Özellikle 2015 ve  sonrasında önemli siyasi ve ekonomik altüst oluşlar yaşayan Türkiye, 2020’de tüm dünyayı sarsan COVID’19 ile dünyanın siyaseti ve ekonomisi daha da kırılgan hale gelen  ülkelerinden biri durumunda.

Ülkeyi yöneten AKP rejimi, tek başına iktidarda kalmayı kaybettiği 2015 Haziran seçimleri sonrasında hep Anayasal ve yasal ihlallerle rejimi elinde tutmaya yeltendi ve bunu artık pek yapamıyor, ancak her geçen gün azalan kitle desteği ile elinde tutmak için çırpınıyor.

2018 ortalarında kontrolden çıkan ve kendisini bir döviz türbülansı olarak hissettiren ekonomik kriz, AKP’de önemli bir erozyona yol açtı.  2019 yerel seçimleri, biraz da bu zayıflamanın etkisiyle AKP’ye yerel seçimleri kaybettirdi ve ana muhalefet CHP’nin ana gövdesini oluşturduğu Millet İttifakı, ülke GSYH’nın üçte ikisini üreten kentlerde yerel iktidarı ele geçirdi. İstanbul, en büyük kayıptı ve hukuksuz biçimde yeniletilen seçimlerle AKP bir kez daha hezimet yaşadı.

Kriz ve COVID’19 sonrası

Bu kaybı hazmetmiş görünmeyen ve 2018 Haziran’ında icraatına geçtiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkeyi yönetmeyi deneyen “tek adam” Erdoğan, kriz ortamında başarılı olamadı. Toplumsal muhalefeti baskılamak için öncelikle yerel seçimlerden başarıyla çıkan HDP yerel yönetimlerini tırpanlayan Saray rejimi, buralara hukuksuzca kayyumlar atadı, halkın iradesini çiğnedi. Krizi yönetmede bocaladıkça, Suriye ve Libya’da askeri serüvenler denedi, sahte zafer öyküleri yazarak seçmen kitlesinin konsolidasyonunu sağlamaya çalıştı. Ama bunlar pek de işe yaramadı.

2018-2019 krizinin daha fazla toplumsal tepkiye yol açmaması için, bugüne kadar hiçbir iktidarın denemediği kaynak kullanma  yollarını deneyen AKP rejimi, Hazine için Merkez Bankası’nın 2019’da 75 milyar TL’lik, 2020 Ocak ayında da 40 milyar TL’lik kaynaklarını kullandı, daralan ekonominin vergileri yetmedikçe imar barışı, bedelli askerlik vb yolları deneyerek , COVID zamanlarında ihtiyaç duyulacak kaynakların daha salgın başlamadan dibini kazıdı, tüketti.

Bununla, 2019 krizinin yaklaşık sıfır büyümede kalmasını ancak becerebilen ama pandemi sürecine ağır bir kırılganlıkla giren rejim, iki aylık pandemi döneminde de hem salgının zayiatını hem de salgın ile gelen derin ekonomik krizi yönetmede ağır basiretsizlikler sergiledi ve seçmen gözünde önemli bir kayba uğradı. Bunu, yapılan bazı kamuoyu araştırmaları da ortaya koyuyor.

Yerel yönetimleri sindirmek

Bu kayıpların farkında olan Saray rejimi, pandemi ile mücadeleden çok, iktidarı kaybetme korkusu ve özellikle yerelde iyi icraatlar yapan CHP belediyeleri ile mücadeleyi gündeminde öne aldı. Yerel yönetimlerin pandemiye karşı sağlık projelerini önleme, yardımlaşma ağları örmek için başlatılan bağış kampanyalarını “paralel devlet” icraatı olarak yaftalayıp yargıyı belediye başkanlarının üstüne salma, medyada tutuklamalar içeren yayın yasaklarına başvurma, meslek örgütlerine aba altından sopa sallama gibi, bu rejimde pek çok örneği görülen anti-demokratik baskılar, dozu artırılarak uygulanıyor. Bunlar, manevra alanı daralan rejimin çok da şaşırtmayan icraatları sayılabilir. Bu baskı icraatının, direnme ve karşı koyma görmedikçe, sürdürülmek isteneceği, dahası “Bize darbe düzenliyorlar” türü uydurma senaryolarla hep bilenen mağduru oynayarak seçmeni kaybetmeme oyunlarını da yaptıklarına ekledikleri ve eklemeye devam edecekleri söylenebilir.

