Türkiye’nin neresine gitseniz inşaat var. Yol inşaatı, köprü inşaatı, en çok da konut inşaatı ve İstanbul’da gökdelen inşaatı…Türkiye’nin özellikle büyük kentlerinin birer şantiyeye dönüşmesi yeni bir olgu değil ama 2009 krizi sonrası yeniden büyümeye geçişte inşaatın daha çok öncelik aldığı aşikar. Verilen yapı ruhsatları üstünden gidersek, ekonominin yüzde 5’e yakın küçüldüğü 2009’da yapı ruhsatı alınan  dairelere 100 dersek, 2010’da bu endeks 151’e kadar fırladı. 2011’de hız kesti 109 gibi oldu ama 2009’un yine üstündeydi.  Bu 3 yılda, ortalama her yıl, 111 bin bina için (134 milyon metrekare) ya da 692 bin daire için ruhsat alınmıştı. 2012’nin ilk çeyrek verileri, daire ruhsatlarında 2011 ilk çeyreğe göre yüzde 5 artış gösteriyor. Çarşaf çarşaf ilanlara, eldeki daire stokuna rağmen henüz “inşaat paydos”demiyor.

İnşaat şantiyelerinin ağırlıkla İstanbul’da olduğu kanısı yaygın. Bu, şaşırtıcı değil. Küresel kent olma iddiası ile bir yandan Levent-Maslak aksına, yakın zamanlarda da Anadolu yakasına dikilen gökdelenler, bu yakada Ataşehir’e inşa edilen “Finans merkezi” yutturmacalı beton adacıklar, çeperlere inşa edilen ve her sınıfa hitap eden siteler, metropolün merkezinde başlatılan “kentsel dönüşüm” adı altında “soylulaştırma” faaliyetleri,  İstanbul’un her yerini şantiyeye dönüştürmüş durumda. Ama şantiyeye dönüşen sadece İstanbul değil. Anadolu’daki 9 il, İstanbul ile birlikte, yapı ruhsatlarında yüzde 55’e yakın paya sahip. Türkiye nüfusunun yüzde 47’sinin yaşadığı bu 10 ilde, kentleşme oranı (kentli nüfus) yüzde 90’ın üstünde. Bu durum,  konuta, ofise, ticari entegre yapılara, kentsel altyapıya, donatıya, dolayısıyla her tür inşaata olan talebi artırdı. Küresel kriz ikliminde yaratılan bu iç talep, nereye savrulacağı bilinmeyen bu serüven, ekonomiye şimdilik, geçici de olsa nefes aldırıyor. Sanayinin birçok alt sektörü inşaatlar yükseldikçe çarkını döndürüyor. Çimento, demir, tuğla, seramik, cam, plastikden başlayan ve her tür ev eşyasına uzanan alt dallarda, inşaat, ekonomiye alan açıyor, finans sektörü inşaat firmalarına, hanehalkına verdiği konut kredileri ile dönüyor. İnşaatın en büyük handikapı iç talebe odaklı olması. Dibin görünmesi uzun zaman almaz. Hem de büyük kırılganlıklarla…

***

İstanbul, en büyük şantiye ama diğer illerde de bir inşaat furyasıdır gidiyor. Nitekim TÜİK’den edindiğim il bazında yapı ruhsatları, son 3 yıl ortalaması olarak İstanbul’un payının yüzde 18 dolayında olduğunu gösteriyor. 13 milyon nüfuslu bu megapolün, ülke nüfusundaki payının da yüzde 18,4 olduğunu anımsarsak nüfusla uyumlu bir inşaat hareketinden söz edebiliriz. Ancak, değer olarak bakıldığında İstanbul’daki inşaatların çoğunun daha lüks, iç ve dış, üst , üst-orta gelir gruplarını hedeflediği söylenebilir.

Türkiye nüfusundaki payına oranla inşaat yoğunluğu yüksek ikinci büyük merkez ise Ankara. Nüfusun yüzde 6,5’unun yaşadığı Ankara, son 3 yılda alınmış yapı ruhsatlarında yüzde 10’un üzerinde pay sahibi. Buna karşılık İzmir’in , nüfustaki payı ve ekonomideki önemine hiç uymayan bir inşaat profili var. Ülke nüfusunda yüzde 5,3 payı olan İzmir, son 3 yılda yapı ruhsatlarının ancak yüzde 4’ünü almış görünüyor. Bursa ise atakta ve nüfustaki yüzde 3,5’lik payına karşılık inşaat ruhsatı açısından İzmir’i yakalamak üzere. Göç alma açısından başı çeken Antalya’da hem barınma hem ticaret amaçlı inşaatın hız kesmemesi anlaşılır bir şey. Konya, Kayseri gibi dönemin sermaye birikiminde öne çıkan ve muhafazakar özellikleri önde olan illerde de nüfus oranının üstünde bir inşaat faaliyeti dikkat çekiyor. Kocaeli, Mersin ve Samsun gibi sanayi ve ticaretin öne çıktığı illerde de inşaat faaliyeti nüfus yoğunluğunun önünde seyrediyor.

Nüfusun yüzde 17’sine yakın pay sahibi diğer büyük Anadolu illerinde de, ilk 10’daki yoğunlukta olmasa da, inşaat, önemli bir aktivite.

İkinci 10 il grubunda, İstanbul’un bir tür arka bahçesi durumuna gelmekte olan Tekirdağ’ın  inşaat ruhsatlarından aldığı pay, ilin nüfustan aldığı payı katlıyor. Mersin’den başlayan Adana, Gaziantep, Hatay, Diyarbakır (Şanlıurfa’yı da içine alan) aksı, göç çekiyor, ticaret görece hareketli ve buna paralel olarak inşaat faaliyeti de bu bölgede yoğun. Hizmet ili Eskişehir’e, Ankara’daki inşaat rüzgarları ulaşıyor. Kuzey’de Trabzon, Ege’de ise sanayici Manisa, Denizli ve turizm ili Muğla, yine inşaat faaliyetlerinin ağırlıkta olduğu iller olarak dikkat çekiyorlar.

 

 

Written by Mustafa Sönmez