RTE despotluğuna İstanbul rantı…
RTE’nin İstanbul Belediye Başkanlığından, Başbakanlık koltuğuna geçişi ve 12 yıllık hegemonyasının ardından Cumhurbaşkanlığına heves etme…
Mustafa Sönmez
Arkadaşım Meral Tamer, 9 Eylül tarihli Milliyet’teki köşesinde diyor ki, “Ekonomi Gazetecileri Derneği EGD’nin düzenlediği ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün konuşmacı olduğu toplantıda ben, uzun yıllardan sonra sanayinin ve üretimin, yeniden Türkiye’deki ekonomik faaliyetlerin merkezine oturacağına ikna oldum ve de çok memnun oldum.
.. Sayın Bakan’ın Türkiye’de son dönemdeki toplumsal hevesi ve istekliliği yansıtmak amacıyla sıkça telaffuz ettiği “Biz yaparız” heyecanını paylaşmaya başladım.”
AKP’nin gözdelerinden Ergün ve Zafer Çağlayan, bir süredir sanayileşmeyi hem de ihracata dönük sanayileşmeyi öne çıkaran söylemleri ile medyada öne çıkmayı başarıyorlar başarmasına da sormazlar mı adama: Bu ülke bugün bu “reel” alanların restorasyonuna acilen muhtaç durumda iken, bu hale kimler getirdi? 2002’den 2011’e iktidar siz değil miydiniz ve gerçek ihracat, sanayileşme için ne yaptınız?
Ergün, AKP’nin 3. iktidar döneminde sanayileşmeyi merkeze alan, ama bunun bilgiyle ve teknolojiyle daha fazla katma değer yaratacak şekilde donatılacağı, çok geniş kapsamlı bir sanayi stratejisinden söz ediyormuş…
Geçmiş ola…O tren kaçtı. O trene vaktinde G.Kore, Çin, Hindistan ve öteki Asyalılar çoktan bindi. Artık ihracatın yüzde 52’sini yaptığımız Avrupa pazarlarında, coğrafi yakınlık ve aday ülke avantajımıza rağmen, Asyalılar kök söktürüyor, barındırmıyorlar. Neyle mi ? Ergün’ün yeni uyandığı, “sanayileşmeyi merkeze alan, ama bunun bilgiyle ve teknolojiyle daha fazla katma değer yaratacak şekilde donatılacağı, çok geniş kapsamlı sanayi stratejileriyle…”
Onlar, o stratejiyi hayata geçirirken AKP iktidarı ancak, “yüksek faiz-düşük kur” politikalarıyla sıcak para çekmeyi, kamu işletmelerini yerli-yabancı sermayeye haraç mezat satmayı, ekonomiyi yönetmek sanıyordu.
Türkiye’nin dış ticareti sanayi ağırlıklıdır. Oradaki performansı, sanayinin performansı olarak okuyabilirsiniz. Bakın sanayi odaklı dış ticarette AKP iktidarında nereden nereye gelmişiz:
AKP’nin iktidar olduğu yıl 2003’te Türkiye’nin 47 milyar dolar olan ihracatına karşılık 70 milyar dolara yaklaşan ithalatı vardı ve açığı o yıl sonunda 22 milyar dolardı. Sonra ne mi oldu? AKP’nin 8,5 yıllık icraatında 1 trilyon 241 milyar dolarlık ithalat yapan Türkiye, ancak 790 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi ve bu süre sonunda 451 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. AKP iktidarının ilk yılında 22 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2010 sonunda 71 milyar dolara çıktı. Bunun sonucunda da 2003 yılında milli gelirin yüzde 2,5’u kadar cari açık veren Türkiye’nin 2010’daki açığı milli gelirin yüzde 6,6’sına çıktı. 2011’in tamamında ise yüzde 10’a çıkacağını IMF söylüyor. Bu ölçüde içe göçmenin temelinde sanayinin geliştirilememesi ve iyi yönetilememesi, daha doğrusu kötü yönetilmesi ana etkendir(*).
Haksızlık etmeyelim, kötü idare edilen sadece sanayi değil, ekonominin tümü oldu. Sanayiyi geliştirmek yerine neyin özendirildiği ise ortada. Dünün bütün büyük sanayicileri, bugün GYO’cu. Yani “gayrimenkul yatırım ortaklığı” girişimcisi. Hiç uzağa gitmeyin, Türkiye’de sanayiye ebelik yapan, dış kaynakları getirip Koçları, Sabancıları, Eczacıbaşıları sanayici yapan TSKB, bugün ne iş yapıyor, farkında mısınız? O da GYO’cu. TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş ile TSKB Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. . kendi ifadeleriyle, “yüksek getiri sağlayacak verimli ve likit gayrimenkullerden oluşan, cazip ve dengeli bir yatırım portföyü oluşturmayı” iş edinmişler…
***
Sanayi Bakanı Ergün’ün en çarpıcı açıklaması, Almanya’da mirasçısı bulunmadığı için kapatılma durumunda olan KOBİ’leri,
oradaki Türk işadamlarının satın alacak olmalarıymış. Yıllar önce karın doyurmak için işçi olarak Almanya’ya giden vatandaşlarımız bugün iş sahibi olarak Alman sanayiinin bel kemiği KOBİ’lere taliplermiş! Ve Ergün de o KOBİ’leri Türkiye’deki KOBİ’lerle entegre etmeyi hedefliyormuş. Cin gibi bakan!…Siz önce burada düşük kur politikasının altında ezilip iflasın eşiğine gelmiş KOBİ’leri ayakta tutun da, oradakilerle sonra entegre edersiniz.
Herkes de farkında ki, AKP’nin cin fikirli bakanları ortalıkta sanayi, teknoloji, ihracat diye top çevirirken, AKP iktidarı gerçekte , umudunu sanayide değil, rantta, özellikle İstanbul kent rantında arıyor. TOKİ’yi bakanlık haline getirip bir gecede çıkardığı 644 sayılı KHK ile yerel yönetim yetkilerini tepe tepe kullanacağını duyuran “ustalık dönemi AKP”si, varsa yoksa rant, özellikle İstanbul rantı üstünden sermaye birikimi sevdasında. Yandaşı birçok sanayici KOBİ de buna uyandı ve sanayiyi terk edip furyadan nasiplenmeye bakıyorlar. Hem söyler misiniz, dışarının yıkıcı rekabetine karşı korunmayan, düşük kur ile Çin mallarının şamar oğlanına dönen, dünyanın en pahalı elektriğini kullanarak iş yapmaya çalışan sanayici, ortaya iştah kabartan kent rantları dökülmüşken niye sanayici kalsın ?
Meral Tamer, Türkiye sanayicilerini en iyi tanıyanların başında gelir. Hangisi sanayici kaldı ve son 10 yılda nereye yatırım yaptıklarını yazmayı denese ne güzel olur…Tabii neden sanayiyi “out” ettiklerini, Bakan Ergün’ün onları heyecanlandırıp heyecanlandırmadığını da okumak isteriz…
(*) Türkiye sanayisinin halipürmelalini detaylı bir biçimde anlamak isteyenler için, hocam ODTÜ İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Oktar Türel’in 1979-2010 yılları arasında kaleme aldığı yazılarından oluşan Geç Barbarlık Çağı (I-II,Yordam Kitap) kitaplarını hararetle tavsiye ederim.