Kriz Sürecinde Egemenler(3): Rusya
Küresel krizin üstünden 6 yıl geçti. 2009’da dibe vuran krizi, dünyaya yön veren egemenlerin nasıl…
Mustafa Sönmez, darbe girişimi sonrası Tayyip Erdoğan’ın ajandasının değişmediğine işaret ederek, tek adamlık ve İslamofaşist bir rejimin başkanlığı hedefinden vazgeçilmediğini sadece taktiksel geri çekilme yaşandığını vurguladı.
30 Temmuz 2016 Cumartesi 09:03
İZMİR – ÖZGÜR AYDIN
Türkiye’yi yönetenlerin burada durmaları ve makas değiştirmelerinin düşünülemeyeceğini belirten Sönmez, egemenlerin fırsat buldukları ölçülerde hedeflerine dönük adımlarını sürdüreceklerini söyledi.
Sönmez, ilan edilen OHAL’in bunun için olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti: “Mıha vururken nalı ihmal etmiyor, cemaat operasyonu derken birçok muhalifi de haklıyor, ne zamandır çıkaramadıkları yasaları kanun hükmünde kararnamelerle hallediyorlar. Bu konuda her alana ilişkin ajandaları var; zamanı hızla değerlendirip, olmadı OHAL’i yeniden ve yeniden uzatacaklardır.”
İktisatçı-Yazar Mustafa Sönmez ile darbe girişimine neden olan etmenleri, AKP’nin bundan sonra izleyeceği yolu, ekonominin durumu ve muhaliflerin rolünün gerektirdiklerini konuştuk.
CEMAATÇİ SUBAYLAR SON ŞANSLARINI DENEDİ
Darbeye neden olan etkenler nelerdir, neden darbe mekaniğini devreye koydular?
Darbenin çekirdeğini, Askeri Şura’da tasfiye edileceğini anlayan Cemaatçi subayların oluşturduğu konusunda herkes hemfikir. Ancak, bunlara, RTE ile hesabı olan başka bazı subayların da katılmış olduğu ortaya çıktı. Ordu dışında da AKP kurucusu iken zamanla önemli görevlere gelip şimdi ise tasfiye edilmiş bazı isimlerin darbecilere siyasi destek verdikleri iddiası var. Yani, henüz nasıl bir ittifakla yola çıkıldığı, nerede yol kazası olduğu, kimlerin neden caydığı ve nasıl toparlamaya çalıştığına ilişkin bilinmeyen bir dizi soru var. ABD’nin darbeye nasıl durduğu, zamanlama olarak nasıl yön değiştirmiş olduğu ile ilgili cevabı bilinmeyen sorular var. Eski ortağı cemaati baş düşmanlardan biri-diğeri Kürt siyaseti- gören Saray, sürdüre geldiği Cemaati adliyeden, eğitimden, emniyetten, iş dünyasından, medyadan silme operasyonlarının en önemlisini ordudan yapacaktı. Cemaatçi subaylar bunu anlayınca, müttefikleriyle, “ya herro ya merro” diyerek şanslarını denediler ve yenildiler.
KÜRT SİYASETİNİN TASFİYESİ HEDEFİNDEN VAZGEÇİLMEYECEK
AKP hükümeti yeni ittifakını Ergenekoncularla kurdu bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz, nereye kadar gider bu birliktelik, ne olursa patlak verir?
Ergenekoncular yerine, ben TSK derdim. Ergenekoncular derseniz, geriye kalanlar kimler? Ayrıca Ergenekon, Cemaatin ve avanak yetmez ama evetçilerin kullandıkları bir kavram, uzak durmayı tercih ederim.
Saray’ın TSK ile ittifakına, 7 Haziran seçim sonuçları neden oldu. Kürt siyasetinin oy patlaması sonucuyla, tek başına iktidar şansını yitiren ve koalisyonu bile kendisi için riskli gören Saray, bölgede “güvenlikçi” politikaları hep savunagelen TSK’ya döndü ve Kürtleri iyice karşısına alma pahasına MHP tabanına ve TSK’ya yaslanan bir hattı tercih etti, savaş iklimini hakim kıldı. Seçimi, sonuç verdi, IŞID destekli katliamlarla da Kasım seçimlerinde korku, uzaklaşma hakim oldu ve AKP, kaybettiği oy oranını fazlasıyla kazandı.
