Barış olacaksa 70 karakol niye?
Başından beri, “Olmayacak duaya amin demektir AKP rejimi ile barış” dedik. Ama, barış masasına…
Birkaç gündür 17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet soruşturmalarıyla ilgili olarak Rıza Sarraf olayı yeniden gündeme getirilip, önceden bilinen kurye rolündekilerin ifadeleri gazetelerde yer alınca, makale arşivimi gözden geçirdim. Bu iran’a altın ihracatı katakullisi ile ilgili ilk yazıyı 9 Temmuz 2012’de Cumhuriyet’teki köşemde yazmışım: “İran’a altın ihracatı büyümeyi şişirdi” başlığıyla…
Ardından, kafayı taktım bu mevzuya ve yine 11 Temmuz, 14 Temmuz ve 30 Temmuz 2012’de 3 yazı ile bu işte bir bit yeniği olduğunu yazmışım.
Eleştirilerim, iran’a enerji ithalatının karşılığının külçe altınla yapılmasının ihracatı şişirdiği, buradan hareketle cari açığı düşük gösterdiği, hatta net ihracatı yüksek göstererek büyümeyi şişirdiği yönündeydi. Yani, o günlerde, bu “İran alacağının tahsilatı”nın yapılış biçimi, bunun aktörleri ve aldıkları avantalar, dağıtılan rüşvetler ile ilgili ipuçları ortaya çıkmadığı için, benim gibi Radikal’den Fatih Özatay, Uğur Gürses, Dünya’dan Alaattin Aktaş da bu “tuhaf altın ihracatı”na hep makro dengeleri makyajlayıcı etkisi yönünden yaklaşmıştı.
Tezgâh…
Bu meseleyi, daha sonra yargı ve emniyetteki kadroları ile AKP’nin defterini dürmede kullanacak FG Cemaati’nin , o sırada küçük bir sinyal çaktığını yine yazılarımdan birinde yaptığım alıntıdan fark ettim. 11 Temmuz 2012 tarihli Cemaat gazetesi Zaman şöyle yazmış; ” iran’a yılın ilk beş ayında yapılan 3 milyar dolarlık altın ihracatının şifresi çözüldü. Ekonomi yönetimi bu ihracatı kimlerin gerçekleştirdiğini araştırdı. Edinilen bilgilere göre, perde arkasından Türkiye’de yaşayan zengin iranlılar çıktı. İnşaat, demir-çelik gibi farklı sektörlerde iş yapan iranlılar altını kendi ülkelerinin merkez bankasına gönderiyor. Fark edilmemek amacıyla piyasadan farklı isimler üzerinden toplanan altınlar iran’da yine üçüncü kişilere iletiliyor.” O sıralar AKP-Cemaat çatışması yükseliyordu. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Oslo görüşmeleri ile ilgili ifadeye çağıran Cemaat yargısına RTE; “Gitme” demiş ve ucu Tayyip’e uzanacak operasyonun önü kesilmişti.
Ne zaman? 7 Şubat 2012…Cemaat operasyonu akim kaldı ama çalışmalar öteki alanda başlatılmış anlaşılan…
Dinlemeler, Zarrab ya da Sarraf takibi ve tezgahın deşifre edilmesi…
Babacan’a soru…
9-11 Temmuz 2012 yazılarımı dönemin İstanbul CHP milletvekili Umut Oran, bir önerge ile 13 Temmuz 2012’de Halk Bankası’ndan sorumlu Ali Babacan’a şöyle yöneltti; ” Mustafa Sönmez, altın ihracatında hiç esamesi okunmayan hatta 2007, 2008, 2009 yıllarında sıfır payı olan İran’ın, birdenbire altın ihracatında yüzde 76 pay sahibi olduğunu bildirdi. (…).
