kadar kaldırmama eğiliminde. Bu iklimi eleştiren AB’nin GB kozu için de AKP, “Acelemiz ve iştahımız yok” diyerek 2019 seçimlerine kadar AB ile didişebilir. Bu zaman zarfında neleri göze alır, riske eder? Burada ana mesele dış kaynak girişi.

Merkez Bankası’nın açıkladığı son Uluslararası Yatırım Pozisyonu’na göre Türkiye’nin dış yükümlülükleri 648 milyar dolar. Yani bu tutarda doğrudan yatırım, portföy yatırımı, kredi, yabancı mevduatı ile dönüyor Türkiye ekonomisi. Bu tutarın sadece dörtte biri doğrudan yatırım. Sıcak para olarak hisse senedi ve devlet kâğıtlarına gelen tutar yüzde 27, ya da 172 milyar dolar büyüklükte. Yabancı finans kuruluşlarından gelen öteki borçlar ise 308 milyar dolar.

Kısa vadede portföy yatırımları ya da sıcak para akışı, makro dengeleri etkiliyor. Türkiye ve bazı yükselen çevre ülkeler, ABD ve AB’de yaşanan likidite bolluğu sonrası toparlanamama, faiz artıramama sancısından, yabancı fonları kendilerine çekerek yararlanıyorlar. Portföy yatırımları özellikle 2017 Şubat ayından bu yana iç ve dış riskleri, AB normlarına aykırılıkları pek de dert etmeden Türkiye’ye gelmeye devam etti. AKP rejimi, doğrudan yatırımlara pek güven vermiyor, uzun vadeli kredi temininde de sorun var. Ama sıcak para akışı ile sorunları yönetmeyi deniyor. En azından 2017 başında 4 TL’nin eşiğine gelen dolar fiyatını ağustos sonlarına doğru 3,55-3,50 TL bandına çekebilmiş durumda.

GB’yi genişletmeme yaptırımı, doğrudan yatırımcıyı ve uzun vadeli kredi kullandıran Avrupa bankalarını soğutabilir ama bu durum kısa vadede etkili olan sıcak paracıların pek umurunda olmayabilir. Onlar daha çok Fed ve Avrupa Merkez Bankası’nın faizlerini göz ucuyla izleyecek, buna bağlı olarak yön değiştireceklerdir. AKP sıcak para girişini sürekli tutabildiği ölçüde GB gibi tehditlerin yakın vade etkisini azaltabileceğini hesap ediyor. En azından Saray ve yakın çevresinin “uzun vade” diye bir dertleri yok gibi. Bütün çaba, “kısa vade”yi kurtarıp virajları kazasız belasız almakta.

Written by Mustafa Sönmez