Ekonomi Türkiye gündeminde hızla öne çıkıyor. Mart ayı başında kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in olumsuz raporu ve not indirimi ile daha da görünür hale gelen Türkiye ekonomisindeki olumsuz tabloyu 29 Mart’ta açıklanan 2017 yılının yüzde 7,4’lük sansasyonel büyüme verisi de telafi edebilmiş görünmüyor. Art arda gelen başka olumsuz verilerin yanında dünya ekonomisinde rüzgârların yükselen ülkelerin, özellikle de Türkiye’nin aleyhine esmesi ekonomi yönetiminde iç kavgaları da başlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaklaşan seçimleri de düşünerek faizlerin indirilmesi yönündeki ısrarı ekonominin dümenindeki asıl sorumlular olan Hükümet yetkilileri ve Merkez Bankası ile sürtüşmeleri artırıyor.

Öteden beri bilinen bu sürtüşme, özellikle döviz fiyatlarının hızlı yükselişi ya da Türk Lirası’nın mart ayında yüzde 5 değer kaybı ile arttı ve artık Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) içinde Erdoğan’ın yüksek sesli eleştirileri, hatta azarlamaları dışa aktarılıyor, ekonomi basınında manşete çıkabiliyor.

Hükümet 2017’nin flaş büyümesinin arka yüzünün çok da sergilenmesine izin vermeden kamuoyunda imaj parlatmaya çabalarken olumsuz veriler üst üste geldi. 3 Nisan’da açıklanan mart ayı enflasyonu bir iyileşme vaat etmiyor. Tüketici enflasyonu yıllık olarak yüzde 10 dolayında katılaşma izlenimi verirken sanayici (üretici) enflasyonu da yıllık yüzde 15’e doğru ilerliyor. Enflasyonla mücadelede hem gıda hem döviz artışından kaynaklanan maliyet artışları cephesinde iyileşme kaydedilemiyor. Gıda sektöründe arz eksikliğini giderecek ithalat önlemleri de artan döviz fiyatları ile etkili olamıyor. Sadece mart ayında dolar fiyatının yüzde 5 dolayında artması ithalat üstünden maliyet artışlarına yol açıyor, bunlar da her tür malın üretim maliyetlerini yükselterek fiyatlara yansıyor.

Enflasyondaki başarısızlık faizleri indirme beklentisini de boşa çıkarıyor. Çünkü Merkez Bankası faizleri mevcut düzeyden aşağı çekmenin ön koşulunun enflasyonu indirmek olduğunu biliyor ve buna göre davranıyor.

Mart ayının ikinci yarısından itibaren 4 TL basamağında yer edinmeye çalışan ABD doları, nisanda bu amacına ulaşmış görünüyor. Dolar fiyatının 4 TL’nin, avro fiyatının da 5 TL’nin üstüne çıkması kesin gibi. Bu durum, özellikle döviz borcu olan firmaları endişelendiriyor. Ocak 2018 için açıklanan reel sektörün net döviz açığının 221,5 milyar doları bulduğu verisi de firmaları risklerini azaltmak için döviz alımına yöneltince döviz fiyatları yeniden yükseldi. Bu duruma ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in getirdiği yorum ve önlem niyeti ise Cumhurbaşkanı’nın Şimşek’i hedef tahtasına oturtmasına yetti.

Ne dedi Mehmet Şimşek 23 Mart’taki konuşmasında? Ekonominin görünürdeki patronu, şirketlerin döviz borçlarını yönetemediklerini söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “Sorun reel sektörün döviz borçları. Ne yapacağız? Meşhur ABD Başkanı John F. Kennedy’nin lafı var: ‘Çatıyı güneşliyken tamir etmek lazım.’ Şu anda faizler nispeten düşük, ekonomiler büyüyor ama yağmur yağacak. Bunlar için tedbir alıyoruz. Dövizle borçlanmaya sınır getireceğiz, KOBİ’lerde yaptık. Büyükler yönetebildiklerini söylüyor ama görüyoruz yönetemiyorlar, tedbiri alacağız.”

Şimşek’in küresel para piyasalarındaki kariyerinden haberdar olanlar, Bakan’ın bu teşhisi ve kaygısını anladı. Özellikle dış yatırımcının nabzını iyi tutan bir yönetici olarak bilinen Şimşek siyasi serüveni başlamadan önce, 2005 yılı sonunda ünlü yatırım bankası Merrill Lynch’in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölümü başkanlığına getirilmiş ve AKP’den milletvekili adayı olduğu mayıs 2007’ye kadar bu görevi sürdürmüştü. 2007 genel seçimleri sonrası kurulan hükümette Hazine’den sorumlu devlet bakanı olarak görev alan Şimşek sonraki hükümetlerde maliye bakanlığı da yaptıktan sonra ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevini üstlenmişti.