iran’dan alınan petrol ve doğalgazın parasının Halk Bankası’nda tutulduğu, bu paranın altına dönüştürülerek, bazen zırhlı araçla sınırda iran Merkez Bankası yetkililerine teslim edildiği, bazen de uçak kargosuyla iran’a gönderildiği doğru mudur? Bu gerçek dışı altın ihracatının TÜİK’in hesapladığı büyüme rakamlarına etkisi yok mudur?” Babacan, ancak 4 ay sonra 22 Kasım 2012’de bu konuya şöyle açıklık getirdi; “Türkiye olarak iran’dan aldığımız gazın parasını biz TL olarak iran’ın Türkiye’deki hesabına yatırıyoruz. Fakat iran’ın o parayı dolar olarak kendi ülkesine götürmesi mümkün değil, uluslararası kısıtlamalar, ABD’nin yaptırımları sebebiyle. Dolayısıyla İran, bunu döviz olarak kendi ülkesine götüremeyince, o TL’yi kendi hesabından çekiyor, altın alıyor piyasadan.
Altını kendi ülkesine götürüyor. Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum, ama işin özü bu.”
Eksik halka: 1
Babacan’ın “Nasıl götürüyor, bilmiyorum” diyerek, kendisini tereyağından kıl çeker gibi bu tezgahtan çekmesi, Cemaat’in Babacan’ı hiç ısırmaması, eksik halkaların en önemlilerinden biridir.
iran hükümetinin, Halkbank’ta biriken milyarlarca TL’sini vekaleten devralan ve piyasadan külçe altın toplayıp sonra bunu uçaklarla, kuryelerle (ihracat gibi) transfer etmesinde, bazı kolaylıklara ihtiyacı vardı Rıza Sarrafın.
Bu kolaylaştırmanın karşılığı olarak, belli ki aracı banka Halk Bankası’nın Genel Müdürü, Ali Babacan’a bağlı Süleyman Aslan, ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve mahdumu, vatandaşlık, oturma , iş yapma izni vs. meselelerinde kolaylaştırıcı rolleriyle içişleri Bakanı Muammer Güler ve mahdumları, AB’den sorumlu Bakan Egemen Bağış’ın bu İran alacağının altın ihracatı olarak transferindeki kolaylaştırıcı hizmetleri karşılığı büyük hediyelerle taltif edildiler… Evlerden çıkarılan deste deste paralar hep bu tezgâhın kanıtı olarak takdim edildi.
Artık anlaşılıyor ki, Sarraf ve iran’da tutuklu ortağı Babek, sadece Türkiye’deki ithal enerjinin karşılığını değil, başka bazı kara paraları da aklamada Türkiye’yi üs olarak kullanmışlar ve bu süreçte Halkbank’ın kilit bir rolü var.
Halkbank Genel Müdürü’nün evindeki ayakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar çıktı. Peki Halkbank kime bağlı? Ali Babacan’a, Şimdiye kadar Halkbank ile ilgili Babacan’a doğru dürüst yöneltilmiş bir soru önergesi var mı? Yok…
Eksik halka 2
Hem Türkiye’den alacağın külçe altın olarak transferinde, hem de başka kargo uçaklarla Gana’dan Türkiye’ye altın transferi ve buradan bir başka üs olarak kullanılan BAE’ne geçişindeki sorumlulukları nedeniyle Gümrük ve Tekel Bakanı Yazıcı, hiç soruşturmalarda yer almadı. Babacan gibi, Yazıcı’ya da dokunduran olmadı. Acaba neden?
Sarraf-altın tezgâhı, Ak faşizmin kapanması mümkün olmayan yaralarından biri, Bir diğeri imar hukuksuzlukları, rant cephesinde Erdoğan Bayraktar-TOKİ-mega projeler sahasında.
Bilenen şu: iki büyük tezgâha, kimse, hiçbir şekilde RTE’nin bilgisi dışında dalamazdı. Niye vaktinde Yüce Divan’a gitmedi ipliği pazara çıkanlar, niye soruşturmalar örtbas edildi, kim tarafından? Cemaat darbesidir diye, RTE tarafından… Ne yapılsa boş.
Bu- he-sap- ve-ri-le-cek…