Mustafa Sönmez

Türkiye’nin, uluslar arası işbölümünde avantajlı olduğu, döviz kazandıran, rekabet gücü olan, “mukayeseli üstünlüğe sahip” bazı sektörleri vardır: Tekstil-giyim, gıda, cam, seramik, çimento vb. gibi. Bunlar arasında turizmin de adı sayılır. Dolayısıyla küresel işbölümünün dizayncısı Dünya Bankası öteden beri Türkiye’nin uzmanlaşması gereken alanlardan biri olarak turizmi işaret eder ve bu sektörün geliştirilmesini ister. Bunun sonucu olarak 1980’lerden başlayarak bugüne Türkiye’nin turizm altyapısı, yatırımları hızlandırıldı ve ağırlığı kum-deniz-güneş turizminde olmak üzere, turizm yatak kapasitesi hızla genişletildi ve bugün 30 milyon turiste yaklaşan girişlere ulaşıldı.

Buraya kadar iyi, güzel. Ama, alttan alta gelişen ilginç bir eğilim var: Turizme yapılan yatırımların getirisi sanıldığı gibi yüksek değil, turist başına gelirler düşüyor. Daha önemlisi, izlenen kur politikası, dış seyahatleri çekici kılıyor ve dış seyahat harcamaları artıyor.  Dolayısıyla dış ticaretten kaynaklanan büyük döviz açığını biraz olsun kapatması beklenen turizmin kazandırdığı dövizin üçte birine varan kısmı, Türkiye’nin dış seyahat harcamasına gidiyor.

***

Kısa adı TURAD olan Turizm Araştırmaları Derneği bünyesinde yaptığımız araştırmada gördük ki, 2001-2010 döneminde Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı yılda yüzde 11 dolayında artarak 2010’da 28,5 milyona ulaştı ve son 10 yılda 200 milyonun üstünde yabancı giriş yaptı. Ziyaretçilerin son 10 yılda Türkiye’de yaptıkları turizm harcaması ise  127 milyar dolar olarak gerçekleşti ve 2010 yılında 15,6 milyar dolara yaklaştı(*).

Kaynak:Kültür ve Turizm B. ve TCMB veri tabanı

 Görülüyor ki, ziyaretçi sayısında son 10 yıldaki yıllık yüzde 11 artışa karşılık gelirlerdeki artış yıllık yüzde 9,3’te kaldı ve turist başına gelir düştü. Son 10 yılın ortalama turist başına geliri 634 dolar olarak belirlenirken, turist başına gelirin sürekli gerileme eğilimi içinde olduğu  görülüyor. 2003 yılında 703 dolara kadar çıkan turist başına gelir, ne yazık ki, , izleyen yıllarda gerile ve 2010 yılında 546 dolara kadar düştü

 Turist başına gelirin düşmesinde, öteden beri eleştirilen yıkıcı rekabetin en önemli etken olduğu yeniden söylenebilir. Küresel krizin Avrupa pazarında yarattığı talep düşüşün de etkisiyle, tesislerin  belli bir doluluğu korumak için ortalama kar oranlarından feragat ettikleri ve fiyat indirdikleri gözleniyor.

***

Gelelim turizmden kazananken yavaş yavaş harcayan olmaya… Türkiye’nin 2001’de 1,7 milyar dolar olan turizm harcamaları, 2010’da 4,8 milyar dolara kadar çıktı. Son 10 yılda turizm gelirlerinin  toplamı 127 milyar doları bulurken, yurt dışı seyahat harcamaları da 30 milyar dolara yaklaştı. Böylece son 10 yılın toplam net turizm gelirleri 97 milyar dolara indi. Bu, son 10 yılda toplam giderlerin, gelirlerin yüzde 23’ünü geçmesi, net turizm gelirlerinin gerilemesi anlamına geliyor.

Tekrarlayalım, bu tatsız eğilime etki eden iki unsur var. Birincisi, turizm geliri, olması gereken boyutta değil. Turizm, olması gereken fiyattan satılmadığı için gelirler düşük kalıyor. İkincisi, kur politikası, döviz harcamalarını, ithalat kadar dış seyahat harcamalarını da cazip kılıyor. Burada belki gözümüzü dış harcamalara dikmek yerine , niye turizm fiyatları bu kadar düşük,  sorusunu sormak gerekir. Yaklaşık 30 milyona yaklaşan turist girişinden , kişi başına 500 dolara yakın gelir olur mu, itirazına odaklanmak gerek.

(*) Araştırmanın tamamına  turad.org/arastirmalar.html ‘den ulaşılabilir.

Written by Mustafa Sönmez