Mustafa Sönmez

Bir ekonomi , hele ki böyle küresel bir kriz ortamında çift haneli büyür de buna “tatsız-tuzsuz büyüme” denir mi? Ekonomi bizdeki gibi kimyası bozuk olunca, denir. Büyüme sevinçle değil, endişe ile karşılanıyor. Çünkü, artık herkes de gayet iyi biliyor ki, ekonominin büyümesi hayırlı bir büyüme değil. Ekonomi büyüdükçe cari açık, yani döviz açığı büyüyor, dış finansörler telaşlanıyor ve büyümenin rüzgarını taşıyan sıcak para geri çekilmeye başlıyor. Bu da kuru yukarı iterken ani kur şokları ile ekonomiyi sarsma tehditini içeriyor. Üstelik, büyüme yeterince  istihdam da yaratmıyor, işsizliği azaltmıyor.

2011’in ilk çeyrek büyümesi yüzde 11’i bulurken, 180 milyar dolarlık bir GSYİH gerçekleşti. Öte yandan bu büyümenin yol açtığı cari açık ise , ilk 3 ayda 22 milyar doları buldu.  Böylece ortada ilk çeyrek milli gelirinin yüzde 12,2’sine çıkan rekor bir cari açık gerçeği ile karşı karşıyayız. Krizin ilk çeyreğinde, yani 2009’un ilk 3 ayında küçülme, ithalatı da azaltmış ve cari açık/milli gelir oranı yüzde 1,5’e kadar gerilemişti. 2010’un ilk çeyreğinde  bu oran yüzde 5,9 idi ve her çeyrekte büyüyerek bu rekor noktaya gelindi.

 Açıktaki büyüme özellikle dış finansörlerce dikkatle izlenmektedir. Toz duman içindeki  Yunanistan’da bu oranın yıllık yüzde 12’yi, Portekiz’de 9,9’u bulduğunu hatırlatarak Türkiye’nin bu ülkeler kategorisinde ve derecelendirme kuruluşlarının gözaltına aldığı ülke olduğunu hatırlatalım.

Kaynak:TÜİK ve Merkez Bankası veri tabanı

 

2011’in ikinci çeyreğinde aynı sağlıksız büyüme sürdü. Her he kadar cari açığı büyüten bu büyümenin önünü kesme, soğutma için önlemler alınsa da pek işe yaramış görünmüyor. Merkez Bankası’nın, ardından BDDK’nın aldığı ekonomiyi soğutucu önlemlerle henüz yol alınmış sayılmaz.

İlk çeyrek büyümesinde iç tüketimin lokomotif güç olduğu anlaşılıyor. Hanehalkı tüketimi yüzde 12 artarken devletin cari harcamaları yüzde 7’nin altında görünüyor. Özel sektör yatırımlarının ise yüzde 34 arttığı anlaşılıyor .Stoklarda da yüzde 44 artış var. Anlaşılıyor ki, bir yandan bankaların tüketici kredisi ve kredi kartı harca kışkırtmaları ile  iç talep kamçılanmış, düşük seyreden kur fırsat bilinerek yatırım malı ithalatı hızlandırılmış ve yine düşük kur ile yapılan ithalat ile stoklar yenilenmiş.

Sektörel olarak bakıldığında iç talebe dönük, ithal girdi yoğun üretilen imalat sanayindeki büyüme yüzde 12’yi aşarken inşaatta büyümenin yüzde 15’e yaklaştığı, ticaretteki büyümenin de yüzde 17’yi geçtiği anlaşılıyor.

***

Açıklanan Mayıs ayı dış ticaret açığı verileri, ilk 5 ayda dış ticaret açığının 44 milyar dolara çıktığını ve geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 91 arttığını gösteriyor. Kısaca, açık büyüten büyüme ikinci çeyrekte de sürdü ve beklendiği gibi yıl, yüzde 7 büyüme ile biterse arkasında yüzde 7-8 büyüklüğünde çok tehlikeli bir cari açık/milli gelir oranı bırakacak.  

Ara malı, yatırım malı ithalatına adeta abanıldığı ilk 5 ayda, ihracat gölgede kaldı ve ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 55’e kadar geriledi. Geçen yıl bu oranın yüzde 66 olduğu anımsanırsa ithalattaki patlamanın ihracatın çelimsizliğinin boyutları anlaşılır.  Bu ithalatı kamçılayan kur politikasında bir değişiklik yok ve ithalata dayalı büyümenin önümüzdeki zaman dilimlerinde de cari açığı büyüterek ekonomiyi iyice kırılgan hale getirmesi şaşırtıcı olmayacak. AKP iktidarının “ustalık” dönemi, bu sarsak büyüme paradigmasının eline ayağına dolanacağı dönem olacak.

Written by Mustafa Sönmez