Turkey’s Second Privatization Agency: TOKI(*) / Mustafa Sönmez
Turkey’s Mass Housing Administration (TOKI) is consuming public assets relentlessly, becoming a device to redistribute…
Derler ki, demokrasilerde medya, parlamento, iktidarın, onun emrindeki bürokrasinin icraatını “denetler”. Nasıl? Sorarak, soruşturarak. Deneyin bakalım, işe yarıyor mu… Sormasına sorarsınız da doğru dürüst cevap mı alırsınız, laf kalabalığı mı? Hatta sorup sorduğunuza pişman bile edilebilirsiniz.
İki örnek vereceğim. İlki, kaç zamandır bu sütunda dile getirilen TÜİK işsiz verisi ile İŞKUR’un kayıtlı işsiz verisi arasındaki tutarsızlıktan. İŞKUR’da kayıtlı işsiz sayısı, TÜİK’in açıkladığının yüzde 83’ü. Sorup duruyoruz, TÜİK’e; bu sizin işsizlerin az buz değil, yüzde 83’ü mü İŞKUR’un yolunu biliyor? Sonunda cevap geldi. Meğer TÜİK’in işsizlerinin sadece yüzde 6’sı, evet yanlış okumadınız yüzde 6’sı İŞKUR kanalını kullanırmış. Öğrendik ki, işsizlerin yüzde 23’ü doğrudan işverene başvuruyor iş için. Yüzde 30’u eş-dost aracılığıyla iş arıyor, yüzde 13.5’i gazete ilanıyla iş arıyor… Demek ki İŞKUR’un kapısının yolunu bilen yüzde 6… İyi de, bu daha da vahim. Çünkü İŞKUR diyor ki, bende ismi, adresi ile kayıtlı 2 milyon 300 bin işsiz var. TÜİK de diyor ki, toplam işsiz sayısı 2.5 milyon. Biz de soruyoruz, sadece İŞKUR’da 2.3 milyon kayıtlı işsiz varsa ve İŞKUR yolu bilen yüzde 6 ise İŞKUR yolu bilmeyen işsiz sayısı en az 5-6 milyonu bulmaz mı? Sizin açıkladığınız bu 2.5 milyon işsiz sayısı da havada kalmaz mı?
***
TÜİK, gönderdiği açıklamada, İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısının güvenilir olmadığını ihsas ediyor. Önce tanımlardan başlıyor. Diyor ki; “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından Hanehalkı İşgücü Anketleri ile derlenen ve yayımlanan resmi işsiz verisi ile Türkiye İş Kurumu’nun kendi kayıtlarına dayalı olarak yayımlamakta olduğu kayıtlı işsiz verisi arasında tanım, kapsam, referans dönemi gibi temel farklılıklar mevcuttur.” O kadar da ikna edici bir açıklama değil bu. Sonuçta bilinmez, anlaşılmaz bir şey araştırılmıyor. Sokaktaki en düşük eğitimli insanın bile anlayacağı bir konu araştırılıyor: Bu ülkede kaç işsiz insan var? İşsizin tanımını ne kadar eğseniz bükseniz, bu kadar fark ortaya çıkmaz.
Bir kere, yöntem olarak ne beklersiniz? TÜİK, ortadaki eleştiriyi ciddiye alır, bilgi kalitesine hassas bir kurum ise, İŞKUR’u yani bir başka devlet kuruluşunu karşısına alır ve durumu tartışır, müzakere eder, farkları bulur ve mutabakat içinde bunu medyaya, ilgili tüm kamuoyuna açıklar. Öyle yapmıyor TÜİK, “olsa olsa” diye akıllar yürüterek açıklamalar getirmeye çalışıyor. Bakın bu akıl yürütmelerle sorunuza ne cevaplar alıyorsunuz; İŞKUR’da kayıtlı işsizlere itiraz olarak şunlar söyleniyor;
“Hanehalkı İşgücü Anketi’nde (HİA) esas alınan tanımlar gereği ‘istihdamda’ olan ancak sosyal güvencesi bulunmayan kişiler, İŞKUR’un kayıtlı işsiz sayısı içinde yer alabilirler.
İki yıl öncesinde (veya iki yıl içerisinde) işsiz olup, İŞKUR’a kayıt yaptırmış, ancak geçen süre zarfında kayıtdışı bir iş bularak çalışmaya başlamış kişiler mevcut olabilir.”
Yani demeye getiriyor ki; bu İŞKUR’da kayıtlı işsiz görünenler, belki de kayıtdışı bir işte çalıştığı halde, İŞKUR’da kayıtlı işsiz görünenlerdir.
Ya öyle değilse? Böyle akıl yürütme ile tez mi savunulur?
İki yıl önce kaydını yaptırmıştır da sonradan iş bulmuştur, diyor. Hayır öyle değil. İŞKUR’un verilerine göre, kayıtlı işsizlerin yüzde 55’ini oluşturan 1.3 milyonunun kaydı en fazla 1 yıllık. Hatta üçte birininki en fazla 6 aylık. Taze kayıtlı işsizler çoğu… Özetle, öyle yöntem farklarıyla filan açıklanabilecek basitlikte bir şey değil bu. Beklentimiz, TÜİK’in İŞKUR’la bir araya gelerek doyurucu, bilimsel açıklamalar üretmesi ve kamuoyunu bununla bilgilendirmesidir. Aksi takdirde, üretilen bilginin kalitesi hep şaibe altında olacaktır.
***
“Sorarsın da cevap alabilir misin?”e ikinci örnek Meclis’ten. 9 Kasım 2012 tarihli “Kara Paraya Ak Parti Aklaması” başlıklı yazımda bankalara altın mevduatı yolunun kara para aklamanın yolunu açmış olabileceğini yazmış şöyle demiştim; “Ekonomiye sokamadığın kara paranla piyasadan bilezik vs. olarak altın alırsın. Sonra bunu bankaya götürürsün, banka senin için hesap açar, altınını külçe altına dönüştürür. Sen de bunu gönül rahatlığıyla gider geri alır, satar ve dolara çevirirsin, bankada yıkandığı için artık temizdir ve İsviçre’ye mi, başka ülkeye mi olur, dilediğince transfer edersin…” CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün, bunu bir soru önergesi olarak Bakan Ali Babacan’a sormuş, gelen yanıt tam da “Sorarsın da cevap alabilir misin?” türünden. “Bu işlere MASAK bakar. Banka, bir işlemden şüphelenirse MASAK’a bildirme onun sorumluluğu” gibi, suya tirit bir cevap verilmiş. Bürokrasinin ağdalı ifadelerine tahammüllüyseniz ve şifre çözmeye de meraklıysanız, “Esas No. 7/12400 ve Başkanlığa geliş tarihi 7/11/2012” diye arayın internetten, ulaşırsınız.
Sözde, denetim mekanizmaları açık ama fiiliyatta yasak savmaktan öteye gitmeyen bir işleyiş var. Ciddiyet ve saygı bekliyoruz.