Altın meselesi ile ilgili TÜİK’e 2 soru göndermiştim. Gelen yanıtlara geçmeden, sorunu özetleyelim. İran’dan satın alınan doğalgazın bedeli, ABD’nin tehdidiyle döviz olarak ödenemedi. Sonunda altınla ödemede anlaşıldı. Bunun yolu da hurda altın ithal edip alacaklı İran’a ihraç edilmiş gibi göstererek ödemeyi yapmaktı. Bu ödeme, ihracat biçiminde 2012’de yapıldı, gerekli altın ithalatı ise hem 2011’de hem 2012’de yapıldı. Türkiye, 2011 ve 2012’de 13.8 milyar dolar hurda altın ithal etti, 14.8 milyar dolarlık da hurda altın ihraç etti. İhracatın yarıya yakını BAE üstünden olmak üzere, 11.1 milyar doları İran’a yapıldı. Gerçek anlamda bir ihracat ve ithalat sayılmayan bu ödeme biçimini AKP rejimi, dış ticaret, cari denge, dahası büyüme verileri içinde göstermekte hiçbir beis görmedi. Üretilmemiş mal ihraç edilmiş, üretilmemiş altınla Türkiye ekonomisi ihracatla büyümüş gibi gösterildi. Bunun ne bilimsel bir yanı var ne de ahlaki.

***
TÜİK, Ali Babacan’dan direktif gelmedikçe, bir düzeltmeye gidemez elbette. Yine de TÜİK’e, kayıtlara geçsin diye iki soru sordum. Gelen yanıtlardan ilki şöyle:
Soru: 2011’in tamamı için ve 2012’nin ilk 9 ayında ulusal gelir hesaplamasında İran’a yapılan altın ihracatı için özel bir hesaplama yapıldı mı?
TÜİK Yanıtı: 1998 bazlı mevcut GSYH serisi Avrupa Hesaplar Sistemi’ne (ESA95) göre hesaplanmaktadır. Hesaplamalar yapılırken faaliyetler ve ürünler bazında alt detayda çalışmalar ve analizler yapılmaktadır. İran’a yapılan altın ihracatı ve ithalatı için özel bir hesaplama yapılmamaktadır.
Görüldüğü gibi, gayet net, TÜİK, bizi, altınla ödemenin ihracat olarak yapılması, bunun için de ithalat yapılmış olması ilgilendirmez. Bu konuyla hiç ilgilenmedik, demektedir. Gelelim ikinci soruma:
Soru 2: 2011 yılının 12 ayının yüzde 8.5 olarak açıklanan ve 2012’nin ilk 9 ayı büyümesi olarak yüzde 2.6 olarak açıklanan büyüme oranları, (harcamalara göre hesaplanırken) İran’a altın ihracatı ve ithalatının dikkate alınması ve dış ticaretten düşülmesi halinde, ne olurdu?
Bu soruya TÜİK’ten gelen yanıt bir hayli uzun ve çoğu okuru sıkacak kadar teknik. Yine de tamamını kişisel web siteme koydum.(*) TÜİK, bu soruya cevap verirken çalıntı minareye nasıl kılıf bulunduğunu açıklıyor aslında. Bilindiği gibi, milli gelir iki yöntemle hesaplanıyor. Birinci yöntem, üretime göre. Yani, tarım, sanayi, hizmetlerde üretilen mal ve hizmet katma değeri hesaplanıyor. Türkiye’de pek altın üretilmediği için bu yöntemle milli gelir hesabı yapılırken altın, ihmal edilecek düzeyde. Diğer yöntem, harcamalara göre milli geliri hesaplamak. Bu yöntemde de özel ve resmi harcamalar, yatırım harcamaları üstünden milli gelir hesaplanıyor. Tabii ki, içeride üretilip dışarıda harcanan, dışarıda üretilip içeride harcanan malları da dikkate almak gerekiyor. İşte ihraç edilen ve ithal edilen altın burada hesaba giriyor ve neti, harcamalara göre milli gelire katılıyor. TÜİK, harcamalara göre milli gelirde altının milli gelire katıldığını kabul ediyor. Gönderilen yanıttaki ifade şöyle: “Öte yandan, ihracata konu olan altın herhangi bir katma değer içermese de harcama yönünden GSYH kompozisyonunu değiştirebilmektedir.” Anlaşamadığımız nokta şu: Burada sadece GSYH kompozisyonu değişmiyor, toplam da yükseltilmiş oluyor,

***

Üretime göre, milli geliri hesaplamada ihmal edilecek kadar önemsiz olan altın, harcamaya göre milli gelir hesabının içine girince, iki hesap birbirini tutmuyor tabii ki. Tutarlılık için, genellikle harcamalar tarafındaki “Stok değişmeleri” hanesi kullanılıyor. Ama üretim tarafıyla da “oynamak” mümkün. “Stok” hanesi, ödemeler dengesindeki, nereden geldiği, nereye gittiği belli olmayan dövizlerin gösterildiği “net hata/noksan” gibidir. Şimdi de milli gelirin “net hata/noksan”ı olan stoklara yığılıyor çarpıklıklar. Hesabımıza göre, 2012’nin ilk 9 ayında yüzde 2.6 olarak açıklanan milli gelirin aslı yüzde 1’dir.(**) Bir çarpıklık da büyümeye katkı ile ilgili. Türkiye’yi ihracatla (yüzde 2.6) büyümüş gösteriyorlar.

Çalıntı minare, “stoka” sığmaz. Bu yaptığınız da çağdaş devlet ahlakına sığmaz. Eninde sonunda mahcup olursunuz dünya âleme. En önemlisi tarihe…

(*)mustafasonmez.net (**) Hesaplama, 12 Aralık 2012 tarihli yazımda yer almaktadır.

Written by Mustafa Sönmez