‘Burjuvazi bütün ulusları, yok olup gitmemek için burjuvazinin üretim tarzını benimsemek zorunda bırakıyor; bütün ulusları, kendisinin uygarlık dediği şeyi kabullenmek, yani burjuva olmak zorunda bırakıyor. Açıkçası burjuvazi kendi suretinde bir dünya yaratıyor.’ Marks ve Engels’in , 1848’de Komünist Manifesto’da bunları yazmalarının üzerinden 165 yıl geçti ama gerçeklik değişmedi. Büyük ustaların soyut bir kategori olarak ifade ettikleri “burjuvazi”nin yerinde “ABD burjuvazisi” gerçeği var bugün ve ABD emperyalizmi, yok olup gitmemek için kendi suretinde bir dünya yaratmak için, yeni ekonomik ve siyasi hamlelere hazırlanıyor.

 KÜRESEL KRİZ VE SONRASI

 Yorgun imparator, 2008-2009 krizinden daha fazla hasar almadan çıkmak için can simitleri kullandı, krizi yönetebilmek için toplumuna ve dünya halklarına ciddi faturalar çıkardı, parayı neredeyse sıfır faizle kullandırdı. Bu, ona belli mevziler kaybettirdi, ama bunları geçici geri çekilmeler olarak gördü. Dünya hegemonyasını yükselen Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan dörtlüsü, BRIC ile hatta İran gibi bir bölgesel güçle biraz olsun paylaşmaya itiraz edemedi. Siyaseten, saldırgan davranmadı, diplomasiyi öne çekti, örneğin Suriye meselesinde rakiplerle çatışmayı göze alamadı.

 Bu geçici geri çekilişin ardından şimdilerde gücünü konsolide etme hazırlığında. Ekonomik olarak, gevşettiği para politikasını toplamayı, oradan 2013’de yüzde 2, 2014’te de yüzde 3 büyümeyi planlıyor. Devamında AB ile serbest ticaret anlaşmasına giderek onu da toparlanmanın önemli bir payandası yapmak istiyor, hatta Japonya’yı da bu anlaşmaya katma çabasında. Bunu becerebilirse dağılmış hegemonyasını yeniden tesis edebileceğini düşünüyor. Tüm dünyanın da bu konsolidasyona uyum sağlamak için kendisine ayar vereceğini , dolayısıyla “kendi suretinde yeni bir dünya” nın mimarisini hayal ediyor.

ABD’nin bu hazırlığına, elbette son 5 yılda ekonomik ve jeo-politik belli mevziler elde etmiş yeni güçler de karşılık vermeye çalışacaklar. Yeni büyüme ile yeni bir mimarinin mümkün olup olmayacağını,  bu mümkün olursa nasıl bir siyasi kabuk içinde ilerleneceğini zaman gösterecek. Emek sınıflarının kayıpları var, telafisini istiyorlar, küresel kapitalizmin yıkıcılığını yaşayarak gördüler, reform istiyorlar. Bunlara karşılık bulabilecekler mi, yoksa ummadıkları bir küresel despotizme mi mecbur bırakılacaklar, bunlar hep “sınıf mücadelesi” meselesi ve ancak yaşanarak görülebilecek şeyler.

 ÇEVREDE OLANLAR…

 ABD, sistemin merkezlerini yakın takipte tutarak iyice dağılmanın önünü almaya çalışırken , yükselen rakiplerin nüfuz alanlarını genişletmelerine çok fazla fırsat tanımamak, kainatın öteki coğrafyalarında olup bitenin de kontrolünün dışına çıkmamasına, hele ki devrim kazalarına uğramamasına gayret gösteriyor. Oralardaki oyun planlarının ne sonuç verdiğini, isabetli seçimler yapıp yapmadığını sürekli  test ediyor. Bunlardan biri Orta Doğu alanı ve orada özellikle yükselen güçlerin alan genişletmesini önlemeye çalışırken Şiilere, El Kaide türü radikal İslama inisyatifi kaptırmamanın da çabası içinde. Şimdilerde Türkiye ve Mısır örneğinden hareketle, 11 Eylül travmasının da etkisiyle yaptığı “ılımlı İslam”  tercihinin  artık çalışmadığının ayırdına varmış gibi. Ilımlı İslam Türkiye’de  – kendi iç ve dış koşullarının etkisiyle- 10 yıl dayanırken Mısır’da 1 yıl bile icra edilemedi. Mısır’da asker seçeneğini zinde tutan ABD, Türkiye’de bu opsiyonun-askeri vesayetin- ezilmesine itiraz etmedi ama bugün tükendiğini kabul ettiği Ilımlı İslamın yerini neyin alacağını da henüz bilmiyor.

 AKP YA DA ONSUZ…?

 ABD için önemli olan Orta Doğu bölgesindeki çıkarlarının korunması ve buna uygun düşen bir iktidarın istikrarı. AKP rejimi, bunca zamandır sadakatle yerine getirdiği bu işlevi, artık tüketmiş durumda. ABD nezdinde AKP,  dış politikada Yeni Osmanlıcılık taslayarak çizmeyi aştı. Ayrıca, iç siyasette de toplumu kendi biçtiği elbisenin içine tıkmaya zorlayarak kutuplaştırdı, sistem içi çelişkileri sisteme zarar verecek kadar uçlara taşıdı. Bu nedenle krizleri yönetemez hale geldiği için değişim geçirmek zorunda.

 Kriz yorgunu imparator  olsa da ABD’nin dünyada borusu hâlâ ötüyor. Ama bu, elinde joystick’i ile istediğiyle oynadığı anlamına gelmemeli. RTE’li AKP’ye kredisi tükenmiş olsa da, yerine geleceği bilmek, oluşumuna katkıda bulunmak ister ve bunun için çabalar. Geçmiş 10 yılda, AKP, ne merkez sağa ne de merkez sola göz açtırarak bir alternatif oluşumuna izin verdi. RTE, ABD’nin gözünden düştüğünü bilse de azline direnecek, özellikle Gezi direnişi ile aldığı derin yaraları sarıp gözden çıkarılmamaya gayret edecek. Gerekirse, uzlaşmacı görünüp bazı geri adımlarla iklimi yumuşatıp hele ki sandıktan yeniden çıkarak ABD’ye kendini yeniden dayatmak isteyecek.

Bunda başarılı olabilir mi? Bu, büyük ölçüde karşısındaki sokak, Kürt ve CHP muhalefetinin performansına bağlı. Bu muhalefet üçlüsü AKP’yi sarsan bir çizgiyi istikrarlı ve güçlenen biçimde sürdürebilirlerse, RTE, rejimini koruyamaz. İç ve dış siyasetin kıskacına bir de artık yaver gitmeyeceği belli olan ekonominin çelmesi eşlik edecek.

RTE ile hesaplaşarak, kısmen onu törpüleyerek ortaya çıkacak yeni iktidar(koalisyon?) ABD için sistem içi çelişkileri yumuşatan ve sistem içine çeken türden ise kabul görür, denenebilir. Neoliberal kapitalizmin yeniden üretim iklimine aykırı düşmeyecek , olası  bir devrim kazasının önünü kesecek  herhangi bir seçeneğe ABD’nin-dolayısıyla AB’nin- itirazı olmayacağı söylenebilir. Gayretleri de bu yönde olacaktır.   

Written by Mustafa Sönmez