Ankara pins electoral hopes on ignoring economic realities (Al-Monitor, October 12, 2018)
ARTICLE SUMMARY The Turkish government’s vacillations and zigzagging in the face of the country’s economic…
Mustafa Sönmez
Türkiye’nin Çin ve Hindistan’dan sonra en hızlı büyüyen ekonomi olduğu efsanesi, AKP iktidarı, dalkavukları ve yandaş medya meddahlarınca üflenip duruyor. Keşke öyle olsaydı…Bu yılın yüzde 7-8 büyüme oranına aldanarak ve bu yalan rüzgarının süreceğini sanarak ballandırılan bu efsanenin sonuna gelindi. Bakın nasıl…
Resmi biraz büyütüp 2007-2010 dönemini alalım. Bu dönemde ne kadar büyümüş Türkiye ekonomisi? 2007’de yüzde 4,7, 2008’de yüzde 0,7 ve ardından 2009’da yüzde 4,7 küçülme. Diyelim ki 2010 büyümesi yüzde 8 olarak gerçekleşecek. Ne yapar bu dönemin büyüme ortalaması ? Yüzde 2…Oysa 2002-2006 döneminin büyüme ortalaması yüzde 7 idi…Yüzde 7 büyüme döneminden, yüzde 2 büyüme dönemine hızla vites düşürmüştür AKP iktidarı. Bu büyüme, Türkiye’ye yeter mi? Şimdiden 3 milyonda kemikleşen ve yılda 500 bin artacak işsizler ordusuna bu büyüme iş-aş yaratır mı? Yaratmaz.
***
2010’un büyümesinin zorlama bir iç talep kışkırtmasına dayandığı da, büyüme parlak şalının altındaki diğer gerçek. Ekonomi, ihracattan rüzgar alamaz hale gelince, varsa yoksa iç tüketime abanılmış durumda. Adeta dibi kazınarak iç taleple büyüme sağlanmaya çalışılıyor ama orada da bakın deniz nasıl tükeniyor…
İlk 9 ayı dikkate alarak kriz öncesi ve sonrasının hanehalkı harcamalarını analiz edelim. Kriz yılı 2009’da özel tüketim yüzde 4 gerilemişti. Krizden çıkış yılı 2010’da özel tüketimin yüzde 6,6 arttığını görüyoruz. Demek ki, krizden çıkışta özel tüketim başat bir rol oynamış. 2010’un ilk 9 ayının tüketimi, kirz öncesi yıl 2008’in 9 ayının tüketiminin yüzde 2,3 üstünde. Bu artışta yıllık yüzde 1,5 nüfus artışının rolü de unutulmamalı.
Kriz öncesini sollayan tüketim en çok hangi alanda diye baktığımızda, ailelerin giderinin dörtte birinden fazlasını oluşturan gıdanın, kriz öncesini yüzde 2,5 geçtiğini görüyoruz. Bu harcama artışında gıda enflasyonu da etkili elbette.
Harcamalarda ikinci sırayı alan ulaştırma-haberleşmede kriz öncesinin hala yüzde 1,4 gerisinde harcamalar. Son zamanlarda hızlanan otomobil satışlarına rağmen bu kalem kriz öncesine dönememiş görünüyor. Krizde, özellikle beyaz eşya, mobilya, elektronik gibi ürünlere yapılan harcamalar yüzde 5 gerilemişti. 2010’da bu kalemdeki satışların, kredi kartı kolaylıkları, taksitli satışlar ve hükümetin vergi teşvikleri ile hızla arttığını gördük. Böylece mobilya,ev eşyası vb. deki harcamalar kriz öncesinin yüzde 9,4 üstüne çıktı. Keza, konut ve konutla ilgili harcamalarda da kriz öncesinin yüzde 3 üstünde bir harcama var. Krizde yüzde 14’e varan oranda gerileyen giyim harcamalarının 2010’da freninden boşandığı ve kriz öncesini yüzde 2 geçtiğini görüyoruz. Kriz öncesine ulaşamayan en önemli kalem, eğlence-kültür harcamaları. Bu kalemde kriz öncesine göre yüzde 8,5 düşüş var.
Özel tüketimin, tüketici kredisi ve kredi kartı ile harekete geçirildiğini görüyoruz.
2008’de yüzde 24 oranında artan bu kredilerin 2009 artışı yüzde 11’e düşmüştü. 2010’un bitmesine 2 ay kala artışın yüzde 25’i bulduğu ve cari fiyatlarla 162 milyar TL’yi aştığı anlaşılıyor. Enflasyondan arındırıldığında bile kredilerde reel bir artış gözleniyor. Peki nereye kadar ? İşsizlik yüzde 12’de basamak yaparken, reel ücret ve maaşlar artmazken hanehalkı nasıl, neye güvenerek yeni borçlanmalar yapacak ve iç talep canlı tutulacak? Tabi ki tutulamayacak ve AB krizi nedeniyle ihracat düşük seyredeceği için, sıcak para girişi ile de ithalat canlı kalacağı için büyüme iyice hız kesecektir. Bu dandik büyüme evresinin de sonuna gelinmiştir…Bize yeni bir büyüme paradigması gerek.