ABD Merkez Bankası Fed’in Açık Piyasa İşlemleri Komitesi (FOMC), 20 Eylül toplantısının ardından, bütün dünyanın beklediği değerlendirmeleri, alınan kararları ve üyelerin tahminlerini açıkladı.

Fed ilk kez haziran ayında global krizde olağandışı genişlettiği tahvillerden vadesi gelenlerin bir kısmını yeniden yerine koymayarak bilanço küçülteceğini, bunun kestirilebilir biçimde olacağını açıklamıştı.
Fed, 20 Eylül’deki toplantıda ekim ayından itibaren bunu yapmaya başlayacağını, ilk üç ayda aylık 10’ar milyar dolar azaltımla başlayacağını ilan etti. Hedef, üçer aylık kademelerle azaltımı bir yılda 50 milyar dolara ulaştırmak. Böyle yürütülürse ekim 2018’e gelindiğinde Fed bir yılda 350 milyar dolar, ekim 2019’a gelindiğinde ise iki yılda toplam 950 milyar dolar çekmiş olacak. Bugünkü 4,5 trilyon dolarlık bilançonun yaklaşık yüzde 20’sini, iki yılda azaltacak. Fed faizde ise önümüzdeki bir yılda dört defada kabaca 1 puanlık bir artışı amaçlıyor.

Bir yandan bu yıl için bir kez daha faiz artırımı konusunun üyelerin büyük çoğunluğunca öngörülmesi bir yandan da bilanço küçültme operasyonuna gelecek ay başlanacağının açıklanması piyasaların beklentisinin biraz ötesine geçince piyasalarda dalgalanma yaşandı. Türkiye gibi yükselen çevre ülkeler için Fed’in kararı tatlı bir haber değil. Çünkü hem son 10 yılda piyasalarına giren dolarların bir kısmı çekilecek hem de faiz artacak.

Türkiye kırılgan beşlinin en kırılganı olduğu için TL, bu kararın ardından ilk elde en fazla değer yitiren para oldu ve dolar fiyatı 3,50 bandının önce üstüne çıktı, izleyen gün biraz altına inse de eğilim yukarı yönlü.

Dünya artık Fed’in bir yandan faiz artırımı yapacağı bir yandan da bilanço küçültme operasyonunu aylık miktarları artırarak sürdüreceği bir döneme mi girdi? Bu soruyu sordurtan ve tereddüde yol açan ise Başkan Donald Trump’ın başarısız performansı. Fed’in ihtiyatlı yol alışında Trump faktörü etkili ve kimi analistlere göre öyle olmaya da devam edecek.

Trump muğlaklığına rağmen Türkiye gibi dış kaynağa, özellikle de sıcak paraya bağımlı ekonomiler için yeni bir dönem başladığı da söylenebilir. Kararların daha etkili hissedileceği altı ay sonrasına kadar Türkiye’nin etkili önlemler alma şansı çok değil. Çünkü biriktirilmiş stresler, kırılganlıklar, yükümlülükler çok büyük.

Fed’in eylül kararları Türkiye’nin büyümesinin ana kaldıraçlarından olan sıcak parayı yakından ilgilendiriyor. Bu kararla birlikte sıcak para 2017 başından beri hızlanan gelişini sürdürecek mi, yoksa yavaşlayacak ve yeni pozisyonlara doğru yelken mi açacak?

Türkiye ekonomisinde sıcak paranın kazandığı önem biliniyor. 2017’nin ilk yarısında gerçekleştiği açıklanan yüzde 5 büyümenin ihtiyacı olan dış kaynak, doğrudan yatırımlar ve uzun vadeli krediler ile değil yüzde 11 gibi fahiş faizle razı edilen sıcak para ile sağlandı. Fed’i kararsız gören ve Trump’ın icraatlarından hayal kırıklığına uğrayan portföyler, global fonlar, faizlerin de cazibesiyle 2017 başında Türkiye’ye de yöneldiler ve sıcak para girişi ana finansman kaynağı oldu.

