O koltuktan mı kaynaklanıyor, nedir, Ekonomi Bakanlığı’na gelen her AKP li zat, öncekini aratacak cinsten.  Rüşvet sanığı Zafer Çağlayan, selefi Kürşat Tüzmen’i mumla  aratmıştı…Zafer Çağlayan’ı savunamaz duruma gelen patronu RTE,  onu diğer 3 bakanla birlikte açığa alınca yerine getirdiği  Nihat Zeybekçi  tam bir hık deyici çıktı,  selefini aratır halde. Sarfettiği sözlerde doğruyu ara ki bulasın…

Limanmış…

Son örnek önceki güne ait. Doğrudan yabancı sermaye girişinin içeriğini araştırıp etmeden demiş ki, ‘Türkiye uluslararası doğrudan yatırımcılar için güvenli bir liman ve cazip bir ülke olmaya devam ediyor. Yılın ilk yarısında gerçekleşen 6 milyar 763 milyon dolar tutarındaki uluslararası doğrudan yatırım verileri bunun en güzel kanıtıdır.’

Bakan, detaylara baksa gelmiş görünen doğrudan yabancı sermayenin 2 milyar dolarının gayrimenkul satışından olduğunu görecekti. Gelen sermayenin üçte biri ile demek ki kat, arsa vb alınmış. Bu bir varlık alımı. Neresi yatırım ? Ödemeler dengesine, ‘doğrudan yatırım’ olarak kaydedildigi için yatırım görünüyor, o kadar.

nnKeşke…

Keşke gerçek, Zeybekçi’nin dediği gibi olsaydı. Keşke Türkiye’ye gelen yabancı yatırım ağırlıkla doğrudan reel sektöre yapmış olsa, yatırımı yeni (green)  yatırım olsa, Türkiye’nin yatırım stokuna katkıda bulunsa., istihdam yaratsa, katma değer, vergi katkısı olsa…

Oysa değil. Şöyle son 11,5 yıla, yani AKP rejimine denk gelen Türkiye kapitalizminin dünya ekonomisi ile tarihinde olmadığı boyuttaki bütünleşme fotoğrafına bakalım.  2003-2014 ilk yarı dönemindeki 11.5 yılda Türkiye’ye 469,2 milyar dolar yabancı para girişi oldu. Bu, yılda ortalama 41 milyar dolara yakın dış kaynak girişi demek.

Untitledİşte  Türkiye’ye son 11.5 yılda ortalama yıllık yüzde 4,5 büyüyen bir ‘mucize’ ekonomi görüntüsü veren, seçmeni AKP’nin peşine takan ve kaderini RTE’ye bağlayan  bu yılda 41 milyar dolarlık dış para girişinin hikmetidir. Bu para da Zeybekçi’nin ifade ettiği gibi Türkiye’ yi güvenli bir liman olarak görmelerindendeğil, risk almadan temiz borç para verip faiz toplayacakları ülke olarak görmelerindendir.  Bu kaynak sonuçta hovardaca  ithalata harcanmış,424 milyar dolara ulaşan cari açığı finanse etmek için kullanılmış. Adeta çarçur edilen  11.5 yılda girmiş 469.2 milyar doların muhtevası, bakın nasıl…

Kalitesiz…

Yabancı yatırımcılar bir  ülkeye 3 biçimde girerler. Birincisi, doğrudan yabancı yatırım biçiminde. Yani ya yeni yatırım yaparak ya da ülkede kurulu bir şirketi satın alarak…Yabancı, bu yatırımla mal ve hizmet üretir, elini taşın altına koyar,  sonra da karını transfer eder. İkinci yol,  hisse senedine, devlet bonolarına yapılan portföy yatırırmıdır. Yabancı kazancını borsa kazancı ve faiz geliri olarak transfer eder. Üçüncü biçim,  kredi girişi, yabancıların döviz mevduatı için Türkiye’deki bankaları tercih etmeleri ile olur. Kazanç, faiz geliri olarak transfer edilir.

Türkiye’ye son 11.5 yılda gelen yabancı yatırımın sadece yüzde 26’sı doğrudan yabancı sermaye olarak  giriş yapmış görünüyor. Bunun beşte birinin gayrimenkul alımı için yapıldığını hatırlatalım. Ağırlıklı kısmının da yeni yatırımdan çok satın almalar biçiminde olduğunu belirtelim. Özelleştirmeden satın almalar, yerli bankaları , firmaları satın almalar vb…

Görüldüğü gibi, yabancıların doğrudan girişleri dörtte birden de azdır ve yeni yatırımdan ziyade varlıkları  satınalma, yabancılaştırmadır. Geri kalanı bundan da beterdir. Borç yaratan yabancı sermaye girişidir. Yabancı, Türkiye’yi, Zeybekçi’nin ifadesindeki güven duyulan limandan çok, vurup kaçılacak ülke olarak görmektedir. Bunun sonucudur ki,  kısa vadeli sermayenin , sıcak paranın tutarı, 140 milyar doları bularak doğrudan yabancı yatırımları 20 milyar dolar geride bırakmış durumda.

Daha belirgin olan ise kredi biçimindeki yabancı para girişi. Bu yolla gelen yabancı kaynak 11,5 yıl toplamının yüzde 44’ünü buluyor. Bunun sonucudur ki birikmiş dış borç stoku 388 milyar doları aşmış durumda. Üstelik bunun 168 milyar dolarının 12 ay içinde çevrilmesi gerek.

Kıskaca alan , kırılganlaştıran, yoksullaştıran bir yabancı sermaye serüvenidir yaşanmış olan.

Written by Mustafa Sönmez