Sonucu kestirilemeyen bir filler kavgası yaşanıyor günümüz Türkiyesi’nde. Öyle bir kavga ki, kimin galip geleceğini, ne zaman geleceğini, sonrasında neler olabileceğini kimse kolay kolay kestiremiyor, kehanete yanaşamıyor. Olsa olsa en az üç şıkkı bulunan senaryolardan söz ediliyor. Okkanın altında olmayan tribündekiler açısından seyir zevki oldukça yüksek bir tenis maçı. Kimse koltuğundan kalkmadan oyunu izliyor, kafalar, bir sağa, bir sola çevriliyor ve heyecan dorukta…

 NEREDEYİZ?

 “Neredeyiz ?” sorusuna yanıt olarak, kavganın tam orta yerinde demek mümkün. Taraflar, cephane yığınaklarını önceden yapmışlar ve her atışa karşı atışla cevap veriliyor. Cemaat’in 17 Aralık’ta  yolsuzluklar” üstünden başlattığı amansız atış, ilk elde RTE tarafına büyük hasar verdi ama kısa sürede karşı atağa geçip Cemaat’i bozacak hamlelere girişildi. “Hizmet”in Hakim ve savcıları, polis şefleri, dahası eğitim müdürleri hallaç pamuğu gibi atıldı. Birinci operasyona engel olunamadı ama daha beteri olan ikincinin önü kesildi. İçinde Bilal Erdoğan’ın, Yasin El Kadı’nın ve RTE’nin çok yakınındaki patronların olduğu operasyona, hot-zot ile izin verilmedi, her türlü kanunsuzluk göze alınarak…

Daha radikal adım HSYK’ya yönelerek yapılmak isteniyor.Yargıyı doğrudan Adalet Bakanı’na bağlayarak AKP’lilerin bulaştığı iddia edilen her tür yolsuzluk soruşturmasına, böylece baştan engel konulmak isteniyor. HSYK ile ilgili yasa değişikliği tasarısının Anayasa’ya aykırılığı gün gibi ortada ama ne kadar zaman kazanılsa, o kadar kâr  diye bakılıyor.

 KANA KAN…

 Cemaat kanadının “yolsuzluklar” atışına Cemaat kadrolarını dağıtmak ve yargının önünü keserek yanıt vermekle yetinmeyen RTE, daha kalıcı darbeler peşinde ve Cemaat’i “gizli örgüt”, “Haşhaşin” olarak itibarsızlaştırıp “inine” hapsetme çabasında. Bankasına(Asya)  kılıç sallıyor, FG’nin telefonlarını dinliyor, üstünlüğü eline geçirdiği algısı yaratıyor. Cemaat de boş durmuyor; MİT’in TIR’ını “faş ediyor” , İHH’ya operasyon yapıyor, Roboski katliamından  iktidar ve MİT’i sorumlu tutan,  Paris’teki cinayetlerin MİT işi olduğuna dair belge servisi yapıp Kürt hareketi ile AKP köprüsündeki mayını patlatıyor. Tırpan yiyeceğini bilen her polis şefi, hakim, savcı, bilgisayardaki belgeleri, tapeleri, fotoğrafları kopyalayıp “cephaneye” yığıyor…“Neredeyiz” sorusuna cevap; işte burada;  tam da savaşın ortasındayız…Peki ne olacak?

  PİRUS ZAFERİ

 RTE tarafı, kendini 30 Mart yerel seçimlerine sağ salim atmanın derdinde. İlk hedef, dağılmadan, fazla yara almadan sandığa tek parça ulaşmak. Ama sandık gününe de karşı tarafa, Cemaat’e, ittifak halindeki CHP’ye, hatta MHP’ye olabildiği kadar zarar vererek erişmek.

Bu arada saflarını TSK mağdurları ve Kürt muhalefeti ile tahkim etmek de RTE’nin hesapları arasında. “Size kumpas yaptılar” diye Balyoz ve Ergenekon, hatta KCK davalarını yeniden gördürmek, Kürt siyasetine şirinlikler yapmak, atılan ve atılacak adımlar arasında.

