Milliyet Operasyonu ve AKP’de Fiyaskolar…
Beşiktaş’ımızı mali çöküşe sürükleyen tüpçü Demirören, kapağı Futbol Federasyonu başkanlık koltuğuna atmasının ardından Aydın…
Darbe filan dinlemeyip Meclis, daha doğrusu rejim, hızlı bir yasama faaliyeti içinde. Torba yasaları birbirini izlerken çuvala her şey dolduruluyor ve hayati önemde, birbirinden kopukmuş gibi görünen ama bir araya geldiğinde önemli bir zinciri oluşturan halkalar torbalara doluşturuluyor. Bu halkalar uç uca eklendiğinde içinden nur gibi “Kaçaksaray için yeni bir Hazine” teşekkülü çıkıyor. Varlık Fonu ve şirketinden söz ediyorum…
Sıkıntı malum: Türkiye iç tasarruflarıyla(vergi yükü ve gönüllü birikimler)ile ihtiyacı olan kaynağı yaratamıyor ve yıllık yüzde 4-5 büyüme için dışarıdan kaynak gelmesi gerekiyor. AKP rejiminde yılda ortalama 40 milyar doları buldu bu dış kaynak girişi. Ama sürdürülebilir değil. Bu dış kaynağa bağımlılık, zaman zaman büyük sancılara neden oluyor. Dış kaynak ağırlıkla borç yaratan özellikte. Rejim, şimdiden 420 milyar dolarlık dış borç stoku olan bir borçlanma kamburuna sahip. Üçte ikisi özel sektör borcu ve üçte birinden fazlası da kısa vadeli. Bu, ağır bir yük.
Saray Hazinesi
Malum; 2011 sonrası başlatılmış ve rejimin alameti farikası sayılan çevre ve tarih, kültür düşmanı “mega projeler” var yatırım halinde. İstanbul’un kuzeyini katleden 3. Köprü, 3. Havalimanı, raftaki Kanal İstanbul, yap-işlet-devret modeliyle yerli-yabancı sermayeye ihale edilmiş sağlık kampüsleri, otoyollar, nükleer santraller vb…
Rejim, “inşaat odaklı” peydahladığı yandaş sermayesini daha da palazlandırmak için elde avuçta kalan kamu kaynaklarını, sinekten yağ çıkarırcasına semirme azminde. İnşaatın en önemli girdisi olan arsa temini, özellikle İstanbul arsasından kamuda hala bolca var. Bunları satılır hale getirip yandaş taahhüt sektörüne aktarma ihtiyacı var. Dahası, merkezi bütçe, şöyle ya da böyle TBMM ve Sayıştay denetiminde, oysa, Başkanlık sıtması dinmeyen Kaçaksaray için rahatça kullanacağı bir fona ihtiyaç var. Onun iki dudağının arasından çıkanı emir telakki eden bir şirket-fon…İşte bunun yolu torba yasaya serpiştirilen halkalarla bulundu. “Türkiye Varlık Yönetim Şirketi A.Ş.” ve onun kuracağı fon, güya Başbakanlığa bağlı, bir devlet şirketi olacak. Fakat garip olan, bu devlet şirketi, kamu kaynaklarını kullanarak kurulduğu halde ne TBMM ne de Sayıştay denetiminde olacak, güya SPK denetleyecek.
Kaynaklar
Öngörülen “havuz”da hükümete göre 200 milyar dolar toplanacak.Bu, merkezi bütçenin gelirlerinin üstünde bir kaynak demek!…Peki nereden gelecek kaynaklar? Bir, mevcut kamusal kaynaklar var;onlar, Varlık fonu için kullanılacak, bir de yeni satışlar ve biriktirmelerle “yeni kaynaklar” akıtılacak fona ve üçüncü olarak fon, tıpkı hazine gibi içeriden ve dışarıdan borçlanacak.