Ancak Şimşek’in hava açıkken çatıyı onarmak sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan konuşmasında Başbakan Yardımcısı’na isim vermeden şöyle yüklendi: “Ülkenin bu psikolojik üstünlüğünü uluslararası camiaya vermesi gereken arkadaşlar bu tür yanlışı yaparlarsa affedilir yanı olamaz. Ortada büyümede büyük bir başarı var. Biz yüzde 7,5 büyümeyi konuşurken bunları söylüyorlar. İnsan kendi ayağına kurşun sıkar mı? Kredi derecelendirme kuruluşlarının not oyunları, döviz spekülasyonlarının tavan yaptığı dönemde büyümedeki netice umarız herkese ders olmuştur. Kur aşağı kur yukarı diye tutturmuşlar, geçin bu işleri. Türkiye ekonomisi ortadadır. Teori başka, pratik başka bir şey. Bunları birleştirebilirseniz saygı duyarım ama bunu başaramıyorsanız sen yoluna biz yolumuza.”

Bu sözler, Erdoğan’ın Şimşek’in istifasını istemesi olarak yorumlandı. Eleştirilerini AKP’nin son MYK toplantısında da sürdüren Erdoğan “arkamdan iş çeviriyorlar” diye devam etti.

Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın kulis haberine göre Erdoğan toplantıda şöyle konuştu: “Yurt dışına gitmeden önce faizlerle ilgili bir toplantı yaptık. Düşürülmesinden bahsettik. Nurettin Canikli ve Nihat Zeybekci de oradaydı. Sonra ben yurt dışındayken Merkez Bankası (15 Aralık’ta) faiz artırdı. Böyle bir şey olabilir mi? Bağımsızmış… İyi de onların aldığı kararın bedelini biz ödüyoruz. Bir de tek adamlık derler, bu nasıl tek adamlıksa, karar alıyoruz uygulamıyorlar. Benim arkamdan iş çevirdiler. Ekonomi konusunda bazı arkadaşlarımızın açıklamaları çok yanlış. Ekonomik göstergelere bakıyorsunuz en az 50 gösterge olumlu yönde gelişiyor ama onlar sıkıntılı olan bir iki başlık üzerine konuşuyorlar. Bu büyük terbiyesizlik. Ben sürekli faizlerin aşağı çekilmesi konusunda uyarıyorum. Toplantılarda tamam diyorlar ama aksi yönde faiz düzenlemesi yapıyorlar. Böyle saygısızlık olur mu?”

Habere göre Başbakan Binali Yıldırım, “Ekonomiyle ilgili tüm gösterge ve öneriler kendi aramızda yapılan toplantılarda her yönüyle değerlendiriliyor” diyerek araya girdi. Ancak Erdoğan, “Sadece kendi aramızdaki toplantılarda değil ki çıkıp kamuoyu önünde de paylaşıyorlar. Görmedik mi geçen gün yapılan toplantılardaki konuşmaları?” sözleriyle tepkisini sürdürdü ve Bakan Şimşek’e bir kez daha yüklendi.

Bu satırların yazıldığı sırada Mehmet Şimşek’in istifa edeceği söylentisi hız kazanmıştı. Ancak bunun ekonomik bir türbülansa yol açmadan gerçekleştirileceğini, zamana yayılacağını söyleyenler de vardı. Asıl merak edilen ise yükselen döviz fiyatları gibi bir bela ortada iken Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanı’nın faizleri indirme ısrarı karşısında ne yapacağı.

Merkez Bankası’nın 25 Nisan’daki olağan toplantısını beklemeden dövizi frenlemek için faizi artırması gerektiğini söyleyenler de var, Saray’ın faiz indirimi beklentisine başka tür formüller bulunacağını söyleyenler de. Başta İşsizlik Sigortası’nda birikmiş kamu fonlarını kullanarak kamunun borçlanma ihtiyacını azaltma, dolayısıyla faizlerin yükselişini frenleme, “düşük faiz” ya da “yükselmeyen faiz” beklentisine bir önlem gibi sunuluyor. Ama ekonominin genelinde bu formülü de etkisiz kılacak büyük bir çalkantı yaşandığını savunanlar çoğunlukta.

Türbülans ile birlikte kırılıp dökülmeler arttıkça Saray ve Hükümet arasında didişmeler de artacak gibi. Bununla seçim düzlemine nasıl girileceği ise ayrıca merak konusu.

 

Written by Mustafa Sönmez