Büyümede çakılma: Yüzde 9’dan 2’ye…
2012 büyümesi, beklendiği gibi yüzde 2 dolayında gerçekleşti. Bu, elbette yüzde 4 olarak konulmuş hedefin…
RTE’nin Köşk seçimini kazanması, sürpriz olmadı. Şimdi merak edilen, RTE sonrası AKP yönetimi ve Başbakanlık, ekonomi yönetimi…Bunu Türkiye’ye para yatırmış ve belki daha da yatırmak isteyen finans kapital kadar, onların içerideki uzantıları da merakla soruyorlar. Hemen belirtelim ki, bu seçim sonucu, AKP başta olmak üzere –belki HDP hariç- tüm siyasi partilerde, yine sürpriz olmayan bir iç mücadeleyi de başlatmış durumda. Tek tek üstünden gidelim…
AKP’de iç çekişme…
RTE’nin gönlünde uzun süredir yatanı biliyoruz; Köşk’e çıkmak, o hızla genel seçimlerde Anayasa’yı değiştirecek bir seçim zaferi kazanmak ve Anayasa’ya Başkanlık sistemini getiren değişiklik yaptırarak “Başkan” olmak…Bu olmadı, galiba olmayacak da. Çünkü, 2013 Gezi isyanı ya da Haziran ayaklanması, ortaya çıkardı ki, RTE AKP’si, ne kadar yol almış , sandık desteği bulmuş olursa olsun, bu ülkeye tek başına başkanlık sistemini getirecek bir çoğunluğa ulaşamıyor. Yükselişi, yerini inişe bıraktı Gezi ile..Ardından Cemaat ile dalaşması başladı .30 Mart seçimlerine bir dizi rüşvet-yolsuzluk ithamlarıyla girdi. Başlatılmış operasyonları bastırmış bir hükümetti sonuçta ve oy oranı yüzde 43’ü geçemedi. 10 Ağustos’ta sandıktan RTE’ye çıkan oy miktarı ile 30 Mart’ta çıkan farklı değil;20 milyon küsur..Demek ki, bir ilerleme yok, gerileme de var denemez. Belki, 2015 genel seçimlerinde AKP’nin alacağı oy yine bu civarda olacaktır… Bu da Başkanlık sistemine imkan tanıyacak bir oy desteğine sahip olmayı ihtimal dışına atıyor. O zaman ne kalıyor RTE için? Fiili başkanlık…Nasıl olacak bu? CB’na mevcut Anayasa’da tanınmış yetkileri, dibini kazıyarak, sonuna kadar zorlayarak kullanmak suretiyle hükümeti yönetmek; bir aparat olarak kullanacağı bir başbakan ve kabine tesis etmek…
Gül Planı…
Buna AKP’nin üst kadrolarından bir kısmının rıza göstermeyeceğine dair çok işaretler çıktı ortaya. Hatta , “RTE’yi Çankaya’ya tekmeleyip AKP’yi restore etme planı” da denildi buna. Bu plana göre hedef, AKP’nin başına Davutoğlu ya da RTE’nin çok emin olduğu birinin getirilmesine karşı, AKP’yi Gül ile restore etmek, 3 yılı dolanlar içinden Babacan’a ekonominin başında kalmasına imkan sağlayacak bir düzenlemeye gitmek….Amaçlanan, RTE’nin iyice gerdiği kutuplaştırdığı Türkiye’yi yeniden AKP eliyle yönetebilir hale getirmek, bu değişimle birlikte dış algıyı değiştirmek, dış sermayeye güven vermek, hukuksuzluk iddialarını dikkat alıp biraz hukuk makyajı yapmak, en önemlisi RTE’nin telefonlarına çıkmayan Obama’ya, soğuk davranan Merkel’e yenilenmiş bir AKP ve RTE’siz Türkiye imajı satmak…
Gül planı, geleneksel büyük sermayenin TÜSİAD’ı ve onun medyadaki uzantısı gruplar tarafından da onay görmekte, bu planın ilerlemesi halinde AKP’nin Gülen Cemaat ile de sulh olmasının yolunun bulunacağına da inanılmakta.
Çatışma?…
Kuşkusuz bu plan, RTE’yi mutlu edecek bir plan değil. Onu adeta Çankaya’da bloke etme planıdır, ama iki taraf da kendi oyun planını uygulamak isteyecektir; bu açık. Buradan kim galip çıkar, ne tür kırılıp dökülmeler olur, bilinemez. Dostum Necati Doğru’nun dünkü yazısındaki güzel ifadesiyle “Halk babasını buldu” bulmasına ama, bilinen, yönetilmek istenen Türkiye’nin kolay yönetilir bir ülke olmaktan çıktığıdır. Dış yatırımcılar açısından “en riskli ülke” olarak notlandığı ve önünde çok zor sorunlar olduğudur. Hele ki jeopolitik risklerin hızla yükseldiği bir konjonktürde…
10 Ağustos seçimleri ile bir kez daha “RTE ve AKP” diyen seçmenin iş-aş beklentileri sürmektedir. Yükselmekte olan enflasyon, işsizlik sorunlarına çözüm bekleniyor; durgunlaşan piyasaların açılması ve dış rüzgarla dönen eski AKP’nin yüksek büyüme yılları özleniyor. Bunların gecikmesi, homurtuları ve beraberinde alternatif arayışlarını da artıracaktır…
Muhalefet…
10 Ağustos seçim sonuçları CHP ve MHP yönetimlerinde de bir sorgulamayı getirecek, başarısızlığın sorumlularının hesap vermeleri istenecektir. Kapıda genel seçimler olduğu için bu muhasebenin bir an önce yapılması istenecektir. AKP karşısında 2015 genel seçimlerinde de kaybetmek demek, hem CHP hem de MHP için önemli gerilemeleri getirecektir.
CHP’nin mevcut çizgisinden daha sola meyletmek yerine, hem siyasi hem ekonomik olarak sağa çekmesi, Parti’ye sürekli kan kaybettirmektedir. Oysa, son Gezi Raporu’nu yazan bir CHP de vardır CHP içinde. Ancak bu damar, CHP’yi gerçek bir sosyal demokrat parti kimliğine kavuşturma, örneğin Kürt sorununda çözüm üreten bir partiye dönüştürme, neoliberal politikalara karşı , üretici-sosyal politikalar üretme konularında destek ve alan bulamamaktadır. Bunlar yapılamadığı ölçüde de CHP kurumakta, kitlelerden kopmaktadır.
Ve HDP…
HDP üstüne ayrıca yazmak gerekli, ama yine de birkaç cümle kuralım. 10 Ağustos seçimlerinden hedefine neredeyse ulaşmış siyaset HDP’dir. Bunu da partiye hakim olan Kürt unsurlar, “ayrılıkçı-bölücü” iddialarını tersyüz eden, ezber bozan “Türkiyeli bir parti” güveni tesis ederek başardılar. Demokratik hak ve özgürlükler, farklı kimliklere ve renklere saygı, insan hakları, eşitlikler konusunda başarılı bir söylem icra eden S.Demirtaş, partisine ve Türkiye soluna azımsanmayacak bir zemin açmış oldu. Bu zeminin üstüne daha güçlü bir bina inşa etmenin, en azından potansiyeli eldedir. Umalım yazık edilmesin…