İstanbul Fatih, 8 Şubat Cuma. Yer, Reşadiye Oteli. Bir grubun basın toplantısı var. Kimler yok ki; Akabe Vakfı, Deniz Feneri Derneği, Fatih Akıncıları, Garip-Der, Hikmet Vakfı, İHH, İMKANDER, İnsan ve Medeniyet Hareketi, MAZLUMDER… Toplantıda ilk olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar söz alıyor: “Umuyoruz bu toplantı, dün kabul edilen kanunun yeniden ele alınması ve iptali için bir vesile olur. BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan çetenin oluşturduğu küresel istikbara karşı duyarlı olmak hepimizin sorumluluğu.” Sonra Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal konuşuyor: “Özü itibarıyla siyasi bir bakış açısını gerektiren terörizm kavramını dünya egemenlerinin tanımlayarak tüm dünyaya dayatmaları, egemenlik sisteminin yeniden inşası anlamına geliyor. Konu ile ilgili çekincelerimizi yetkili kurumlara ileterek bu kanunun yeniden ele alınmasını talep ediyoruz.”

Eleştiriler, Meclis’ten geçen Terörün Finansmanı ile ilgili yasaya dönüktü. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin konuyla ilgili sözleşmelerine imza atılmış ama gerekli yasalar zamanında çıkarılmamış, takvim dayatmasıyla, alelacele bir tasarı hazırlanmış ve yasalaştırılmıştı. Yasanın odağında, “terör” gibi amorf bir sözcük olunca, her yere çekilerek herkesi okkanın altına yatıracak bu düzenlemenin, öncelikle PKK-Kürt siyasetini hedeflediği akla geliyordu.
Nitekim, bianet’e konuşan BDP Adana Milletvekili Murat Bozlak endişelerini şöyle dile getiriyordu: “AKP nasıl TMK ile binlerce muhalifi cezaevlerine attıysa, şimdi bu yasayla da Kürt iş insanları ve muhalifler üzerinde ekonomik baskı kurmayı amaçlıyor. TMK kapsamına giren suçları da sözleşme kapsamına alarak sözleşmenin çok ötesinde bir uygulamaya gitmiş oldu. Ayrıca teröre finans oluşturma diye yeni bir suç oluşturdular. Hem insanların mallarına el konulacak hem de hapse girecekler. Üstelik insanların mal varlıkları mahkeme kararı olmadan dondurulabilecek.”

***
Dostum Ergin Yıldızoğlu, terör içerikli yazılarında teşhisi doğru koymuştu: Kapitalist dünya sisteminin Batı merkezli düzeninin korunabilmesi için iki tehdidin iyi yönetilmesi gerekiyor. Birincisi, ABD ve müttefikleri, yükselmeye başlayan Çin, Rusya gibi güçlerin karşısında, enerji kaynakları, su, gıda havzaları üzerinde denetimi sürdürmek peşinde. İkincisi, “sistem karşıtı” muhaliflerin tehdit edici bir noktaya gelecek kadar güçlenmesini engellemek gerekiyor. Böylece karşımızda, onlarca yıl bölgesel, AKP, Müslüman Kardeşler gibi yerel işbirlikçilerin desteğiyle sürdürülecek bir savaş var; adı da “terörizme karşı savaş…”
Küreselleşme krize girince, emperyalizme, Batı’nın çıkarlarına karşı çıkanlar, terörizmle suçlanır oldu. Emperyalizme karşı dinci popülist itirazlar ise hemen “El Kaide” olarak damgalanıyor. “Terör karşıtı” başlıklı yasaların, ABD’nin başını çektiği kampta kabul edilmesi ile bölgemizdeki Kürt siyasetin, her tür sol, devrimci, demokrat hareketlerin, ABD, İsrail karşıtı hareketlerin ekonomik kanadına da darbeler indirilebilecek, şirketler terörize edilecek, iş insanları siyasetten iyice yalıtılacaklar…

***
Burada dönemin ruhuna uygun olarak, hukuk dışılık, yargısız infaz öne çıkıyor. Şirketlerin, bireylerin malvarlığını dondurmak için, el koymak için (mülga!..) mahkeme kararı aranmayacak. Burada burjuva hukuku bile geçersizleştiriliyor, büyük bir keyfilik hâkim kılınıyor. Artık iktidara sadık bürokratlardan oluşan Malvarlığını Dondurma Komisyonu isimli tetikçi bir kurul, RTE’nin bir işareti ile mali operasyonlar için hemen harekete geçebilecek.
AKP’nin böyle bir silahı, gerektiğinde iç hasmı olan F. Gülen cemaatine, onun her tür şirket, eğitim kurumu ve medyasına uygulaması da mümkün. Terörü finanse etmek gibi şekilsiz bir silah elde olduktan sonra… Ama yandaş “STK”ler de endişeli. Fatih’teki toplantıda AKV adına konuşan Şemsettin Özdemir, bakın ne demiş: “Bu yasa çıkmamalıydı. Kimse biz uzun zaman daha buradayız nasıl olsa, diye düşünmemeli. Umarız bu hatadan dönülür…” Sap döner, keser döner, diyor yani… Bu kesim için en önemli endişe kaynağı ise Hamas… İHH’den İzzet Şahin şöyle demiş toplantıda: “Biz Gazze’de bir çocuğa yardım götürdüğümüzde bunun adı terör oluyor ama İsrail’e açık bir şekilde silah yardımı yapan kurumların yaptığı normal görülüyorsa bu yasa daha da anlaşılmaz, kabul edilmesi inanılmaz bir olaydır. Bu hatanın telafi edileceğini ümit ediyoruz…”
Evet, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” sözü iyi bellenmiş belli ki… Bakalım, iç hesaplaşmalarla, “yasa” geri dönecek mi?

Written by Mustafa Sönmez