Faizler yükseliyor, Hazine körüklüyor(Al-Monitor, 28 Haziran, 2017)
2016 sonbaharında krizin kıyısına gelen Türkiye ekonomisi ABD’nin küresel fonları çekemeyişi ve fonların Türkiye gibi…
Mustafa Sönmez
19.03.2010, Cuma
Türkiye siyaset ve iktisat tarihini analiz edenler, 2002 seçimleri ile AKP’nin iktidara gelişini ve icraatını, önemli bir kilometretaşı olarak alacaklardır. Bu tarihi kırılma, aslında, Türkiye toplumsal formasyonuna yön veren egemen sınıf blokları arası güç değişimi için derinleşen bir iktidar savaşıdır. Bilek güreştiren taraflardan biri, İslami-muhafazakar sermaye fraksiyonlarının siyasi temsilcisi AKP-Fethullah Gülen koalisyonudur. Bu kesimin dayandığı sermaye fraksiyonu, resmi olarak TOBB bünyesindeki çoğu odada; “sivil” olarak da MÜSİAD ve TUSKON’da örgütlü, bir kısmı KOBİ , bir kısmı da iri-kıyım sermayedarlardır. Bunlara “Anadolu kaplanı” denmesi eksiktir. İstanbul’daki sanayi, ticaret ve hizmet varlıkları ağırlık taşır.
Bilek güreşinin diğer tarafında, yine TOBB çatısı altındaki laik sermayedarlar, “sivil” örgütlenmede de TÜSİAD ve eteğinde topladığı orta büyüklükteki laik TÜRKONFED üyesi sermayedarlar vardır. Geleneksel (laik) Türkiye burjuvazisinin başat olduğu blok içinde, diğer müttefikler, laik sivil-asker üst bürokrasidir.
***
Bu iki hakim blok arasındaki kayda değer en önemli hesaplaşma, 1990’lı yıllarda yaşanmış ve 28 Şubat darbesi sonucu İslamcıların yenilgisiyle sonuçlanmıştı. 1990’lı yıllarda Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Görüş, tek başınaydı ve 1990’da kurulan MÜSİAD, taban sermayedar örgütüydü. Fethullah Gülen cemaati, Erbakan çevresi ile temsiliyet çekişmesi yaşıyordu. Erbakan, anti-küreselleşmeci, millici, Gülen kanadı küreselleşmeciydi.
TÜSİAD –sivil-asker bürokrasi bloku, 28 Şubat 1997’de, yükselmekte olan İslamcı kesimi bir darbe ile geriletti. Ama arbe yarası çabuk sarıldı. İzleyen yıllarda Erdoğan-Gül ikilisi Milli Görüş’ten koparak ve yanlarına eski ANAP’lı muhafazakarları alarak, Gülen ile ittifak içinde AKP’yi 2002’de iktidara taşıdılar. Erbakan’ın 1990’da kurdurduğu MÜSİAD, 2000’li yıllarda , Erbakan çizgisinden koptu ve vizyon değiştirerek neoliberal-küresel çizgiyi benimsedi. Gülen cemaatine dahil sermayedarlar ise örgütlerini 2005’te TUSKON adı altındaki konfederal bir yapıyla genişlettiler ve 80 ilde örgütlendiler.
***
2002-2007 döneminin likidite bolluğu yaşayan dünya konjonktürü, AKP’li muhafazakarların neoliberal yönelimlerini cesaretlendirdi. Küresel ana firmalarla doğrudan ilişki kuran ihracatçı (tedarikçi) KOBİ’ler, AKP iktidarının da destekleriyle hızla palazlandılar. Aynı dönemin sağladığı hormonal büyümenin saadeti, TÜSİAD çatısı altında örgütlü geleneksel –laik- burjuva kesiminde de, AKP ile yaşanabileceği fikrini güçlendirdi. AKP, IMF ile sürdürdüğü programda parmak ısırtan, emek karşıtı, sıkı özelleştirmeci , anti-kamucu bir neoliberal performansla TÜSİAD’cıları da şaşırtmıştı.
AKP-Gülen koalisyonu hükümet, birinci iktidar döneminde, toplumu muhafazakarlaştıran, İslamcı-muhafazakar taban sermayedarı kollayan-kayıran politikaları çok fazla ön plana çıkarmadı. Dış kaynak bolluğunun rüzgarıyla yaşanan yüksek büyümenin rahatlığı içinde IMF ve AB çıpalarıyla barışık bir iktidar görüntüsü verdi.
***
Yüzde 50’lere tırmanan bir seçmen desteğinden kaygılanan “laik blok”un sivil-asker bileşenlerini endişelendiren İslami tırmanmaya dönük e-muhtıralı, darbe niyetli hamleler , kitleler nezdinde onay görmedi, ters tepti ve sonuçta AKP’ye, hem Çankaya’yı hem de ikinci bir iktidar dönemini, yüzde 47 oy üstünlüğü ile sundu.
Kazanılan bu muharebelerle, AKP, 2007 sonrası, toplumu muhafazakarlaştırma projeleri için daha atak oynama cüreti de buldu. Karşı blokun bileşenlerinden sivil-asker bürokrasiyi geriletmek üzere Ergenekon davası, çeşitli itibarsızlaştırma operasyon ve hamleleri bir birini izledi. TSK’yı itibarsızlaştırma, yargıyı, yürütmeye tabi kılma çabaları yoğunlaşırken sermaye ayağında da TÜSİAD’ı etkinsizleştirme, buna karşılık MÜSİAD ve TUSKON’u öne çıkarma çabaları arttı. TÜSİAD’ın lider gruplarından Doğan’a hem medyasını hem ekonomik gücünü kırmak üzere yapılan vergi operasyonları, diğer TÜSİAD’cıları sindirmeye yetti. Doğan’a sahip çıkamayan, dayanaşamayan TÜSİAD üyeleri, benzer baskılara maruz kalabileceklerinden endişe ettiler; enerji, gayrimenkul vb. sektörlerindeki özelleştirme, ihale süreçlerinde kara listeye alınmaktan çekinip sindiler.
AKP, ikinci iktidar döneminde daha fütursuzca “yandaş sermayedar”ı güçlendirme ataklarına girdi. Damadının yönettiği Çalık Holding’i hem medya sektöründe hem de enerji sektörlerinde doğrudan destekledi. Medyada yeni cemaat kanalları, artırılan TRT, AA,RTÜK kontrolleri ile gücünü tahkim etmekle kalmadı, rakiplerinden Doğan’ı küçülmeye zorlayacak hamleler yaptı. Birçok TÜSİAD üyesini de havuç-sopa yöntemleriyle biata zorladı ve önemli ölçüde başardı. AKP-Gülen iktidarının, karşı iktidar blokunun bileşenlerinden TSK ve yargı ile bilek güreşinin nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki günler gösterecek. Sermaye birikimi sürecinde, “cemaat kapitalizmi” yapılanmasını tahkim eden ve kriz koşullarında koruyan yaklaşımlar ise IMF ile ilişkilerde iyice belirginlik kazandı. Yarın devam edeceğim…
mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr
http://mustafasnmz.blogspot.com