Anxious Turkish investors eyeing opportunities abroad (Al-Monitor, February 16,2018)
ARTICLE SUMMARY Mounting political tensions, uncertainties and declining rule of law in Turkey are pushing…
15 Temmuz kum fırtınasının üstünden 1 ay geçti. Her kum fırtınası sonrası olduğu gibi, Türkiye’nin de topoğrafyasında bir şeyler değişti ve yeni kum tepeleri oluştu. Mesela, FG Cemaati isimli kum tepesi şimdilik yerle bir oldu gibi. Ama bakiyesi bile hala korku saçıyor. Daha önemlisi “FETÖ” belasından sıyrılmış görünen AKP rejiminin durumu. Darbe girişimi ile ciddi bir travma yaşayan Akfaşizm, yeni darbe ihtimallerine canlı kalkan olarak kullanmak üzere kitlelerini sokaklara dökerken kendini daha güçlenmiş gibi hissetti önce. O kadar ki, RTE, Gezi parkına kışla teranesini yeniden dile getirme cüretini buldu. Ama, bir-iki gün içinde kazın ayağının öyle olmadığı fark edildi.
Darbe “barışı”
Darbe girişimi, dünyadan-başta ABD olmak üzere- büyük tepki görmemiş, kimse taziye ziyaretinde bulunmamıştı. AKP rejiminin, “değerli yalnızlık”ı, bir anda büyük bir boşluğa düşüş duygusuna dönüşmüştü. O andan itibaren, darbe sonrasının AKP’si, yanındaki MHP’ye, CHP’nin eşlik etmesi için pozisyon değiştirdi.
CHP’yi, lideri K.Kılıçdaroğlu’nu, kaçak saray’a çekmeyi başaran RTE, bu kez, Taksim alanını CHP mitingi için açarken, “laiklikten”, “Atatürkçülükten” dem vurup adeta bir “milli cephe” oluşturma seferberliğine girişti. CHP’yi araya almaktan oluşan bu “millicilik”, bekleneceği gibi, başından itibaren HDP’yi dışlıyor ve bunda kararlılık gösteriyor.
Dışarıda ise can havliyle Rusya ve İran ile “dostluk diplomasisi” için adımlar atıldı ve sürdürülecek. Yanı sıra, darbenin arkasında ABD iradesi sesli olarak ifade edilirken F.Gülen’in iadesi için ABD’ye baskı yapılıyor, ABD’nin başka hamlesi varsa gard alınmaya çalışılıyor; zaman zaman da Batı’ya karşı Avrasya eksenine geçme blöfleri acemice saçılıyor.
Yeniden darbe!…
Rejimin iliştirilmiş yazarlarından Abdulkadir Selvi, , AKP’nin paranoyası, belki de bilinçi olarak canlı tuttuğu yeni darbe senaryolarından, 3 tanesini şöyle ifade etti Hürriyet’teki 15 Ağustos tarihli köşesinde;
“1- FETÖ’nün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik fedai eylemi ya da Mısır’da Enver Sedat, Hindistan’da İndira Gandi türü suikast girişimi.
2- 15 Temmuz TSK’da emir-komuta zincirine karşı FETÖ cuntasının bir darbe girişimiydi. Darbe gecesi Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları derdest edildi. Bu darbeye iştirak ettiği gerekçesiyle TSK’daki generallerin yüzde 44’ü tasfiye edildi. FETÖ’cüler tasfiye edildikten sonra bu kez NATO’cu generallerin oluşturduğu darbe tehdidi üzerinde duruluyor.
3- TSK’da deşifre olmayan FETÖ’cülerin başlatacağı yeni bir kalkışma sonucunda Türkiye’nin iç kargaşaya sürüklenerek dış güçlerin müdahalesinin sağlanması.
