Tüketici Borcuna Fren, Ne İşe Yarayacak?
Muhterem, geçenlerde Muğla’da konuşuyordu ve yine havalanmıştı. Güya dünyada Türkiye ekonomisi konuşuluyordu ve sıra, kredi…
Bilinmiyor muydu? Biliniyordu. Ama “görüntü” eksikti. Vardı da, gün ışığına çıkmamıştı. İşte o Kaçak Saray’dakini, hıkdeyicilerini zıvanadan çıkaran, bu görüntüler oldu. Açıkça yalanlıyordu muktedirleri MİT’e ait TIR’larda ilaç paketlerinin altına saklanmış silahlar, mühimmat…
Oysa, RTE, 12 Mayıs’ta Almanya gezisinden dönerken uçaktaki gazetecilere ne demişti, hatırlayalım, “Hiç kimse kalkıp MİT, El Kaide’ye silah gönderdi diye iftira atarak, istihbarat teşkilatımızı zan altında bırakamaz. Eğer haysiyetleri varsa, ispatla mükelleftirler”…
Başka ne diyordu? Türkmenlere insani yardım gönderilmişti… Peki bu silahlar MİT’e ait TIR’larda ne arıyor? Sormazlar mı adama; Kime gitti? Cevabı, Davutoğlu’nun yardımcısı Yasin Aktay, 18 Mayıs günü Siirt’te veriyordu; “O silahlar Özgür Suriye Ordusu’na gidiyordu”… Buyrun; macun çıktı tüpten… Sok geri sokabilirsen…
Davutoğlu 29 Mayıs’ta, yani, görüntüler gün ışığına çıkınca; Fransız Haber Ajansı’na bakın ne dedi; “Yardım, Özgür Suriye Ordusu ve Suriye halkı içindi.” Hoppala!… İyi de RTE, Türkmenlere insani yardım, diyor? ÖSO mu, Türkmenler mi, insani yardım mı, silah-mühimmat mı, hangisi?
Hemen tornistan, ertesi gün Ankara mitinginde Başbakan’dan geldi; “O yardımlar Suriye Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu”… Sormazlar mı adama; ne biçim çarşafa dolandınız, diye…
Diyelim ki Türkmenlere gidiyordu; sormazlar mı adama; Nusra cephesinin kontrolündeki Reyhanlı kapısında ne işi vardı kamyonların?
Niye saklı, gizli?
Sormazlar mı adama; madem insani yardım, ilaç-battaniye, yiyecek… Bunu Sarıgül’ün yaptığı gibi büyük şova dönüştürerek yapmak varken, niye gizli-saklı yaparsınız?
Adana Cumhuriyet Savcılığı, Cumhuriyet’e, Can Dündar’a “Gerçeği yansıtmayan, sahte görüntüler” yayımlandı gerekçesiyle soruşturma açıyor. Sormazlar mı o savcıya, madem gerçek değil, neden devlet sırrı oluyor? Sahte devlet sırrı mı olurmuş? Adana savcılığı, “Gizli kalması gereken bilgileri açıklamak”tan soruşturma açıyor. Türkmenlere giden insani yardımsa, niye gizli kalması gerekiyormuş bu bilginin? Diyelim ki MİT’e ait TIR’lardaki hem insani yardım malzemesi, hem de silah… Ve inanalım ki, Özgür Suriye Ordusu’na değil, Türkmenlere gitti. Peki sormazlar mı adama, madem ulusal ve uluslararası hukuka uygun bir nakliyat, niye bu saklı-gizli hava? Yoksa dizi film mi çeviriyordunuz; Kurtlar sofrası falan…
Her şey ortada
Görüntüler, para sayma makineleri, ayakkabı kutuları kadar ayan beyan ortada. Bunlar silah, bunlar mühimmat… Hem öyle mühimmat ki, Reyhanlı’da olanlar yaşansa, Allah muhafaza, bir patlasa, onlarca insan yok yere telef olurdu. Sormazlar mı adama, o zaman ne yapacaktınız? Yine bir örgüt mü icat edecektiniz üstüne yıkacak?
Davutoğlu, “TIR’da ne olduğu, kimseyi ilgilendirmez” diyor. Sormazlar mı adama; Senin Meclis’e, halka bir açıklama sorumluluğun yok mu? O Meclis, denetleme erki değil de, senin “yasama bakanlığı”n mı? Sana bağlı MİT’in uluslararası silah nakletmek gibi bir görevi, işlevi var mı? Bu görev hangi yasada yazılı?
Diyelim ki silahlar ÖSO’ya değil, Türkmenlere gitti. Bu, illegal bir operasyon değil mi? Yapılan iş, devlet eliyle silah nakli değil mi? Neye, hangi yasaya dayanarak? Diyelim devlet kararı… O zaman nasıl oluyor da Vali’nin, savcılığın, jandarmanın, hatta MİT Bölge Başkanı’nın bundan haberi olmuyor?
TIR’lar yakalanınca MİT, “Malzeme bizim. Türkiye içi birimler arası nakil işlemi yapılıyor” diye savcılığa yazı göndermiş. Sormazlar mı adama; Bir devlet kurumunun diğerine sahte belge vererek yalan söylemesi hukuk devletinde olacak şey mi?
Suçluluk telaşı…
Sormazlar mı adama; sevkıyat sırasındaki yakalanmalar, askerler arama yapınca MİT mensuplarının kimliğini gizlemeye çalışmalar, TIR’ın önüne direksiyon kırmalar, beceremeyince valiyi devreye sokmalar… Bütün bu panik, suçüstü telaşı, “Türkmenlere insani yardım” götürürken yapılacak işler mi?
Sormazlar mı adama; bu yalanları görüntülerle deşifre eden gazetecileri tehdit ederek, yasa, Anayasa ihlallerine yeni bir halka eklediğinizin farkında mısınız? Gazeteciler işlerini yapmak yerine, susarak suçlarınıza ortak mı olmalı? ”
Avukatlarıma talimatı verdim hemen davayı açtım” diyerek “Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” sözlerinin bırakın içeride, dışarıda nasıl bir Türkiye algısı yarattığını size hiç hatırlatan olmaz mı? İnsan hakları ile ilgili yıllık hazırlayan ve Türkiye’ye önemli yer ayıran ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Türkiye hakkında her yıl izleme Raporu yayımlayan AB’nin, Türkiye’yi sürekli gözetim altında tutan Uluslararası Af Örgütü ile Helsinki VVatch gibi bağımsız kuruluşların, bu sözlerinizi es geçtiklerini mi sanıyorsunuz?
Hiç mi “ağır ol” diyen dostunuz yok sizin?
Çember daralıyor, farkındasınız değil mi?