Uzun yıllardır bütçe dengesine ya da “mali disipline” özen göstererek özellikle dış yatırımcılara Türkiye vitrinini parlak gösteren AKP rejiminin bütçe vitrini iki yıldır tozlandı, camı çizildi. Milli gelirin ancak yüzde 1’i tutarında açık verilirken açık katlandı ve yüzde 2’ye çıktı, önlem alınmaz ise yüzde 3’lere çıkma ihtimali de var. Böylece, müzmin döviz bütçesi ya da ödemeler dengesi açığı, daha sık kullanılan deyimle cari açığı olan Türkiye’nin bir de bütçe açığı ortaya çıktı. Buna “çifte açık” diyorlar ve ikisi birden yükseliyorsa, dış yatırımcılar o ülkede riski yüksek görüp yatırıma pek yanaşmıyorlar.

Oysa Türkiye ekonomisinin çarkları, dış kaynak, özellikle de portföy yatırımı da denen kısa vadeli girişlerle, sıcak para ile dönüyor. Sıcak parayı, 20 Eylül ABD Merkez Bankası Fed’in kararları, Türkiye gibi ülkelerden biraz soğuttu. Tüm yerel paralar gibi Türk lirası da son haftalarda değer kaybetmeye başladı ve ABD dolarının fiyatı, ağustos sonunda 3,40 TL’ye kadar inmişken eylül sonunu 3.55 TL’nin üstünde kapadı.

Öte yandan, 25 Eylül’de Irak Kürt Bölgesi’nde yapılan bağımsızlık referandumunun gerilimi Türkiye’nin bölgesel risklerini biraz daha artırınca, dolar biraz daha yukarı yönlü hale geldi. Bu durum, iç dengelere gerekli ayarları vermeyi gerektirirken bütçe açığı özellikle ihmal edilmiyor.

27 Eylül’de AKP hükümetince açıklanan üç yıllık Orta Vadeli Program, dört yıl üst üste yüzde 5,5’lik büyüme hedefleri ile yabancı yatırımcıya göz alıcı bir vitrin düzmeyi hedeflerken bütçe, daha genel anlamda kamu maliyesi ile ilgili iddialı hedefler koymaktan da geri durmuyordu. Buna göre 2016’da yüzde 1 olan bütçe açığının milli gelire oranı, 2017’yi yüzde 2 ile tamamlayacak. Bu, yüzde 1,7 olan avro alanı ortalamasının üstünde bir oran olmakla beraber yüzde 3’lük Maastricht kriterinin hala altında. Yine de cari açık belası olan Türkiye için ikinci açık riski demek. Bunu yeniden milli gelirin yüzde 1’i dolayına indirmek isteyen AKP rejimi, açığı bir yandan yeni vergiler salarak bir yandan da borçlanma limitini artırarak hamle yapıyor.

Parlamentoya getirilen tasarı ile yeni vergiler salınmak istenirken sınırına gelinen borçlanma limitini bir hayli aşmanın yetkisi de Olağanüstü Hal ikliminde elde edilmek isteniyor. İki önlem de hem parlamentodaki muhalefet hem de vergi mükelleflerince tepki gördü ve homurtular yükseliyor.

Salınacak yeni vergiler torba yasa tasarısı ile gerçekleştirilmek isteniyor. Buna göre otomobillerden şans oyunlarına kadar önemli birçok tüketim ürün ve servisinde vergi artışı öngörülüyor. Bazı ürün ve hizmetlere ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) getiriliyor. Buna göre binek otomobillerden alınan motorlu taşıt vergisi 2018’den itibaren yüzde 40 artırılacak. Şans oyunları vergisi iki kat artışla yüzde 20’ye çıkartılacak. Sigara kâğıdından ÖTV alınacak. Kolalı gazozlardaki yüzde 25 ÖTV enerji içeceklerini de kapsayacak. Finans sektöründe Kurumlar Vergisi oranını yüzde 20’den yüzde 22’ye çıkaracak düzenlemeyi hayata geçireceklerine değinen Maliye Bakanı Naci Ağbal,“Ayrıca kurumların dağıtılmayan kar paylarından yüzde 1 oranında vergi tevkifatının yapılmasını öngörüyoruz. Şirketler, iki yıldan fazla elde tuttuğu gayrimenkulleri elden çıkarırsa yüzde 75 oranında kazanç istisnası var. Bu istisna oranını yüzde 50’ye düşüreceğiz.” diye konuştu.