Rejim, bütün bu darbe sonrası, “Devir 15 Temmuz öncesi devir değil” sahte söylemine rağmen, alttan alta bildiğini okumaya, yeni darbe risklerini de gerekçe göstererek ağlarını örmeye devam ediyor yine de. 3 aylık OHAL ikliminin sağladığı otoriterlikle, muhalif kamu emekçilerine kıyım uygulanıyor, emek,çevre,kamu mülkiyeti düşmanı icraatlar hızlandırıylıyor, sadece darbecilere, FETÖ’cülere değil, demokratik muhalefet ögelerine karşı da OHAL, tepe tepe kullanılıyor. Özellikle de Kürt siyasetine karşı…
Türkiye’nin 6 milyon oy almış 3. parti gerçeği göz ardı edilerek HDP’yi dışlayıcı politika sürdürülürken parti binaları sabaha karşı yapılan aramalarla dağıtılıyor, taciz sürüyor, milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılmasının fiiliyata geçirilmesi yönünde RTE’nin işaret fişeği çakmasıyla , davalar başlatılıyor, Kürt illerindeki belediyelere kayyım atanması için mevzuat değişiklikleri tamamlanıyor.
Özet olarak, AKP, darbe travmasını aşmak için, bir yandan CHP’yi yanına çekerek güç tahkimatı yapıyor, bir yandan da özellikle Cemaat sonrası en büyük düşman olarak gördüğü Kürt siyasetine yeni bir atak başlatmak üzere yığınak yapmaya devam ediyor.
Suriye…
Yeni değil; darbe girişimi öncesi de rejimin iki ana hedefi vardı; Cemaat ve Kürt siyaseti. Cemaat için son darbe YAŞ’ta atılacaktı, darbeciler can havliyle direnme şanslarını denediler ama yenildiler; Cemaat ciddi yara aldı. Şimdi öteki hedefe yönelme zamanı Akfaşizm için…
Büyük kum fırtınasına rağmen Kürt siyasetine karşı, Ak faşizmin 7 Haziran’dan beri izlediği karşı duruş değiştirilmedi; HDP dışlandı. Özellikle CHP’nin HDP’den uzaklaşması için , 7 Haziran sonrası güçlendirilen TSK ittifakı da devreye sokuldu ve TSK’dan gelen telkinlerle CHP, hem dokunulmazlıkların kaldırılması hem de darbe sonrası HDP’ye dönük baskılar konusunda nötrleştirildi.
Rejim, hedefe sadece Türkiyeli Kürtleri koymuyor ;daha önemli gördüğü, Suriye’de yükselen Kürt siyaseti… ABD ittifakı ile hızla yükselen PYD, yeni Suriye’de ele geçireceği özerklik pozisyonuyla Türkiye’nin geleneksel Kürt paranoyasını azdırıyor. Özellikle TSK bu noktaya odaklı. Çünkü , biliniyor ki, Suriye Kürt siyaseti PYD, PKK’nın türevi ve orada ele geçirilen her mevzi, Türkiye’de Kürt siyasetini güçlendirecek. Bu nedenle, “hedef düşman” bölgesel görünüyor ve önlemler de “bölgesel” düşünülüyor. RTE’nin Rusya ziyaretinin ana amacı buydu.
Rusya ile dans…
Rusya uçağını düşürme gafletinin bedelini bir dizi ekonomik ve diplomatik fatura ile ödeyen rejim, büyük yalnızlık önüne düştüğünde özür dilemeyi akıl etti ve devamında Rusya’ya “Suriye’nin toprak bütünlüğü” konusunda birlikte davranmayı önerdi. Putin, bu isteği sadece dinledi. Ama, hiç güven vermeyen muhatabı karşısında “bekle-gör”ü tercih etmiş durumda. Ruslar için aslolan Suriye’nin ayakta kalması, hatta Esad’ın yeni Suriye’yi kurması. Burada Kürtlerin özerklik talebi, kendisi Federasyon olan Rusya için çok anlaşılmaz bir istek değil.
Rejim aynı “önlemi”, “Kürt sorunu” olan İran’dan da istiyor.
Ama bir de şu gerçek var; PYD’nin arkasında ABD var. ABD, IŞİD’e karşı birlikte savaştığı PYD’yi , onun özerklik talebini niye yok saysın? Irak’ta Barzani’ye tanınanlar, Suriye’de PYD’den niye esirgensin? İşte burada Kürt siyasetine karşı “savaşçı” yöntem tercihinin patinaj yapmak durumunda kaldığını gözlemliyoruz. Suriye’de yükselen Kürt siyaseti, aslında Türkiye’yi umarsız savaş dilinde boşa düşürüyor. Ama, özellikle TSK kültüründe Kürtlerle müzakere , barış dili yok. AKP ise müzakere yöntemini, ancak Kürtleri istismar etmek için oyalama amaçlı kullandı, gerçekte, uzlaşma, demokratikleşme, ajandasında zinhar yok. Savaş ise ona hem kasım’15 seçimlerini kazandırdı hem de MHP’nin likiditasyonunu. Şimdi ise aynı savaş diliyle CHP’yi dinamitleme imkanı var.