Saray, bu yeni hattın sonuçlarından memnun olarak, hedefini Başkanlık olarak tekrarladı ve buna imkan verecek meclis aritmetiğine ulaşmak için Kürt siyasetinin temsilini de ortadan kaldıracak savaşa devam etti. TSK açısından, Kürtlere karşı “güvenlikçi” kalan bir iktidar, müttefik sayılırdı. TSK, bu konuda, CHP’yi de HDP’den uzaklaşması yönünde uyardı ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda CHP üst yönetimi TSK etkisinde kalarak oy kullandı.
TSK ile Saray ittifakının geleceği, bu darbe serüveninin nasıl “normallik” kazanacağına bağlı. Orduya tanınan savaş inisiyatifi, ordunun siyaseten de elini güçlendirdi, onu siyaset sahnesinde yeniden önemli bir aktör durumuna getirdi. Saray’ın darbe sonrası cemaatçilerden boşalan subayların yerini kendi kadroları ile doldurma olanağı maddi olarak yok, böyle bir kadrosu yok. O nedenle, olası yeni darbelere karşı da TSK, hatta onun ikna ettiği CHP ile ittifakı içeren bir geçiş dönemi başlamış görünüyor. Saray, en azından bir süre TSK ve CHP’yi rahatsız edecek laiklik, Cumhuriyet karşıtı dili, adımları askıya alabilir, toparlanıp kendisine alan açıncaya kadar. Ama bu, sürgit olmaz. Çünkü durması, kendi elinin zayıflaması anlamına gelir. Özellikle CHP’nin talep ettiği yargının bağımsızlığı işler duruma gelirse, bir dizi Anayasal ve yasal ihlalde bulunmuş Saray ve çevresi için hayat iyice tatsızlaşabilir. Ama, kısa vadede ittifakın ajandasında netlik Saray’da yapılan 25 Temmuz toplantısıyla belirlenmiştir: “Fetö ile birlikte PKK ile savaş…. HDP’nin dışlanarak yapılan Saray zirvesi, hedefe HDP’yi koyduğunu da zımnen ifade etmiştir. Darbe sonrası ortalık toparlanıp kısmi bir uzlaşı tesis edilirken Kürt siyasetinin tasfiyesi hedefinden vazgeçilmeyecektir.
CHP’DEN DESTEK TALEBİ SIKIŞMIŞLIĞIN GÖSTERGESİ
Darbe girişimi sonrası AKP hükümeti tabanını sokağa çağırdı ve sürekli de sokakta tutmaya çalıştı bundaki amacı neydi?
Bundan iki türlü bir amaç güdülüyor olabilir. Birincisi, sokağa dökülmüş kitleler, silahlı darbecileri bile uğraştırır, hem fizik olarak hem moral olarak. Dünya, darbenin halka karşı yapıldığı mesajını alır. Ayrıca halk gücü iyi organize edilirse en modern ordulardan daha etkilidir. RTE, bunu kullanmak istedi. Sonrasında da ardçı darbeler olabileceği endişesiyle bu ateşin altını odunla besledi, bir “bayram”a dönüştürdü. Ama aynı zamanda kitlelere islamofaşist bir ideolojiyi zerk etmenin de konjonktürü yaşandı. Kitleler, özellikle muhalefete karşı bir tehdit olarak sokakta tutuldu, yer yer Alevi, Kürt mahallerine, hedeflere saldırtıldı. Böylece Saray, sokağa pek alışkın olmayan kitlesine sokağı da tanıttı ve iş üzerinde eğitti. Eksik kalan halka silahlandırıp para-militer bir eklenti yaratmak. Onun da hazırlıkları yapılmıyor değil.
Sokağa, halka dayanma, AKP’nin kendi kitlesiyle kalmadı, CHP mitingini de teşvik ettiler ve olası bir darbeye karşı, CHP’nin desteğini talep ettiler. Bu da sıkışıklığı göstermesi açısından önemli.
