Who really benefits from Turkey-Russia joint fund?(Al-Monitor, March 20, 2017)
Summary : A Turkish construction company, which runs major operations in Russia and was the…
Türkiye’de Başbakanlıkça dış yatırımcıları Türkiye’ye çekmek için hazırlanan “Invest in Turkey” isimli portalda “Türkiye’ye Yatırım Yapmak İçin 10 Neden” diye bir başlık var. O başlık altında Türkiye’nin jeopolitiğinin sağladığı avantajlar şöyle sıralanır: “Doğu-Batı ve Kuzey-Güney arasında doğal bir köprü işlevi görerek önemli pazarlara giden etkili ve uygun maliyetli bir çıkış noktası; Avrupa, Avrasya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki 1,6 milyar müşteriye kolay erişim imkânı; toplam GSYİH’leri 24 trilyon ABD doları olan çok sayıda pazara erişim.”
Bu “merkezi konum”un avantajının yanında “enerji koridoru” avantajı da hatırlatılır: “Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan önemli bir enerji terminali ve geçidi dünyadaki kanıtlanmış birincil enerji rezervlerinin % 70’ten fazlası Türkiye’ye oldukça yakın bölgelerde yer alırken, en büyük enerji tüketicisi konumundaki Avrupa, Türkiye’nin batısında yer alarak ülkeyi enerji transferinde kilit nokta, bölgede ise bir enerji terminali yapmaktadır.”
Aynı tanıtım sitesinde yatırım ortamının elverişliliğinden de şöyle söz edilir: “1997 yılından bu yana doğrudan yabancı yatırım üzerindeki kısıtlamalar açısından OECD üyesi ülkeler arasında ikinci en büyük reformcu (OECD DYY Düzenlemeleri Kısıtlayıcılık Endeksi 1997-2015); Ortalama 7,5 günde şirket kurulumu sunan iş dostu bir ortam (OECD’ye üye ülkelerde bu süre 15 günü aşmaktadır) (Dünya Bankası İş Yapma Raporu 2016); Son derece rekabetçi yatırım koşulları; Güçlü bir sanayi ve hizmet kültürü; Tüm yatırımcılara eşit muamele; 2015 yılında yaklaşık 46800 yabancı sermayeli şirket (Ekonomi Bakanlığı); Uluslararası tahkim; Transfer garantisi.”
Bu sayılanlar içinde jeopolitik ile ilgili olanlar, 1,6 milyar kişilik nüfusa, 24 trilyon dolarlık ekonomilere yakınlık, gerçekten de Türkiye için bir “potansiyel cazibe”. Ama bu imkanın iyi değerlendirildiği konusunda ekspertiz kabul edilen kuruluşlar aynı fikirde değil. Başbakanlığın yatırımcıya sunulan “cazip” imkanlara çektiği dikkatlere karşın, üç global derecelendirme kuruluşu, Türkiye’yi “yatırım yapılamaz ülke” ilan etmiş durumdalar.
Geçtiğimiz hafta Standard and Poor’s (S&P) Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan negatife, Fitch ise BBB – (negatif) olan notunu BB+ yani durağana düşürünce, Türkiye, yatırım liginde iyice aşağı itildi.
Önemli krizlerinden birini yaşadığı 1994’te Türkiye, yatırım yapılabilir ülke statüsünü kaybetmişti ve bu tarihten ancak 18 yıl sonra, 2012’de “yatırıma uygun ülke ” notunu kazandı ama 4 yıl bitmeden 2016’da bunu tekrar kaybetti. Gerçek olan şu: Kredi notunu yükseltmek zor, kaybetmek ise kolay.
Not indiriminin birçok nedeni var kuşkusuz. Bunları, kredi kuruluşlarının ilgili raporlarından okumak mümkün. Nedenlerin bir bölümü ekonomiyle ilgili. Büyüme ivmesinin kaybedilmesi, üçüncü çeyrekte yüzde 1,8 oranında negatif büyüme yaşanması, işsizliğin yüzde 12’ye yaklaşması, enflasyonun yüzde 8,5’u bulması, doların 2015’te yüzde 25 yükselmesinin ardından 2016’da da yüzde 20 daha pahalılaşması, özel firmaların döviz açıklarının yüksekliği, iç talebin daralması, ihracatın, turizmin gerilemesi gibi birçok olumsuzluk, not indiriminde etken. Makro göstergelerdeki bozulmaların ötesinde, Merkez Bankası’nın para politikası, üretilen karmaşık çözümler ve güven vermeyen açıklamalar da not düşüşünde rol oynadı.