Böyle bakınca, ister istemez, yakın dönemin en önemli gündem maddesini rejimin Kürtlere dönük savaşı alıyor. Kum fırtınasının yarattığı çatlaklar, tahkimatlar, özellikle TSK’nın içi onarıldıktan sonra, hele ki CHP’nin rızası tam manasıyla alındıktan sonra, bu hedefe iyice odaklanılacak. Bu, çok açık.
Ve CHP
15 Temmuz kum fırtınasının ardından CHP kum tepesinde ne değişti? Pek bir şey değişmedi gibi. CHP, 15 temmuz öncesi, daha milletvekillerinin dokunulmazlığı ile ilgili testte çaktı. Üst yönetim ve 30 kadar CHP MV, dokunulmazlığın kaldırılmasına omuz vererek AKP rejimine ve ittifakı TSK’ya onay vermişti. Darbe sonrası, AKP’nin ihtiyacı olan cephe genişletme ihtiyacına CHP Başkanı , o güne kadar yerden yere vurduğu Kaçaksaray’a yapılan daveti kabul ederek hem kendisini hem partisini güç duruma soktu. Bunun bir fedakarlık olduğu öne sürülerek anlayış istendi ve karşılığında Taksim’de mitinge izin verilmesi kazanım olarak gösterildi. Ama bu defa başka bir tutarsızlık sergilendi: 7 Ağustos Yenikapı şovuna önce, gitmem, diyen Kılıçdaroğlu, sonra gitti ve o büyük fotoğrafta kullanılmış bir figür sıfatından kurtulamadı.
CHP, bu büyük kum fırtınasında aslında “kilit parti” durumuna geldiğini okuyabilmiş değil. Rejimin kendisine mutlak ihtiyaç duyduğu bir anda sadece Atatürk posterleri, laiklik söylemleri gibi bazı sembollere kanıp rejim ile “uzlaşma”ya adeta atladı. Kum fırtınasının kopuşunda AKP’nin vebalini kitlelere yeterince anlatamadı. Mitingleri yaygınlaştıramadı. Yargıyı AKP’lilerden hesap sormaya çağıramadı, “Allah bizi affetsin” diyen başta RTE olmak üzere Cemaat işbirlikçilerinin itiraflarını, birer suç duyurusuna dönüştüremedi. Demokratikleşme taleplerini yükseltemedi, en önemlisi demokratça bir tavır göstermeyi beceremedi, meşru zeminlerde, meşru bir parti olan HDP’yi etkin bir biçimde savunamadı. Onların dışlandığı yerde biz de yokuz, diyemedi.
Kilit yine CHP
Önümüzdeki zaman diliminde CHP, yine kilit parti durumunda. Rejim, hem Cemaat tasfiyesi sonrası devleti restorasyonda , hem de ajandasındaki Kürt saldırısında CHP’nin rızasına muhtaç. CHP, devletin restorasyonunda edilgin bırakıldığı taktirde, rejim eksik tuğlalarını OHAL i uzatarak örmeye devam edecek; Kürt siyasetine saldırıda CHP suskun kaldığı taktirde ise, Başkanlık yol haritasında CHP, rejimin yol temizliğinin taşeronu olacak. Suskunluğu, edilgenliği bile, Ak faşizme yeterli.
Dolayısıyla, önümüzdeki zaman diliminde CHP’ye çok önemli sorumluluklar düşüyor. Kürt sorununda savaşçı dil yerine barışın, müzakerenin yanında olmak, bunun için gayret gösteren HDP ile birlikte saf tutmak, hiç olmazsa yalnız bırakmamak, CHP’nin kendi geleceğini kurtarması açısından da çok önemli. Çünkü, HDP ve Kürt siyasetinin tasfiyesi ile, bir erken seçimde Başkanlığın gerektirdiği çoğunluğu elde edecek olan Kaçaksaray, bu hedefe yaklaştığı anda CHP’ye hiçbir ihtiyacı kalmayacak, CHP de lime lime olacaktır.
Umarım bu tehlikenin farkında olan birileri vardır CHP’de…