RTE ve çevresinin Cemaat’i, illegal bir çete olarak niteleyip her tür hukuk ve hukuk dışı yolu kullanarak imha etmekten başka yolu yok. Cemaat ve müttefikleri (ABD) açısından ise 30 Mart’a RTE’nin güçlü ulaşmaması gerekiyor. O tarihe kadar olabildiğince hırpalanmış, kan kaybetmiş, kadroları dağılmış, karizması iyice çizilmiş bir RTE görmek istiyorlar. 30 Mart sandığından çıkan oyların, “RTE git!..İstenmiyorsun artık” mesajını içermesini umuyorlar.

RTE’nin, 30 Mart’a kadar hedefine ulaşması, hukuk-mukuk dinlemeyip rakibi Cemaat’i etkisiz hale getirmesi ve bununla AKP tabanını konsolide etmesi, zayıf da olsa bir olasılıktır, mümkündür. Bugünlerde herkes kullanıyor; Nihai getirisi, kazanma yolunda ödenen bedeli karşılamayan zaferlere Pirus Zaferi deniyor. RTE, zafer olsun da, Pirus olsun, fark etmez ruh halinde.

 İKİNCİ YOL

Hedefine ulaşamayacağını anlarsa geriye, RTE’ye ne kalıyor? Teslim olmak? Evet ama ‘kazançlı’ bir teslimiyet. Abdullah Gül tarafından örtülü-açık sunulan bir seçenek var; “haysiyetli teslimiyet”…Nedir o? Şu teklif edilecektir RTE’ye; Kırıp dökmeyi ve debelenmeyi bırak. Seni Cumhurbaşkanı seçelim, sen de partiyi bize bırak. Başbakanlıkta Gül otursun, Cemaat ile ortaklığımız yeniden tesis edilsin. Gül, “Hizmet” ile daha iyi anlaşır. Partiyi derler toplar, 2023’e taşır. Olanları unutalım, birkaç günah keçisi ve iyi bir senaryo ile yolsuzluk dosyalarını kapatalım. Seni ABD de istemiyor, AB haydi haydi istemiyor. Çankaya’da otur, keyfini sür.

 VE DARBE…

 RTE’yi geri çekilmeye  ikna etmek için kullanılacak bir tehdit de ABD destekli bir askeri darbedir. Tarihindeki en derin devlet krizini yaşayan Türkiye’deki kilitlenmeyi, dibe doğru sürüklenişi, NATO, dolayısıyla ABD tribünden izleyemez. RTE’ye önerilen geri çekilmeyi kabul etmemesi, üstelik hukuk dışı tasarrufları doludizgin uygulayıp toplumda kutuplaşmayı, gerilimi yükseltmesi halinde, bir askeri darbe ihtimali daha ciddi olarak hatırlatılacaktır.  Şimdiden başlatılacak, darbeyi meşru kılma, yandaş toplama çalışmaları önümüzdeki zaman diliminde daha da hızlandırılabilir.  Sokaktaki insan canından bezdirilir, yeniden “asker gelse, yoluna koysa” beklentisi yaygınlaştırılır. İçeride ve dışarıda bunun halkla ilişkileri öyle bir yapılır ki, olmaz denilen askeri darbe, devleti restore etmek misyonuyla  bir gecede gelebilir. Bu da ihtimaller arasında vardır. Başvurulma ihtimali gelişmelere göre artabilecektir.

 Bu ihtimallerin hiç biri CHP’ye yaramadığı gibi, ikinci ihtimal , RTE’yi uzaklaştırmada CHP’yi kullanıp sonra bir kenara bırakıyor. Böyle bir konjonktürde CHP, çatışan fillerden eşit uzaklıkta,  demokrasi, eşitlik, adalet ve temiz Türkiye için sokak muhalefeti ile dayanışan bağımsız bir aktör olarak tarih yazabilirdi. Çatışan günah ortaklığını, pislikleri teşhir edip yeni bir gelecek alternatifiyle kitlelere yol gösterebilirdi.  Ama yapmadı,  bu şansı tepmiş görünüyor.

 

Written by Mustafa Sönmez