OHAL’İ BİRDEN FAZLA DÖNEM UZATACAKLAR
15 Temmuz darbe girişimini kendi rejimini inşa etmesi açısından AKP için bir milat olarak görebilir miyiz?
RTE’nin ajandası değişmemiştir: Tek adamlık, islamofaşist bir rejimin başkanlığı… Bu hedefi gözden uzaklaştırmadan, taktik geri çekilmeleri, stratejik çekilmeler gibi anlamamak gerekir. Çünkü, yasa ve Anayasa ihlalleri sabit ve adil bir yargılama ile mahkum olacak bir ekiptir Türkiye’yi yönetenler. Burada durmaları, makas değiştirmeleri düşünülemez. Fırsat buldukları ölçülerde hedeflerine dönük adımlarını sürdüreceklerdir. İlan ettikleri OHAL, bunun içindir. Mıha vururken nalı ihmal etmiyor, cemaat operasyonu derken birçok muhalifi de haklıyor, ne zamandır çıkaramadıkları yasaları kanun hükmünde kararnamelerle hallediyorlar. Bu konuda her alana ilişkin ajandaları var; zamanı hızla değerlendirip, olmadı OHAL ı yeniden ve yeniden uzatacaklardır.
EKONOMİDE DURGUNLUK YAŞANACAK
Darbe girişimi ve OHAL’in ülke ekonomisine yansıması nasıl olur?
Türkiye ekonomisi zaten kırılgan ve riskli bir ekonomi olarak görülüyor. Bu algılama, özellikle yabancı sıcak para yatırımcıları açısından önemli Bu riske ek olarak politik ve jeopolitik risklerin artması, Türkiye’den sermaye kaçışına yol açtı, yerli para sahipleri de ürkerek TL’den dolara geçtiler, sonuçta dolar 3.10 TL’lere kadar çıktı. Bu, birçok şeyi alabora eder. Ama, 10 gün içinde bazı dalgalanmaların azalması ve rejimin müdahaleleriyle dolar indi. Bundan sonrasında belirsizlik ve kuşkuların sürmesi, ekonomide de bekle-gör iklimini bu da durgunluğu getirir. İşten çıkarmalar, banka kredilerinde dönüş sorunu, yatırımsızlık vb. ekonomiyi olumsuz etkilemeye devam eder. Bu durum, kitlelerde hoşnutsuzlukları artırır. Muhalefetin bu hoşnutsuzlukların kaynağını halka iyi anlatması gerekir.
MÜZAKERE DİLİ SAVUNULMALI
Darbe girişimi sonrası ülkedeki muhalifler nereden başlamalı ve ne yapmalı?
Darbe girişimi, egemenlerin hiç de tek parça olmadıklarını, kendi içlerinde önemli çelişkiler olduğunu ve bunun hegemonya bunalımı yarattığını ortaya koydu. Muhalif sınıflar, kesimler, bu gerçekliği göz ardı etmeden, bunun yarattığı çatlaklardan da yararlanarak nefes pencerelerini genişletebilirler.
Halka siyasi gerçekleri daha net gösterebilirler. 15 temmuz sonrası, muhaliflerin darbecilere destek vermemesi, önemli bir sınavdır. Bu CHP kitlesi için de geçerlidir HDP seçmenleri için de.
Sorun, CHP tarafındadır. CHP üst yönetimi, özellikle Kürt meselesi ile ilgili tutarlı bir politika üretememiş olmanın sıkıntısı ile yalpalamakta ve zaman zaman uzaklaştığı “devlet partisi” görüntüsüne zor zamanlarda dönüş yapmaktadır. Bugün de CHP üst yönetimi öyle bir durumdadır ve TSK’nın etkisi altına girmiş durumdadır. TSK’yı “bölücülere olduğu kadar gericilere karşı da bir sigorta” görme eğilimindedir. CHP üst yönetiminin bu duruşunu sol kanat milletvekillerinden tabanından onaylamayanlar azımsanmayacak niceliktedir. Bu kesimlerle yapıcı bir ilişki sol-sosyalist grup ve partilerin, HDP’nin hedefi olmalıdır. Özellikle Kürt sorununa savaşçı dilin yeniden ve yeniden savaş, istikrarsızlık getireceği anlatılmalı, müzakere dili savunulmalıdır. Daha çok yan yana gelmenin ve safları sıklaştırmanın zorunlu olduğu bu konjonktürde, yeni darbelere ve sokak desteklerine karşı hazırlıklı olunmalıdır. Dış dünya ile, Avrupa demokratik kamuoyu ile iletişim artırılmalı, dayanışma daveti daim tutulmalı, hukuk mücadelesi hiçbir zaman küçümsenmemeli, Anayasal en küçük hak bile kıskançlıkla kullanılmalı, toplantı, gösteri, protesto yürüyüşü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü adına ne imkan varsa son sınırına kadar kullanılmalı ve kullanmaya teşvik edilmelidir. İdamlara, işkenceye karşı, kurban kim olursa olsun karşı çıkılmalıdır.