“Yeni Normal”, erken seçim?

Pandeminin 2 ayı geride kalırken, rejim, ekonomideki büyük çöküş, ürkütücü işsizlik ve bu mağduriyete hiçbir dişe dokunur destek sunamamış olmanın ezikliği ile, salgının hafiflediği algısına başvurdu ve birçok bilim insanını ikna edemeyen sayılar açıklamaya başladı. Her gün Sağlık Bakanı tarafından açıklanan pandemi verileri, gerçeği yansıtmaktan çok, tehlikenin aşılmaya başlandığı senaryosuna uygun, önceden hazırlanmış duygusu yaratıyor.

Bir an önce ekonomik kısıtlamaları kaldırma ve özellikle başta yandaş patronları rahatlatma aculluğu içinde “yeni normal” için takvimler açıklandı. 11 Mayıs’ta AVM’lerin açılması, ilk önemli icraat diye duyuruldu.

Bu ilk adım ”açılım” takviminin ardından Haziran başında uçuşların başlayacağı haberini, 12 Haziran’da futbol maçlarının oynanacağı haberi izledi. Kuşkusuz bunlar, vaka sayısının azalma eğiliminde olmasına bağlı niyetler ve ikinci dalga salgına gözünü kapayan, yok sayan varsayımlar.

İkinci dalga salgın riskine rağmen, rejim, “yeni normal”e gözü kara gitmeye kararlı görünüyor. Bu telaş, aculluk , pandeminin ardçı depremlerinin seçmende yaratacağı başka hoşnutsuzlukların önünü almaya da dayanıyor. Buradan uğranacak oy kayıplarından büyük endişeler var. Belki de hesap, bu kadar zayiata uğramadan bir erken seçime gitmek. Bu ihtimalin özellikle göz ardı edilmemesi gerekiyor.

 

Riskli “yeni normal”e direnme

“Yeni normal”e ilişkin atılacak adımlar, “Parayı-ekonomiyi” önceleyen iktidar ile “sağlığı” öncelemesi beklenen yerel iktidarda başat muhalefet arasında, bir gerilimi yükseltecektir. Rejim, risk pahasına açılıma gittikçe muhalefetin riskten kaçmak için tedbirli duruşu örgütlemesi beklenir. Bunun hem merkez muhalefetten hem yerelden yapılması gerekir.

Yerelde, belediyeler, ısrarla riskin geçmediğini hatırlatıp sosyal mesafe başta olmak üzere, bulaşıya engel olacak önlemleri sıkılaştırmak durumundalar. Bulaşı riskini artıracak kararlar konusunda uyarılar yapmak, gerektiğinde direnişe öncülük etmek kaçınılmaz olacaktır.

Salgına yerelden müdahil olmaktan vazgeçilmemeli, ücretsiz maske dağıtımı işine el atılmalı, İzmir BB nin yaptığı gibi otomatlardan maske temini sağlanabilmeli. Maske üretimi konusunda gönüllü tekstil firmaları ile işbirliği yapılabilir.

Yerel yönetime ek finansman

Çöken ekonomiden vergi tahsilatı hızla azaldı, özellikle verginin omurgası sayılan tüketim vergileri hızla düştü. Toplanan vergilerin üçte ikisi tek başına maaşlara yetiyor. Kamu yatırımları durdu, eldeki gelirle birçok harcama yapılamıyor, bu da rejimi daraltıyor. Verilen büyük açıklar, Hazine’nin borçlanmasını artırıyor, borç yükü daha da ağırlaşıyor ve düşük kalması istenen faizleri yükselmeye zorluyor.