Mevcut kaynakların en büyüğü “İşsizlik Fonu”. Bu fonun varlıkları 100 milyar TL’yi bulmuştur ve zaman zaman merkezi bütçe tarafından amaç dışı tırtıklanmaktadır. Silah sanayini geliştirmek için kurulan Savunma Sanayi Fonu ile özelleştirmelerden kalan paranın toplandığı Özelleştirme Fonu, öteki mevcut kaynaklar. Ağırlıkla Kaçaksaray’ın fiili yönetiminde olacak Varlık Fonu, işte bu mevcut kaynakları kullanmanın peşinde.
Bunun yanı sıra yeni kaynaklar da hedefleniyor. 45 yaşın altındaki çalışanlardan her ay kesilecek BES primlerinin oluşturacağı kaynak bunun başlıcası. Bunun yanı sıra, Karayolları, DSİ, TRT gibi özel bütçeli kuruluşların, kimi KİT’lerin ellerindeki arsa ve binalardan oluşan varlıklarının Özelleştirme İdaresi eliyle satılmasına ilişkin bir yasa da tezgahlandı. Bu yolla yapılacak satışların Özelleştirme Fonu’na, oradan Varlık Fonu’na akıtılması gündemde.
Kaçaksaray’ın fiili yürütücüsü olacağı Varlık Fonu, tıpkı Hazine gibi, içeriden ve dışarıdan da borçlanmaya çıkacak. Böylece mevcutlar, yeni akıtılacak kaynakların yanında yeni borçlanmalarla Varlık Fonu’nda 200 milyar $ dolayında kaynak birikmesi hedefleniyor. Meclis, Sayıştay denetimi olmayan, tıpkı bir özel şirket fonu gibi kullanılacak bir hazine aslında.
Nereye?
Bu kaynakların nerede kullanılacağına gelince…Malum, “çılgın projeler” baş ağrıtıyor. Yıllık yüzde 5 büyüme varsayımıyla yapılmış fizibiliteler, kolay bulunur hesabıyla umulan dış kaynaklar hep hayal kırıklığı yaratırken, yerli-yabancı şirketlere verilen devlet garantileri, tazminat vaatleri nereden karşılanacak? Merkezi bütçeden karşılanmaya kalkılsa , o vitrinde parlatılan sıfır açıklı bütçenin bütün pulları dökülür ve dış yatırımcılar ürkütülür. Kaçaksaray hazinesi batağa girmiş katil projeleri, 3. havalimanını, tasarlanan Kanal İstanbul’u, 3. köprü enkazını toparlamak için kullanılacak öncelikle.
Başka? Heves edilen silah endüstrisini geliştirme işleri var. Orada kim bilir kimlere ne paralar kullandırılacak. “Gizli görev giderleri” adı altında merkezi bütçeden kullanılan kaynakların akibeti bilinmezken bir de SADAT türü örgütleri bünyesine katan Kaçaksaray’ın toplanan bu kaynaklarla neler yaptığı, ne tür “servisler” satın aldığı sorusunun çengeli hep kafalarda asılı duracak.
Hiçbir kamu denetimi olmadığına göre, Fon’un dünyada emsalleri bolca görülen türden yolsuzluğa, usulsüzlüğe bulaşması kaçınılmaz.Bu konuda Malezya Fonu’nun çarpıcı öyküsünü Hayri Kozanoğlu 16 Ağustos tarihli BirGün’de yazdı, ibretle okunmalıdır.
Önlenmeli
Yatırımların teşviki, mega projelerin finansmanı, büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması vb. ulvi nedenler sıralanarak geçirilmek istenen bu tezgahın, Başkanlık kurgusunun bir parçası olduğundan kimse kuşku duymasın. Kamu kaynakları kullanılarak, tek adamın fiili tasarrufuna bırakılacak bir özel hazine tezgahına izin verilmemeli, özellikle Anayasa ihlali içeren yanı öne çıkarılarak önü alınmalıdır.