Gidelim buralardan, dayanamıyorum…
Göçmek, kimisi için umuda yolculuktur, kimisi için bir şeylerden kaçmaktır… Ağıtların, ezgilerin ana temalarındandır göç…Nazan…
Gündemde barış süreci mi var, RTE’nin seçim takvimi mi ? Barışı kendi gündeminin peşine takan RTE, 2014’te üç seçim olacağını ilan etti… İkisinin tarihi belli… Yerel yönetim seçimleri 2014 martta, Cumhurbaşkanı seçimi muhtemelen haziranda. Peki, genel seçim 2015’te mi, öne alınarak 2014’te mi? Yerel ile geneli bir arada yapma ihtimali yüksek. Kürtleri barış emziği ile oyalamak için bir de 2015’i niye beklesin? Hem de yıpranma ihtimali varken…
Sonrasında referandum meselesi var.. Uzlaşma komisyonu ile anayasa değişikliği üretilemeyecek, bu belli.. Temmuz başına kadar oyalandıktan sonra AKP, kendi Anayasa değişiklik öneri paketini getirecek ve geçirmek için 330 milletvekilini bulmaya çalışacak…Partili cumhurbaşkanlığı modelini geçirmek isteyecek. Bu da örtülü yarı başkanlık demek. 330’u , BDP, Kürt hareketi desteği ile bulmak isteyecek, onların desteği için de Anayasa’ya beklentilerine uygun bazı şeyler ekleyecek. Çok değil, belki “eşit yurttaşlık” talebini karşılayan birkaç kozmetik değişiklik. Meclis temmuzda çalışırsa referandum 2014 ekimine yetiştirilir…
KÜRT CEPHESİ
Beklendiği gibi, AKP’nin Irak petrolleri hatırına, seçim arifesinde kendine sağlayacağı kolaylığın hesabıyla gündeme getirdiği “barış süreci” tamamen kendi programına hizmet edecek tarzda kullanılmaya başlandı. PKK gerillalarının çekilme adımına karşılık, AKP tarafında atılmış önemli bir adım yok. KCK’dan hala yüzlerce tutuklu, hatta milletvekilleri içeride. Nuçe TV’de Gündem programına katılan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan gerilla güçlerinin geri çekilmesiyle çözüm sürecinin birinci aşamasının aslında tamamlandığını, demokratikleşmeyi içeren 2. aşamada herkesin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu; “PKK, Kürtler verdiği sözü tuttular, gereğini eksiksiz yaptılar. O halde herkes de sözünün gereğini yerine getirmeli….iktidarı elinde tutan, gücü elinde bulunduranlara da görev ve sorumluluk düşüyor”. Beklentiler şöyle dillendiriyorlar; “Anayasal eşitlik, hasta tutsaklar başta olmak üzere tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması, geçmişle yüzleşme ve adalet, koruculuğun kaldırılması, köye dönüş, özyönetim, anadilinde eğitim, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması vb. taleplerin yerine getirilmesini bekliyoruz.” Kürt hareketinin Öcalan’ın çizdiği yol haritası çerçevesinde Erbil, Diyarbakır, Ankara ve bir Avrupa kentinde toplanacak konferans serilerine de bu ay sonunda başlanacak.
İNİSİYATİF ALIYORUZ
“Kürt Sorunu’, yalnızca iktidarla Kürt Hareketi arasındaki bir sorun değil, başta emekçiler olmak üzere Türkiye toplumunun tüm kesimlerinin ortak sorunudur. Bu sorunu; hepimiz için eşitlik, özgürlük ve hak taleplerinin bir parçası olarak ele almadıkça gerçek bir çözüme kavuşturamayacağımızın bilincindeyiz”… Bu saptama, sosyalistlerin, ilerici emek örgütlerinden ve Alevi hareketinden temsilcilerin; demokrat, ilerici, sol aydınların ve sanatçıların “Kürt sorununun çözümünde tarafız” diyerek oluşturduğu “Toplumsal ve Demokratik Barış İnisiyatifi” adıyla 20 Mayıs’ta yaptıkları basın toplantısında yer aldı. İnisiyatifin yaptığı açıklama, bir tür bildirge ve imzacıları arasında ben de varım.
Sürece “müdahil aktör” olarak katılma sayılabilecek bu inisyatifin oluşumundan önce, biri de bana ait olan 111 imzalı bir açıklama daha yapılmıştı. 30 dolayında CHP’li milletvekili, parti meclisi üyesi, parti üyesi ismin de imza koyduğu açıklamamızda şöyle deniyordu; “İçinde bulunduğumuz tarihi çatışmasızlık ortamının kalıcı barışa evrilmesi için bizlere gereken daha fazla demokrasidir. Barış sürecinde demokrasiyi zedeleyecek girişimler yürütülmesi tarihi bir hata olacaktır. Çatışmasızlık ortamı Türkiye’de demokrasi mücadelesi verenleri zayıflatan değil güçlendiren bir adım olmuştur. Bu ortam sürdürülebilir hale dönüştürülmelidir.”
Kendi adıma konuşursam, bu tür “müdahil aktörlük” ihtiyacı, AKP rejimine duyulan güvensizliğin yanında Kürt siyasetine bulaşık dinci, milliyetçi ve sol liberal kesimlerin süreci, demokratikleşmeden yalıtmaları ve AKP’nin inisiyatifine kaptırmaları endişesinden de kaynaklanıyor. Böyle bir tehlike ne yazık ki, yetmez ama evetçi çürük unsurların da gayretkeşlikleriyle, var ve buna seyirci kalınmaması gerekiyor. O anlamda inisiyatif geliştirmek yerinde ve bir sorumluluk. Kürt hareketinin kayıtsız şartsız bir destek talebi yerine bu tür müdahil aktör inisiyatiflerle diyaloğu seçmesi, eleştiri ve önerilere kulak vermesi yerinde olacaktır ve umarım bu diyaloğu değerlendirirler.