Suriye üstünden kaçış tüneli…
Türkiye siyasetinin gündemi, bir yandan bugün başlayacak Meclis Başkanlığı seçimi, ardından, koalisyon hükümeti kurma girişimleri…
2012 büyümesi, beklendiği gibi yüzde 2 dolayında gerçekleşti. Bu, elbette yüzde 4 olarak konulmuş hedefin yarı yarıya gerisinde kalmak ve başarısızlık. Ama kimse ayranım ekşi demiyor. “Acı fren oldu” deyip geçiştiriyorlar.
2010 ve 2011’de yüzde 9 gibi anlı şanlı büyümelerin ardından yüzde 2,2 büyüme , tam bir fiyasko ve çakılmadır. Ama buna zorlayan nedenleri anımsamadan olmaz. Önceki iki yılın yüksek büyümeleri yüksek dış kaynak girişi ile gerçekleşti. Ancak, Türkiye kapitalizmi, ister doğrudan yabancı sermaye ister borç yaratan sermaye olarak gelsin, dış kaynağı döviz kazandırıcı bir biçimde kullanamıyor. Yani ihracata dönük bir ekonomi değil, döviz kazanan bir ekonomi değil. Tersine döviz yutan bir ekonomi. Böyle olunca da büyümesi hep iç pazara dönük.
Nitekim 2010 ve 2011 yıllarında net ihracatın büyüme katkısı hep negatif olurken iç tüketim ve yatırımlar büyümeye rüzgar oldu. Ama döviz kazanan bir ekonomi değilseniz, o zaman döviz açığı veriyor ve cari açık veren ülke olarak borcu borçla kapatmak zorunda kalıyorsunuz ve borç ihtiyacınız büyüdükçe dış yatırımcıları endişelendirir ve çarkı çeviremez duruma düşersiniz. 2010 ve 2011 yıllarında da öyle oldu. İlkinde 47 milyar dolar, ikincisinde 77 milyar dolar cari açık verilince 2012’de frene basmak kaçınılmaz hale geldi, büyüme hedefi yüzde 4 olarak belirlendi. Ama evdeki hesap yine çarşıya uymadı.
ÜRETİCİ SEKTÖRLER SÜRÜNDÜ
2012’nin büyüme sonuçlarına üretim optiğinden bakarsak, imalat sanayii, madencilik, inşaat gibi üretici sektörlerde önemli bir tempo düşüşü var. İmalatta büyüme yüzde 2’nin altında kalırken madencilik ve inşaatta yüzde 1’in de gerisinde. Keza, ticarette de yüzde 0,1 büyüme ancak yaşanmış. Bu sektörleri telafi eden, tarım, enerji, ulaştırma ve emlak alım-satımı ile kamunun hizmet üretimi olmuş.
Burada 2012 büyümesine devlet için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Devletin hem tüketim hem de yatırım harcamaları ile daha dramatik bir küçülmeyi önlediği anlaşılıyor. İstihdam verilerinden savunma, eğitim, sağlık hizmetleri için 2012’de 300 binin üstünde kadro eklendiğini görüyoruz. İşte bu kadrolaşma, kamu tüketim harcamalarını da artırıcı bir etki yarattı. Yanı sıra, özel sektör yatırımları yüzde 5’e yakın düşerken kamunun yatırım harcamalarının yüzde 9’a yakın arttığını görüyoruz. Devletin başta ulaştırma sektöründe süren yatırımları, yine dramatik bir yatırım düşüşüne engel oluşturdu.
Kaynak:TÜİK veri tabanı
TÜİK’in açıklanan verilerine harcamalar optiğinden bakarsak, hanehalkı tüketiminin 2012’de 0,1 arttığı görülüyor. Keza yatırımlar toplamda yüzde 2,5 gerilemiş. Neyse ki kamu yatırımları yüzde 9’a yakın artış göstermiş. Özel yatırımlarda gerileme ise yüzde 5’e yakın.
Aile harcamalarında ise giyim ve eşya tüketimleri ertelenmiş. Ailelerin gıda harcamalarını ancak yüzde 2 artırdıkları, buna karşılık giyim harcamalarını yüzde 6 azalttıkları anlaşılıyor. Konut ve bakımına giden harcamalar ise pek artmadı(yüzde 0,3). Keza, giyim ile birlikte eve alınan dayanıklı tüketim malı eşyası da azaltılmış. Sağlığa ve eğitime cepten yapılan masraflar sırasıyla yüzde 9 ve yüzde 7 artarken ulaştırmadan da kısılmış ve bütçe yüzde 3 daraltılmış.
2012’nin yüzde 2’lere çakılan büyümesinin daha beter olması, ihracat ve merkezi bütçeden yapılan maaş ve yatırım harcamaları ile frenlendi. Aileler kemer sıkarken devlet gevşetti, ihracata da can havliyle sarılındı.
2013-2015 , içinde 3 seçim olan bir dönem ve ekonomide yeni fiyaskolar yaşanmaması için yine bütçe kaynakları kullanılacak.Bunun için de vergiye,özelleştirmelere, yetmezse devlet borçlanmalarına ağırlık verecek AKP rejimi. Bu arada 786 milyar dolar açıklanan 2012 milli gelirini 50 milyar dolarlık cari açıkla kıyasladığınızda da ortada yüzde 6,5 cari açık/milli gelir oranı var. İç karartıcı bir oran…