Ne Öldüren, Ne Onduran…
Mustafa Sönmez17.07.2010, CumartesiNe global ekonomi, ne de onun parçası Türkiye ekonomisi, beklenen “toparlanma”yı gerçekleştiriyor. Ortadaki…
Mustafa Sönmez
Bu satırların yazıldığı sırada seçim sandıkları henüz açılmamıştı. O nedenle bu yazı, 2011 seçim sonuçlarını görmeden yazılmıştır. Bu seçimlerde beni daha çok ilgilendiren, genelde merkez solun ve Kürt siyaseti ile müttefik sosyalist adayların performansıdır. Geleceğe umutla bakıyor , 2011 seçimlerinin sonuçlarını da hayra yoruyorum.
CHP, iktidar alternatifi olma yolunda umut vermiştir. Yenilenme yolunda eksikleri varsa da genelde iyi yoldadır. Çok kısa sürede kamuoyunda inandırıcı olmayı başarmıştır. Askeri vesayetle kırmızı çizgilerini kalınlaştırmış, Kürt sorunu ile ilgili duyarlılığını netleştirmiştir. Kılıçdaroğlu, 81 ilde 95 miting yaparak kitlelere dokunabilmiştir.
Bu seçim düzleminde Kürt siyaseti de, Türkiye solunun bir kısmı ile de olsa, bir çatı altında mücadele etme deneyimini başarı ile yürütmüş ve umut yeşertmiştir. İmralı’dan gelen son mesajlar daha yapıcı, daha sağduyu, sorumluluk yüklüdür.
Önümüzdeki günlerde Kürt sorunu, Türkiye’nin çözüm bekleyen 1 numaralı sorunu olmayı sürdürürken, Blok’un demokratik özerklik önerisi dışında, üzerinde konuşmaya değer bir öneri çıkmamıştır. Bölgesel özerklik, yerel özerklik, tüm sosyalistlerin, CHP’nin de tartışma gündemine almasını umduğum bir öneri. Yerel demokrasiyi güçlendirici bir reform hareketi, salt Kürt sorununu çözmekle ilgili değil, diğer tüm demokrasi, adalet, eşitlik hedeflerini gerçekleştirmede kavranacak doğru halka olabilir. O halde bu öneriyi tartışmak, olurunu, olmazını konuşmak yerinde olur.
***
Türkiye’nin ekonomik gündemi de önümüzdeki zaman diliminde daha çok ısınacak. Yeni cari açık verisi, Türkiye’nin nasıl çürük bir zeminde oyalandığını bir kez daha herkese hatırlatacak. 15 Haziran günü işgücü-işsizlik verileri açıklanınca, en yakıcı sorunumuz işsizlikle bir kez daha yüz yüze geleceğiz. Küresel kriz oyununun yeni perdesi yine ABD’de açıldı. Durum iç açıcı değil. Ne Avrupa’da ne Orta Doğu’da hava, Türkiye için günlük güneşliktir. Bütün bunlar karşısında seçim sürecinde politize olmuş, meydanlarda eylem deneyimini artırmış kitleleri rehavet değil, daha örgütlü, daha akılcı, kararlı ve uzun soluklu mücadele günleri bekliyor.
Taha Akyol ve Kayseri
Tezlerini sayılara dayandırmaya kalkarken sık sık yanlışa düşen Milliyet yazarı Taha Akyol’u bir kez daha düzeltmek bana düştü (öncekiler için bir google taraması yeterlidir). 10 Haziran tarihli Nabucco’da Türban yazısında Akyol, “Muhafazakar Kayseri” de kadınların iş yaşamına hızla katıldıklarını öne sürerken buna sosyal sigorta verilerini kanıt göstermiş. Akyol, Kayseri’de 150 bin sigortalı nüfusta 28 bin kadının varlığını, muhafazakar “Kalvinist Kayseri” için övünç kaynağı gibi gösteriyor. Benim baktığım SGK 2011 Mart ayı istatistikleri, Kayseri’de sigortalı işçi sayısını 155 bin, kadın sigortalıları 26 bin gösteriyor. Bu da her 100 sigortalı işçiden ancak 17’sinin kadın olması demek. Kayseri ile tutuculukta yarışan Konya’da bu oran kaç? Yüzde 15. Benzer bir sanayi vahası Denizli’de kaç? Yüzde 30. Peki, Türkiye ortalaması kaç? Yüzde 25. Fark anlaşıldı mı? Kayseri’de kadının iş yaşamına katılımı, sadece ve sadece çoğu yoksul Güneydoğu illerinin üstünde, o kadar. Kaldı ki, TÜİK ve SGK’nın Kayseri-Sivas-Yozgat bölgesi 2010 istihdam verileri, kadın çalışanların dörtte üçünün güvencesiz olduğunu, tarım dışı kadın çalışanların da yarısının sigortasız çalıştırılıp sömürüldüğünü ortaya koyuyor.
Akyol’un göklere çıkardığı “Anadolu Kaplanı Kayseri” bölgesinin “kaplanlığını”, TÜİK’in kişi başına gelir verileri de bir türlü doğrulamıyor. 2004-2008 döneminde Kayseri-Sivas-Yozgat bölgesi kişi başına geliri, Türkiye ortalamasının bile üçte bir altında. Taha Bey, Kayseri’nin ihracatını 1 milyar dolar olarak ifade ediyor ama nedense 1,5 milyar dolarlık ithalatından söz etmiyor!..
Bazı Anadolu kentlerindeki değişimleri, “Aslan-kaplan” yaftaları açıklamıyor. Olanlara, küresel işbölümünde verilen ya da kapılan roller optiğinden bakmalı. Anadolu’daki güvencesiz emeğin vahşice sömürülmesini “kaplanlık” diye yüceltme insafsızlığından da artık vazgeçmeli.