Altı yılı geride kalan küresel kriz sürecinde, Avrupa Birliği genelde ağır yara alırken, topluluğun başaktörü Almanya krizle başetmeyi bildi. Geleceğe bir dünya egemeni olarak hazırlanan Almanya, öteki egemenlerle de çeşitli ittifak arayışları içinde.

Önceki yazımda belirtmiştim; küresel kriz öncesi inişe geçen ve krizde ağır yara alan ABD, gücünü yeniden konsolide etme çabasında. Bu süreçte Almanya, ise “Eski imparator”u  dengeleyecek dünya güçlerinden biri olmaya aday. Bakın, neden…

İhracatçının krizi…

fl

Küresel kriz öncesi yüzde 3,5-4 oranlarında büyüme gerçekleştiren Almanya’nın, 2008’de büyümesi yaklaşık yüzde 1’e  düştü, 2009’da ise dehşetli bir daralma ile yüzde 5’in üstünde küçüldü. Bu, Almanya için de yakın tarihinin en derin küçülmesiydi. Almanya’nın küresel krizden etkilenmesi, ihraç mallarına olan talebin düşmesiyle oldu. Başta, öteki AB üyeleri, Almanya’nın müşterileri. Ama ABD de yüzde 10’a yakın pay alıyor Almanya’nın ihracatında.

Kurtarma…

İhraç mallarına düşen talep, Almanya’da sanayiden başlayan finansa ve hizmetlere yayılan bir daralmayı getirince, orada da tıpkı tüm ülkelerde olduğu gibi, Merkel  hükümeti,  banka ve şirketleri güçlendirme, kurtarma hamlelerine zorlandı.

Kurtarma operasyonları, haliyle,  bütçesinde gedik açtı   ve milli gelirin yüzde 4’ünü aştı  bütçe açığı, ama uzun sürmedi. Hemen vergi ve harcama önlemleri sayesinde açık veren bütçeyi yüzde 1 fazla verir hale getirdiler.

ABD başta olmak üzere öteki ükeler ve AB’nin üst organlarınca yürürlüğe konulan kurtarıcı para ve maliye politikaları sayesinde dünya ekonomisi görece toparlanınca  2010’dan başlayarak Almanya ekonomisi yeniden büyüdü ancak 2012 ve 2013’te yeniden dış talebin düşüşü ile büyüme yüzde 1’in altına indi.

Krize dayanıklı…

Seksen milyonluk nüfusuyla iç pazarını da kullanmayı bilen Almanya, gelişmiş ülkelerin çoğuna göre gelir bölüşümü daha az adaletsiz (Gini katsayısı 27, ABD’ninki 45) , kişi başına geliri 40 bin doların üstünde varlıklı bir ekonomi, dolayısıyla krizlere dayanıklı.

Almanya için küresel kriz bir dışsal etken ve başına gelince savuşturmayı başardı, sadece ilişki içinde olduğu ülkelerin durumundan etkileniyor. AB’nin özellikle güney üyeleri Almanya için sorun, onlar için ise Almanya’nın lehine çalışan Euro sistemi sorun. Euro’da kalarak o iklimde nasıl yaşayacakları bir bilmece, ama Almanya için de kırılgan güney üyelerle AB’nin geleceği ciddi bir soru işareti.

Fırsat penceresi…

Almanya için bir bütün olarak AB’yi restore etmekten çok, Almanya’nın bu konjonktürden en iyi biçimde yararlanmasını sağlamak; bocalayan ABD karşısında elini daha da güçlendirmek önem taşıyor.

Bir kere birçok avantaj bulunduruyor Almanya elinde. Örneğin, yurt dışında 2 milyar dolara yakın doğrudan yatırımı olduğu gibi, dışarıdan 1,3 milyar dolarlık yatırım da yer olarak Almanya’yı seçiyor. Ülkenin kullandığı dış kredi 6 trilyon dolara yaklaşıyor. Neredeyse herkes parasını değerlendirmek için Almanya’ya taşıyor. Dünyanın en yüksek döviz fazlasına sahip ülkesi, rekabet gücü en yüksek ülke, işsizliği yüzde 5’ten ibaret, genç işsizliği bile yüzde 8 (ABD’ninki yüzde 18) , 44 milyonu aşan işgücü eğitimli, enflasyonu yüzde 1 dolayında, bütçe açığı yok,  fazlası var;  (ABD’ninki milli gelirinin yüzde 8’i), askeri harcaması milli gelirinin yüzde 1,5’u bile değil (ABD’ninki yüzde 6’ya yakın) …Gelir bölüşümü görece adil, bu da içeride harcama gücü olan olan 80 milyon nüfus ve iç talep desteği demek…Enerjide dışa bağımlı, ama o kadar kusur, kadı kızında da olur. Elindeki 17 nükleer santralden 8’ini kapatarak , onların yerine yenilenebilir enerjiyii ikame etmeye yönelen, bu yaklaşımıyla da çevre ve güvenlik düşkünü bir ülke imajı çizebiliyor Almanya…

Bütün bunlar, Almanya’yı özellikle ABD karşısında küresel kriz sonrası yıldızı yeniden parlayan bir güç haline getirmeye yetiyor ve müttefik olarak da yanıbaşındaki enerji devi Rusya ile daha yakın ilişkiler geliştirdiği gözlerden kaçmıyor. ABD’den ziyade, Rusya, Almanya için , herşeyiyle daha gelecek vaadeden bir müttefik potansiyelinde. Bunun neden böyle olduğu, yarın ele alacağım Rusya profilinden sonra daha iyi anlaşılabilir sanırım…

 

Written by Mustafa Sönmez