Sermaye birikiminin inşaat, özellikle de metalaştırılan konut üstünden sürdürüldüğü AKP devrinde, bu yolun mümkün olduğu kadar genişletilerek önümüzdeki on yıllara uzatılması hedefleniyor. AKP, bu yolla organik İslami sermayedarlarına olduğu kadar, kendisine biat eden, uysallaşan her tür sermaye kategorisine de alan açtığını düşünüyor. Hatta, bu süreçlerin kontrolünü tümüyle elinde tutarak bir tür Korporatist Kapitalizm formatı geliştiriyor.

Bunun yanında, Sağlıkta Dönüşüm isimli operasyonla birlikte “Kentsel Dönüşüm”, AKP’nin tabanını genişletmede, seçmen yelpazesini büyütmede kullandığı hamleler . Sağlığa erişimi kolaylaştırmak ile Kentsel Dönüşüm’de küçük mülk sahiplerine rantı koklatmak, AKP’nin her sınıftan, her kimlikten seçmen devşirmesinin önemli iki aracı. Bunlardan sağlığa erişim, 2012’ye kadar işe yarar göründü ama büyüyen SGK açıklarının bütçeye getirdiği yükle, zorlanıyor. Sağlığa erişim artık  cepten harcamayla mümkün olacak. Ama kentsel dönüşüm ile küçük mülk sahiplerini ranttan faydalanma hülyalarına daldırmak, yeni bir hikaye…

İnşaat üstünden birikim modelinin inşasında en önemli ayağı ve desteği sağlayan, atıl duran kamu arsalarını kullanma cinliği oldu. Arsa Ofisi’ni RTE’ye doğrudan bağlı ve denetimden uzak TOKİ’nin emrine vermek, arsa yağması için yeterli oldu. AKP rejimi, kamu arsalarına sınırsızca müdahale etme,kullanma, kullandırma yoluyla, hem birikime yön veriyor, hem de üretici aktör GYO’ları kontrolünde tutuyor,yönlendiriyor,eğip bükebiliyor. Neredeyse Mussolini döneminin korporatist kapitalizminin bir versiyonunu uyguluyor…TOKİ, çeşitli kamu iktisadi teşebbüslerini,kamu varlıklarını satan savan Özelleştirme İdaresi’ne koşut olarak başka tür bir özelleştirmenin yetkili kurumu aslında. Özelleştirdikleri ise,  bir başka kamu varlığı olan kent arsaları,kent toprakları, hatta tarım toprakları…Merkezi Bütçe’den kaynak kullanmaya şimdilik hiç ihtiyacı olmayan TOKİ ve Kentsel Dönüşüm projesi için yeni kaynak, 2B arsa gelirleri ve el konacak yeni kamu arsaları, hatta okul, hastane gibi kamu binaları, askeri alanlar…

***

Esas olarak konutu iyice metalaştırmaya, birikim nesnesi haline getirmeye dayanan inşaat odaklı birikim, daha ne kadar sürdürülebilir?  İnşaatın yükselen aktörleri GYO’lar ile konut üretimi üstünden birikimin sürdürülebilirliği önünde en büyük engeli , tıpkı diğer dayanıklı tüketim malların üretiminde olduğu gibi, dışa bağımlılık ve iç talebe mahkumiyet oluşturuyor. Tıpkı diğer malların üretim sürecinin yarattığı gibi, metalaşmış konut süreci de , yoğunlukla  dış kaynak kullanmaya, iç pazarda satmaya,döviz üretmeyen, döviz yutan bir karaktere sahip . Dönüşüm projelerini alan GYO’lar,ister istemez dış kredi bulmak zorunda kalacak, böylece toplamı 225 milyar doları aşan özel kesim dış borç stoku biraz daha büyüyecek. Bu döviz borcunun ani bir kur şokuna uğramaması için, bu kesimin TL’nin değerli tutulması için  baskıları sürecek. Böylece düşük kur, ithalatı, dolayısıyla cari açığı büyütmeye devam edecek.

Bu birikim modelinde de duvara toslama kaçınılmaz. Toslama,  tüm zorlamalara ve kamu kaynaklarıyla teşvike rağmen, iç talebin yeterince yaratılamaması, plansız bir üretimle konut stoklarının büyümesi, spekülasyonla balonların oluşması, ithalata bağımlı üretim sonucu cari açığın artması, dış sermayenin kaçması-kesilmesi şeklinde tezahür eder. Konut balonu yaşayan ABD ve İspanya örneklerinde de görüleceği üzere, alınan kredilerin geri dönmemesi, oluşan balonların  patlaması hep ihtimal dahilinde.

***

Kısaca, büyük sermaye, beyaz eşya, otomobil üretirken ne yaşadıysa, iç pazara dönük konut üretiminde de aynı şeyleri yaşamaya mahkum. Öne çıkan ürünün adının konut olması bu birikim tarzının karakterini pek değiştirmez. Ama, büyük sermayenin, onun iktidarlığına soyunmuş AKP’nin konuttan başka sahneye koyacağı bir senaryosu kalmadığı için, bu zoraki oyun oynanacak ve herkes de buna figüran olarak katılmaya zorlanacak.

 Barınma hakkını metalaştıranlara, konut üstünden birikimi yol edinenlere, bunun için kamusal varlıkları yağmalayan, kentin parkını, yeşilini,kamusal alanını yaşanmaz hale getirenlere, güvencesiz, sendikasız çalışmayı sistemleştirenlere, yoksullaşmayı hızlandıranlara meydanı boş bırakmamak gerekiyor.


Written by Mustafa Sönmez