Daralan bütçe demek, geliri ağırlıkla merkezden gelen yerel yönetimler için de daraltılmış bütçe demek. Vergilerden oransal olarak pay alan belediyeler, vergiler düştükçe paylarının azalmasına da rıza göstermek durumunda kalacaklar. Bu durumda yerelden kaynak üretmek ihtiyacı daha da artacak. Ancak, sosyal mesafenin getirdiği hizmete talep düşüşü, yerelde de yaşanıyor. Daha az ulaşım, daha az bilet harcaması, daha az park parası demek vb. Belki belediyeler için önemli kaynak olan emlak vergisi tahsilatları da zorlaşacak. Rejimin engellemelerini aşarak bağış yoluyla kaynak yolu yine denenmelidir. Uzun vadeli dış kredi, hatta bağış, hibe  bulunmasının yolları araştırılmalıdır.

Gıda krizine karşı tedarik

Tarımı ihmal eden, ithalata dayandıran, çiftçiyi küstüren AKP rejimi, son yıllarda etkisi azalmayan bir gıda sorununu, özellikle kentlerde gıda enflasyonu olarak yaşatmaktadır. 2018 ve 2019’da zaman zaman yıllığı yüzde 30’ları bulan gıda enflasyonu birçok alt ve orta gelirli ailenin bütçesinin üçte birinden fazlasını alır durumdadır. Gıda arzında yetersizliği, pandemi döneminde de ithalata başvurarak aşmayı deneyen rejim, içeride tarım üreticisini küstürmekte, önünü görmesini engellemekte ve yükselen döviz fiyatı ile yapılan tarım için girdi ithalatı, üretim maliyetlerini artırarak tezgahtaki, raftaki sebze-meyve, gıda ürünü fiyatlarını da tırmandırmaktadır. Ayrıca lojistikte aşılamayan sorunlar, fiyatları tırmandırıcı ek unsur olarak varlığını korumaktadır.

Yerel yönetimlerin halka ucuz ve sağlıklı gıda tedariki giderek önem kazanıyor. Bu konuda CHP büyükşehir belediyeleri olumlu girişimler başlatmış bulunuyorlar. Hem üretici hem tanzim edici girişimler ile belediyeler gıda üretimi ve dağıtımının doğrudan daha çok içinde olmalı ve özellikle alt-orta sınıfların gıda ihtiyacını gidermede gayretlerini artırmalılar. Çiftçi ile kurulacak doğrudan ilişkiler, aracı kârlarının tasfiyesini de getirerek tedarikin maliyetini azaltacaktır.

Yoksulluk-işsizlik

Çöken ekonomi geçici olduğu umulan yaklaşık 7-8 milyon yeni işsiz yarattı. Bunların ancak yarısına, İşkur’dan asgari ücret  ve biraz üstü maaş ödeniyor. Rejim yeni normalle birlikte işe dönüşler umuyor ve bu ödemeleri de yapmamak arzusunda. Ama o kadar kolay olmayacak. Dahası bu gelir ile geçinmek olanaksız ve süre uzadıkça yoksullaşmadan hoşnutsuzluklar artacak. Bu yoksullaşan kitlelere rejimin uzatamayacağı eli, yerel, nasıl uzatabilir? İBB’nin “askıda fatura” fikri, parlak bir fikirdir. Bu yolla, belediye, tahsili güç gaz, su faturalarının da ödenmesini sağlayarak kendi tahsilatını da kolaylaştırmış olmaktadır.

İşsiz kalan nüfusa, işe giremeyenlere bu dönemde meslek, beceri öğretme yolları düşünülmelidir. Gerekirse işverenler ile işyerlerini bir süre bu eğitim işine tahsis etmeleri için görüşülmelidir.

“Yeni normal”e dönüş, birçok sektör için çok uzun zaman alacaktır. Bunun başında hizmet işyerleri, özellikle de turizm geliyor. Otellerin doluluk oranları çok alt düzeylerde kalacak, formel –enformel birçok daire, yazlık, pansiyon atıl duracaktır. Buraların kâr amaçlı işletilmesi mümkün olmayınca, sosyal amaçlı olarak yurttaşın kullanması, en azından bir sezon için nasıl mümkün olur, bunlar için projeler üretilmelidir.

 

Written by Mustafa Sönmez