Vergi salma karşısında toplumun tepkisini nötralize etmenin yolu Maliye Bakanı tarafından “Savunma Sanayii Fonu’nu güçlendirmek” olarak ifade edildi. Jeopolitik riskler ve bu risklerin bütçede doğurduğu harcama ihtiyaçlarını karşılamak için de vergisel düzenlemeler yaptıklarına işaret eden Ağbal, torba kanun taslağında Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerini artırmak üzere, toplanan vergilerden fona daha fazla pay veren düzenlemeleri de getireceklerini söyledi.

AKP Hükümeti’nin maliye hamlesinin ilk ayağını vergiler oluştururken ikinci ayağını ek borçlanma oluşturuyor. 2017 bütçesinde öngörülen bütçe açığı 47,5 milyar TL’ydi ve açık Hazine borçlanmasıyla karşılanacaktı. Bu limiti yüzde 10 daha artırma yetkisi var ve 52,2 milyar TL’ye kadar borçlanma esnetilebiliyor. Ancak bu limitler ağustos sonu itibarıyla aşıldı. Şimdi, hazırlanan ve parlamentoya getirilen 130 maddelik torba kanunda net borç kullanım tutarına 37 milyar TL ekleniyor. Sonuçta, 2017 için öngörülen 47,5 milyar TL bütçe açığı, 89,2 milyar TL’ye genişletiliyor.

Bu ek borçlanma yetkisinin bir torba yasa ile yapılması doğru bulunmuyor. Bunun için ek bütçe yasası yapılması gerektiği belirtiliyor. Bunun yerine torba gibi şeffaflıktan uzak bir yol yordam izlenmesi Meclis’in bütçe hakkına saygısızlık olarak yorumlanıyor.

Vergi ve borçlanma ile sağlanacak kaynaklar, Maliye Bakanı’nın açıkladığı gibi savunma sanayii fonuna mı aktarılacak yoksa başka fonlara da mı?

Torba kanuna eklenen bir başka maddede (Madde 76) “Sermaye şirketlerine ve/veya projelere finansman sağlayan Fonlara” ibaresi var. Bu maddeden Türkiye Varlık Fonu’na(TVF) kaynak aktarımını anlamak da mümkün görünüyor. Bir ticari kuruluş statüsüyle oluşturulan ve tam bir kapalı kutu gibi bir yılı aşkın süredir ne harcadığı, ne yaptığı bilinmeyen TVF’ye Hazine’den kaynak aktarmanın yolu bu torba yasa ile de açılmış bulunuyor.

2016’nın ikinci yarısında inişe geçen Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 1’e yakın daralmış ve kriz sinyalleri vermişti. AKP yönetimi kamu maliyesi araçlarına başvurarak krizi uzaklaştırdı, şubat 2017 sonrası dönen sıcak para rüzgârı ile ekonomi büyümeye geçti. Ama bu sırada vergi indirimleri, vergi ertelemeleri, kredi genişlemeleri ve yaklaşan anayasa referandumu için izlenen popülist politikaların sonucu bütçe açığı milli gelirin yüzde 2’sine kadar çıktı. Yeni vergi salmalar ve ek borçlanma yetkileri bu açığın daha da büyümesine önlem. Ama daha başka açıklar pusuda. Nedir onlar?

Birincisi Kamu Özel Ortaklığı da denilen mega projelere tanınan garantilerin bütçeye getireceği zararlar. Bu zararlar, işletmelerin faaliyet yılları tamamlandığında bütçeden karşılanacak.

İkincisi, 220 milyar TL ye yaklaşan Kredi Garanti Fonu üstünden 344 bin firmaya dağıtılan kredilerin geri dönüşünde oluşabilecek batak ve bunun bütçeden karşılanması ihtimali. KGF’nin eylül ayı raporuna göre 110 bin şirketin, yani kabaca kredi kullanan firmaların üçte birinin kredi skoru B’nin altında. Bütçeyi, böyle olası bir deliği finansmana da hazırlama gereği yeni vergileri ve borçlanmaları gerekli kılıyor.

Fed’in 20 Eylül kararları sonrası sıcak paranın uzaklaşma eğilimleri, olası yangınlara karşı bütçenin su deposunu takviye etmeyi gerektiriyor. Bu da yeni vergi ve borçlanmaları zorunlu kılıyor.

Yeni vergi ve kamu maliyesi yüklerine toplumun nasıl tepki vereceği, bu yükün 2018 ve 2019’da yapılacak seçimlerde oy tercihlerini ne yönde etkileyeceği merak ediliyor elbette.

Written by Mustafa Sönmez