Türkiye 24 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine bir ay kala Ankara’nın ekonomik sıkıntıları aşabilme yeteneği konusunda soru işaretleri uyandıran bir döviz kriziyle karşı karşıya. Çok değil, 2007 yılında 1 Türk Lirası ile 0.77 Amerikan Doları (USD) ya da 77 cent almak mümkündü. 1 dolar, 1.30 TL idi. Bugün 1 Türk Lirası ile ancak 0.21 USD ya da 21 cent alınabiliyor. Doların fiyatı mayıs ortalarında 4.60 TL’yi aştı ve 23 Mayıs’ta yaşanan büyük çalkantının ardından seçim tarihine ulaşmadan 5 TL’yi görmesi muhtemel.

Dolar fiyatının 5 TL’yi görmemesi, hatta ulaştığı düzeyden aşağılara çekilmesi için her gün Merkez Bankası’ndan bir müdahale beklendi. Bu müdahalenin de TL’yi güçlendirmek için faizlerin artırılması olduğu biliniyordu. Ne var ki Merkez Bankası buna pek yanaşamadı. En fazla yapabildiği 16 Mayıs’ta sözlü bir müdahale oldu: “Piyasalarda gözlenen sağlıksız fiyat oluşumları yakından takip edilmektedir. Gelişmelerin enflasyon görünümü üzerindeki etkileri de dikkate alınarak gerekli adımlar atılacaktır.”

Peki Merkez Bankası’nın sözlü müdahalesi işe yaradı mı? Hayır. Dolardaki birkaç saatlik gerilemenin ardından faiz artışı gibi etkili bir adım gelmeyince dolar yeniden tırmanmaya başladı. Bağımsız olması beklenen Merkez Bankası Başkanı’nın aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile hiç olamaması gereken bir yerde, AKP Genel Merkezi’nde buluşması da hem içeride hem de dışarıda kuruma olan güveni azaltacak bir hata olarak görüldü.

Özellikle global piyasaların Türkiye’ye olan güveni Erdoğan’ın Londra’ya yaptığı ziyaret sırasında verdiği demeçlerle ciddi şekilde sarsıldı. Bloomberg Erdoğan’ın demeçlerini şu yorumla paylaştı: “Faizin sebep, enflasyonun sonuç olduğunu belirterek geleneksel ekonomi teorisinden ayrışan Erdoğan, rutin bir şekilde Merkez Bankası’nı faizleri yüksek tutmakla eleştiriyor.”

Bloomberg’e konuşan Londra merkezli AllianceBernstein’ın kredi analisti Okan Akın da şu değerlendirmeyi yaptı: “Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası ile ilgili sözleri tabuta son çiviyi de çaktı. (…) Şu anda piyasa Türkiye’nin kredi notunu B- olarak fiyatlıyor. Türk tahvilleri bir süredir zaten ülkenin kredi notunun iki kademe altında seyrediyor ancak Türk varlıkları özellikle son birkaç haftadır diğer gelişmekte olan piyasalardan negatif bir şekilde ayrışıyor.”

İç aktörlerin, tüketicilerin ve sektörlerin ekonomiye güveninin azaldığı zaten bilinen bir gerçekti. Ancak buna artık dış güvendeki sarsıntı ve hızlanabilecek sıcak para çıkışı da eşlik edecek gibi görünüyor. Nitekim ülkelerin risk primine (CDS) bakıldığında Türkiye’nin risk priminin 22 Mayıs’ta 282’ye çıktığı ve en yakınındaki Brezilya’nın (196), Rusya’nın (134) risk primlerini bir hayli geride bıraktığı gözlendi. Bu, dışarıdan borçlanırken çok daha yüksek faizler ödemeye katlanmak anlamına geliyor elbette.

İçeride ise yıllık yüzde 11’in üstüne çıkma eğilimi gösteren enflasyon karşısında birikimlerini korumak isteyenler dövize yöneliyor ve talep yaratıyorlar. Toplam net döviz açıkları 223 milyar doları bulan şirketlerin risk azaltmak için döviz almaya yönelmeleri de talebi tırmandırıyor.

Merkez Bankası önümüzdeki 12 ayda çevrilmesi gereken dış borç tutarının 188 milyar dolara yaklaştığını açıkladı. Buna, 50 milyar doları aşan cari açığın finansmanı da eklendiğinde 12 ayda bulunması gereken dış kaynak 230 milyar doları aşıyor. Büyük döviz talebine karşılık arz yetersiz, satıcı ise pek yok. Döviz satmak yerine ne olacağını net olarak görünceye kadar satmama eğilimi hâkim. Bu durum haliyle dövizin fiyatını yukarı çekiyor.