Türkiye cari açığını ilk yedi ayda ağırlıklı olarak portföy yatırımı yoluyla yani sıcak para ile finanse etti. Ocak-temmuz döneminde 26 milyar dolarlık cari açığa karşılık dışarıdan 24,7 milyar dolar geldi. 2016’da ilk yedi ayda 9.8 milyar dolar olan portföy yatırımları, yani sıcak para, bu yılın ilk yedi ayında 18 milyar dolara yükseldi.

Fed’in eylül kararları, yeni bir iklim değişikliğine aday görünürken Türkiye’nin önündeki borç ödeme takvimi nasıl? Merkez Bankası’nın yayımladığı temmuz 2017’ye ait kısa vadeli borç istatistikleri 12 ay ve daha kısa sürede döndürülmesi gereken dış borç stokunun 170,5 milyar dolar olduğunu ortaya koyuyor.

Özel sektör firmalarının stok döviz yükümlülükleri de bu bahiste önem kazanıyor. Yine Merkez Bankası verilerine göre finansal sektör dışında kalan, yani reel sektör şirketlerinin döviz yükümlülükleri 2017’nin altıncı ayında 315,3 milyar dolar olarak belirlendi. Bu firmaların döviz varlıklarının yaklaşık 110 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu durumda çoğu sanayi, hizmet ve inşaat şirketi olan bu firmaların net yükümlülüklerinin 205,5 milyar doları bulduğu anlaşılıyor. Özel firmaların, yeniden tırmanacak dolar fiyatı karşısında kur zararlarının artarak firma karlılıklarını düşürmesi ve önemli kırılmalar yaratması söz konusu olabilir.

Türkiye’nin dış dünyaya karşı varlık ve yükümlülüklerini dolayısıyla net açığını gösteren “uluslararası yatırım pozisyonu”, dış ekonomik güç dengesinin “büyük fotoğrafı” olarak adlandırılır. Bu fotoğrafın son hali de AKP iktidarının ülkeyi oldukça kritik bir noktaya getirdiğini sergilemektedir. Türkiye’nin net yatırım pozisyonu, yani net döviz açığı 2017 ikinci çeyreğinde 430 milyar dolara yaklaştı ve yine açık, 12 aylık milli gelirin yüzde 51,8’i büyüklüğe ulaştı. Net açık 2017 temmuz ayında ise 450 milyar dolara yaklaştı. Bu, 2016 sonundaki açığın yüzde 24 üstünde bir açıktır. Bu boyutlara ulaşmış bir açık, özellikle dış finansörler gözünde alarm vericidir.

Özetle, Fed’in yeni bir sayfa başlattığı eylül 2017 sonrasına Türkiye’nin 12 ay içinde çevirmek durumunda olduğu dış borç stoku 170,5 milyar doları bulurken, finanse edilmesi gereken yıllık cari açığın tahmini 35 milyar dolarda kalması halinde bile sağlanması gereken dış finansman 205,5 milyar doları buluyor.

Döviz yükü 205,5 milyar doları bulan özel sektör de güçlenecek dolar karşısında önemli kur zararlarına uğrama riski altında.

Döviz açığının büyük fotoğrafı, net döviz pozisyonu ise temmuz ayı sonunda ulaşılan net açığın 450 milyar dolara, milli gelirin yüzde 52’sine yaklaştığını gösteriyor. Dış yatırımcıların dikkatle izledikleri göstergelerden biri bu ve alarm verici, uyarıcı.

Bunlar, Türkiye ekonomisinin AKP rejimi eliyle sürüklendiği kritik eşiği gösteren tablolar.

AKP, 2016’nın ikinci yarısında geçirdiği sarsıntıyı dış konjonktürün değişmesi, sıcak para kaldıracı ve içeride bol kepçe kredi genişlemesi ile aşar gibi göründü. Ancak bu arada bütçe açıklarını 21 milyar TL’ye çıkaran bir kambur da yaratıldı. Önümüzdeki zaman diliminde AKP, bütçe açığının yanında cari açıkla, yeniden yükselebilecek dolar kurunun yaratacağı sorunlarla boğuşmak durumunda kalırken elinde çok az araç ve manevra alanı kalmış durumda.

Written by Mustafa Sönmez