Türkiye’yi “yatırım yapılamaz” kümesine itmede, ekonomik nedenlerin yanında siyasal nedenler belki daha önemli. Nisan ayında referandumda oylanacak olan anayasa değişikliğinin getireceği sistem değişikliğinin bir çeşit “tek adam rejimi” yaratacağını ve riskleri yükselteceğini, Fitch raporu da dile getirdi. Bu yönelişin Türkiye’yi Avrupa değerlerinden koparacağına ilişkin endişelerin not indiriminde ciddi etkisi olduğu anlaşılabiliyor.
Üç derecelendirme kuruluşunun notları, ülkelerin makro göstergeleriyle de bir araya getirilip 100 üzerinden değerlendirildiğinde, Türkiye’nin notu 44’ü ancak buluyor.
Türkiye’nin notu, komşu ve parçası olduğu Orta Doğu, Yakın Doğu, Kafkaslar ve Doğu Avrupa ülkelerinin yatırım notları ile kıyaslandığında, 40 kadar ülkenin yer aldığı bu bölgelerde Türkiye ile aynı durumda olanlar kadar, Türkiye’den daha iyi ve daha kötüler olduğu görülüyor.
Yatırım notu yüksek ülkeler daha çok Orta Doğu’nun Körfez ülkeleri. Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan 100 üzerinden 90 ile 86 arası nota sahipler. Yine bu bölgede Umman 78, İsrail ise 76 yatırım notuna sahip. Yatırım yapılabilir ülkeler, Türkiye’nin bazı durumlarda dâhil edildiği Doğu Avrupa grubunda da yer alıyor. Çekya, Slovakya, Estonya, Letonya, Litvanya notları 100 üzerinden 70’in üstünde olan yatırım yapılabilir ülkeler.
Notu 100 üzerinden 70 ile 50 aralığında olanlar, kabaca “orta derecede yatırıma elverişli” ülke tanımına sokuluyor ve bu tanıma uyan ülkelerin başında Almanya’nın arka bahçesi de sayılan Polonya var. Bunları, diğer Doğu Avrupa ülkelerinden Slovenya, Bulgaristan ve Romanya izliyor. Orta derecede yatırım notu olanlardan ikisi ise Türki cumhuriyetler Azerbaycan ile Kazakistan.
Türkiye’nin arasında yer aldığı ve notu 50 ile 35 aralığında olan “yatırım yapılamaz” ülkelerin yine bir kısmı Doğu Avrupa, bir kısmı da Kafkasya bölgesinden. Orta Doğu’dan da bu kategoride ülkeler var. AB üyesi Doğu Avrupa ülkelerinden Macaristan, Hırvatistan ve AB kapısında bekleyen eski Yugoslavya bileşenleri Sırbistan, Karadağ ve Makedonya, “yatırım yapılamaz ülkeler” kümesinde Türkiye ile beraberler. Orta Doğu ülkelerinden Ürdün ile AB üyesi Güney Kıbrıs ve Kuzey Afrikalı Tunus da yatırımcıya, uzak durulması konusunda uyarı gönderilen ülkeler arasında.
Yatırım notu alamayan komşu ülkelerden en kalıplısı Rusya. Büyük askeri gücüne ve politik ağırlığına rağmen Rusya, yatırımcıya uzak durulması konusunda uyarı gönderilen en büyük ülke. Bu kümede Kafkasya’dan Gürcistan ile Ermenistan da var.
Türkiye’ye coğrafi yakınlığı olan bazı ülkeler ise “çok riskli, spekülatif” olarak adlandırılıyorlar ve bunların notu 35 ve altı. Doğu Avrupa’dan Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Moldova, bu kümedeler. Orta Doğu’dan bekleneceği gibi Irak, Mısır ve Lübnan yine bu kümenin ülkeleri. Ukrayna, Kırgızistan ve Pakistan da bu “çok riskli, spekülatif” ülke grubundalar. İran ile Suriye ise anlaşılır nedenlerle derecelendirme kuruluşlarının listelerine girmiyorlar.
Özetle, Türkiye’nin dâhil olduğu ülke gruplarına ait 40 dolayındaki ülke arasında Körfez ülkeleri, İsrail ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri “yatırıma uygun” vizesi alırken, diğerleri gerekli notu alamamış durumda. Türkiye, en uygun jeopolitiğe sahip olmasına rağmen, hovardaca harcadığı imkânları, yanlış dış politika duruşları, demokrasi dışı politik icraatı nedeniyle biriktirdiği yüksek riskler yüzünden yatırımcıya tavsiye edilmeyen ülke durumuna düştü.
Türkiye’nin “yatırım yapılamaz ülke” kümesinden bir üst lige çıkması, ekonomik iyileşmelerden önce politik ve jeopolitik risklerini azaltmasından geçiyor. “Tek adam” rejimi konusunda yapılacak halkoylamasından çıkacak bir “hayır” sonucu, belki de iyileşmeye giden yolda en önemli adım olacaktır.