Dışarıda da doları yukarı iten rüzgârlar var. Dolarda küresel güçlenme eğilimi küçük dalgalanmalar yaşasa da sürüyor. IMF verilerine göre Türk Lirası diğer gelişen ülke para birimleri arasında dolar karşısında en fazla değer yitiren para birimi durumunda. TL’nin dolara karşı kaybı bazı günler yüzde 2’yi bulabiliyor. Diğer gelişen ülke para birimleri dolar karşısında hafif düşüş ve yükselişler yaşarken TL onlardan ayrışıyor.

ABD Merkez Bankası’nın bu yıl iki kez daha faiz artırımına gidebileceği beklentisi dolarda güçlü bir değerlenme eğilimi yaratırken dolar endeksi zaman zaman yeni zirveler görüyor. ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı molası ve İtalya’da koalisyon kurma çalışmalarının sürmesi de gelişmiş ülkelere yatırım iştahını artırmış durumda. Bu da Türkiye gibi çevre ülkelerden sıcak para çıkışı ya da sıcak paranın eskisi kadar gelmemesi demek.

Dolar fiyatını 5 TL’ye doğru tırmandıran etkenleri etkisiz kılacak en önemli adım Merkez Bankası’nın TL faizlerini yükseltmesi. Ancak Erdoğan bu adıma izin vermiyordu. Artan faizlerin seçime doğru ekonomide sert bir soğumaya yol açmasından, özellikle önemli stoklar biriktiren konut sektörünün işlerinin iyice zorlaştırmasından endişe ediliyordu. Hem dışarıda hem iç kamuoyu önünde kendisini düşük faiz sözüyle bağlamış olan Cumhurbaşkanı, dolardaki tırmanışın önünü kesecek hamleyi de felç etmiş durumdaydı. Merkez Bankası’ndan Erdoğan’ın blokajı nedeniyle kayda değer bir faiz artışının beklenmediği bir ortamda içerisi ve dışarısı ile ilgili gelen her gösterge iç ve dış aktörleri TL’den uzaklaşmaya itti.

Neticede takvimler 22 Mayıs’ı gösterirken dolar fiyatını 4.66 TL’de kapatan Türkiye, 23 Mayıs sabahı 4.80 TL’lik bir fiyata uyandı. Asya piyasalarında başlayan hızlı atak, gün boyu Türkiye’de de sürdü ve doların fiyatı 4.92’ye kadar çıktı. Tam bir belirsizlik, endişe, umutsuzluk ve siyasi eylemsizlikle geçen günün sonunda Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun toplantı haberi geldi ve beklenen müdahale yapılarak politika faizi tam 3 puan artırıldı, yüzde 16,5’e çıkarıldı. Önceki artışların en fazla 1 puanda kaldığı anımsandığında bunun radikal bir müdahale olduğu söylenebilir. Faiz müdahalesinin ardından doların fiyatı 4.55’lere kadar geriledi.

Şimdi ise ortada duran soru şu: Bu faiz artışı yeni bir dolar atağını caydırmaya yeter mi? Yoksa fiyatı göreli düşen doları alıp çıkmak isteyen yabancı sıcak para yarattığı taleple yeniden bir artışı başlatır mı?

Cumhurbaşkanı ve milletvekilliği seçimleri 24 Haziran’da ama cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci tura kalarak seçim takviminin 8 Temmuz’a kadar uzama ihtimali hayli yüksek. Bu sürede, dolar/TL paritesinin tırmanışını Merkez Bankası’nın her türlü müdahalesine rağmen sürdürerek 1 USD=5 TL noktasına ilerleme ihtimali hâlen var. Bir başka sav ise Merkez Bankası’nın bu tırmanışa kayıtsız kalmayacağı, artan faizler ve bunun yaratacağı ekonomik yavaşlama, daralma, soğumaya katlanılması pahasına doların 5 TL’ye yaklaşmasına izin vermeyeceği yönünde.

Döviz-faiz arasındaki bu bilek güreşinin seçim düzleminde süreceği ve bunun seçmenlerin hem geçimini hem de tercihini bir hayli etkileyebileceği söylenebilir.

Written by Mustafa Sönmez