Anadolu Sermayesi Değil, İslami Sermaye…
Mustafa SönmezYaygın medyanın da işgüzarlığıyla Türkiye’de bir sermaye fraksiyonu kavramı icat edildi: “Anadolu sermayesi…”. Bu…
Mustafa Sönmez
28.05.2010,Cuma
ABD’de Obama , Almanya’da da Merkel yönetiminin ve Avrupa Merkez Bankası’nın finans kapitali terbiye etmeye dönük çabaları, gündemin baş köşesine oturdu. Yatırım bankacılığı görünümündeki finansal sermayenin aşırı kar dürtüsünün dünyanın başına bu küresel kriz felaketini açtığı ve terbiye edilmezse yeni balonlar yaratarak yer kürede yeni kırılmalar yaratacağı endişesi hakim. Bu endişe, hem tek tek ülke hükümetlerinde hem de IMF,Dünya Bankası, ABD,AB Merkez Bankalarında var. Peki, finansal kapitali terbiye etmek mümkün mü? Nasıl?
Hükümetlerin, hükümet üstü kuruluşların zaten finans kapitalin güdümünde olduklarını, dolayısıyla her tür spekülatif finansal atağa engel olacak girişimleri, yasakları, yasa tasarılarını samimi bulmayanlar da var, bu çabaları destekleyenler de.
Olguları anlamada en yetkin kuram, bir “bilim” olduğunu bu kriz koşullarında da gösteren Marksizm, devleti, egemen sınıfların baskı aracı olarak tanımlar. Friedrich Engels’e ait bu tanım, Marks’ın, Lenin’in siyasi metinlerinde de geliştirilmiştir. Marks’ın 20’nci yüzyıl takipçileri, Gramsci, Sweezy, Baran, , Althusser, Poulantzas, Laclau, Miliband, Mandel gibi isimler, devlet-egemen sınıf ilişkilerine , devlet teorisine katkıda bulundular.
Marksist devlet kuramı, devleti, hakim sınıfların baskı aracı olarak görmekle beraber, “devletin görece özerkliği” gibi daha rafine ve somut durumları tahlilde işimize yarayan bir önermeyi de içerir. Devlet, özellikle kriz koşullarında, hakim sınıf fraksiyonlarının çatışmalarını uzun bir hat etrafında buluşturmak, sermaye-emek arasındaki çatışmaları sistem içinde tutmak için “görece özerk”, adeta sınıflar üstüymüş, hakemmiş gibi davranır.
***
Bugün olan biten de budur. Obaması,Merkeli ile dünyanın hegemonik gücü olan finans kapitalin, son tahlilde, güdümünde olan hükümetler, krizdeki sistemi ayakta tutmak için, tek tek finans kapitalin zarar verdiği, spekülasyonla talan ettiği ve çökmenin eşiğine gelen küresel kapitalizmi, onların “bencil” saldırılarından korumaya kararlılar. G-20, bunun için oluşturuldu, IMF’e bunun için yeni yetkiler verildi. Lehman Brothers’ın çöküşüne engel olamadılar ama sonraki çöküşleri önlemek için bütçe kaynaklarından-siz bunu halkın vergileri diye okuyun– 5 trilyon doları bunun için yangın söndürücü olarak kullandılar. Bu kadarı bile, finans kapitalin zehirlediği bankacılık sistemini dezenfekte etmeye yetmedi. Ayrıca, özellikle Avrupa’da bu devlet müdahalesi, bankacılık krizini bu kez devletin mali krizine dönüştürdü. Ortaya çıkan, ya da halının altından taşan bütçe açıkları, devasa kamu borç stokları ile, 2010, devletin mali krizi yılı. Şimdi banka sistemi, toksik devlet kağıtlarını bünyesine almamaya ya da bir birinden virüs kapmamak için, sakınmaya, içe kapanmaya başladı. Dahası, ABD’de konut kağıtlarını balonlaştırarak spekülatif karlar elde eden ama sonunda balonun patlamasıyla krize yol açmakla itham edilen bu spekülatif finans sermayesi, alıştığından vaz geçmiyor. Başka balon alanları, (petrol,altın, devlet kağıtları vs.) ürünleri peşinde. Bundan vaz geçemez. Çünkü tek tek finans kapitaller de kendilerini suyun üstünde tutma, bunun için de ne gerekirse ona saldırmak durumunda. Bu saldırıların, sistemi yeni krizlere sürüklemesi ise hiç umurlarında değil. Sistemi, tek tek sermayedarlar değil, kapitalist devlet, devlet-üstü kurumlar düşünsün!…Bu onların görevi.
***
Özellikle bu konjonktürde, şimdi “görece özerk” görüntü ve davranışla, sistemi ayakta tutmak için finans kapitalin dizginleri çekilmeye çalışılırken sistemin enkazı da, düşürülen ücretler, artan işsizlik, daha çok da bütçeler üstünden emek sınıflarına yükleniyor. Hemen her ülkede vergiler artırılıyor, istihdam azaltılıyor, maaşlar düşürülüyor, emeklilik hakları budanıyor, sosyal devlet hizmeti daraltılıyor, güvencesizleştirmelerle emeğin maliyeti düşürülmeye çalışılıyor. Bütün bunlar hem üst katta( sermayeler arası) hem alt katta (sermaye-emek arası) muazzam sınıf savaşları demek. Bu, sermayeler arası bilek güreşi, hem ülkeler arası hem bloklar arası yeni ittifaklar, el değiştirmeler, iflaslar, yeni ticari savaşlar anlamına da geliyor. Ticari savaşların, bölgesel ya da küresel bir askeri savaşa, yeni bir bölüşüm savaşına dönmemesini- insanlık adına- temenni etmekle beraber, kapitalizmin daha önce iki dünya savaşı çıkararak krizini aştığını unutmamak gerek.
Merkez kapitalist ülkelerde kopan bu fırtınaların, küreselleşme marifetiyle, Türkiye gibi çevre ülkelerin dışında kalmasının mümkün olmadığını yeterince gördük. Kaçış yok!…Emek sınıfları, kar ve sermaye birikimi üstüne kurulu ama sonuna gelinen bu çürümüş kapitalist döngüde, kainatın ve insanlığın daha fazla tahribatına izin vermemek ve geleceği kurtarmak için önce kendini savunmak, sonra da bu çürümüşlüğün yerine yepyeni bir dünya kurmak zorunda.
Bunun da tek yolu var: Örgütlenmek, örgütlenmek, örgütlenmek…