Yılın üçüncü çeyreğinde resesyona giren Türkiye ekonomisinin dördüncü çeyrekle beraber bir krize, depresyona yöneldiği, gelen öncü göstergelerden izlenebiliyor. Aralık ayının ortalarında yayımlanan sanayi üretim endeksi yüzde 6 dolayında gerileme gösterirken perakende satış hacminde yaşanan yüzde 7 küçülme, bir depresyona girildiğinin önemli işaretleri.

Resesyon çeyreğinin tamamlayıcı bir göstergesi ise işsizlik verileri oldu. Eylül ayı işsizlik oranı yüzde 11,4’e çıktı. 2017’nin eylül ayında bu oran yüzde 10,6 idi. Aradan geçen bir yılda işsizler ordusuna 330 bin kişinin eklenerek sayının 3,8 milyona yaklaştığı anlaşılıyor.

Genel işsizliğin yanında genç işsizliğindeki artış da dikkat çekiyor. 2017 eylül ayında yüzde 20 olarak ölçülen genç işsizliği, 2018 eylül ayında yüzde 21.6’ya, genç işsiz sayısı da 1 milyon 167 bine çıktı. Bu, her 100 işsizden neredeyse üçte birinin gençlerden oluşması demek. Kriz şartlarında genelde işsizliğin yüzde 14-15’e kadar çıkabileceği, genç işsizliğinin de yüzde 23-25’leri bulabileceği, tahminler arasında.

Ürpertici olan bu fotoğrafta gerçek genç işsizliğini ayrıca sorgulamak gerekiyor. Çünkü kavramları ve yöntemleri sorgulayınca karşılaşılacak gerçeğin ürpertisinin, bu sayıların ifade ettiğinden daha büyük olduğu görülüyor.

Öncelikle “genç” hangi yaş grubu diye sormalı. Sosyal bilimlerde yapılan analizlerde genç nüfus tabanı 15 yaş olarak alınıyor ama tavan 29 yaşa kadar çıkarılabiliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise 15-24 yaş aralığında bir ortak tanımdan data üretiyor.

15-24 yaş grubundaki nüfus 2018 eylül verilerine göre Türkiye’de 11,7 milyon ve 15 yaş üstü, nüfusun beşte birine yaklaşıyor. Kendi başına ülke için önemli bir potansiyel, varlık olan bu imkânın ne kadar iyi değerlendirildiği, geleceğin sorumluluğunu almaya aday gençlerin ne kadar iyi, doğru hazırlandığı ana tartışma konusu.

15-24 yaş grubu için en ideal olanı, bu yaşlarda eğitimde, okulda olmalarıdır. Ancak eğitime gerekli önemi pek vermeyen, kaynakları sınırlı tutan ülkelerde genç nüfustan eğitimde olanlar, toplam genç nüfusun üçte birinin biraz üstünde olabiliyor, geri kalanlar iş bulabilirse çalışıyorlar, iş arayıp bulamayan ya da hiç iş aramayanlar ise atıl duruyorlar. Bu son kategoriye sosyal politikada “ne eğitimde ne işteki genç nüfus” (NEET) deniyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) eylül ayında 15-24 yaş grubunda genç işsizlik oranının bir yıl önceye göre yüzde 20’den yüzde 21.6’ya çıktığını bildirdi. Bu geneldeki yüzde 11.4’lük işsizlik oranının neredeyse bir katı. Genç işsizlik kadınlarda daha yüksek: Yüzde 27.2. Tarım dışı kadın işsizliği ise yüzde 33.6.

TÜİK 2018 eylülde “ne eğitimde ne işte” olanların, 15 yaş üstü Türkiye nüfusunun beşte birini oluşturan 12 milyona yakın genç nüfusa oranının yüzde 26’dan yüzde 27,4’e çıktığına dikkat çekti. Gerçek genç işsizliğini ne eğitimde ne işteki nüfus veriyor.

TÜİK’e göre dar anlamda “genç işsiz,” 15-24 yaş grubundaki nüfustan iş gücü piyasasına çıkıp son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanarak iş arayıp da bulamayanlar. Burada işin peşine düşmek önemli bir kriter. Dolayısıyla iş arama kanallarına başvurmayanlar işsiz sayılmıyor. Bu tanıma göre iş gücü piyasasına çıkan 5,4 milyon gençten 4,2 milyonu istihdam edilirken, iş bulamayan sayısı 1 milyon 161 bin. Yani piyasaya çıkmış genç iş gücünün yüzde 21.6’sı. Ama bunlar “dar anlamda genç işsizler,” yani işin peşine düşüp iş bulamayanlar. Oysa bir de eğitimde olmadığı halde işin peşine düşmeyen atıl, evde, kahvede zaman öldüren 2 milyon dolayında işsiz kadın-erkek genç nüfus var. Bunlarla birlikte geniş anlamda işsizlerin sayısı 3,2 milyona çıkıyor ve bunlar, toplam 12 milyona yaklaşan genç nüfusun yüzde 27,4’üne çıkmış durumda.

Eğer iş aramadığı için iş gücüne dahil olmayan, dolayısıyla “formel anlamda” işsizler içinde görünmeyen 2 milyon işsiz genç de iş aramaya çıksaydı, iş gücüne dahil olsaydı, iş bulamadığı için formel genç işsizler içinde yer alacak, genç işsizlik oranı da yüzde 21,6 değil, yüzde 43,2 olarak görünecekti! Böylece gerçek genç işsizlik sorununu şöyle ifade edebiliriz: Yaklaşık 12 milyonu bulan genç nüfusun yüzde 27,4’ü, gerçek genç iş gücünün ise yüzde 43’ünü bulan bir genç işsizliği…

Gerçek anlamda genç işsizliği, yani “ne eğitimde ne işteki genç nüfus” (NEET), diğer ülkelerde de büyük sorun elbette. Türkiye benzeri “yükselen” ülkelerde de genç işsizliği yüksek. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, Türkiye’de yüzde 27’yi aşan NEET, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Meksika, Hindistan gibi yükselen ülkelerde de yüzde 25 ile yüzde 30 arasında değişiyor. Bu gruba İtalya’yı da eklemek gerekiyor.

Bu sorunun en az hissedildiği ülkeler ise eğitime büyük önem veren, gençleri okul yaşlarında daha çok eğitimde tutan gelişmiş ülkeler. Japonya, Norveç, Hollanda, İsveç ve Almanya gibi ülkelerde NEET yüzde 3-6 dolayında. İngiltere, ABD, Fransa ve Kanada’da ise bu oran yüzde 10-14 arasında.

Özellikle kriz konjonktürleri genç nüfus açısından daha yıpratıcı. Kriz konjonktürlerinde işten çıkarmalara daha çok gençlerden başlanıyor. İş bekleyen gençler, umutlarını kriz ertesine ertelemek zorunda kalabiliyor.

Eğitim görmüş gençlerin işe erişimleri ayrı bir sorun. AB ülkelerinde gençlerin eğitimi arttıkça işsizlik oranlarının düşmesine rağmen, bu ilişki Türkiye’de tersine işliyor. Türkiye’de örgün eğitim sisteminde edinilen nitelikler, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarıyla tam uyuşmuyor. Eğitimden istihdama geçişi kolaylaştıracak rehberlik, iş bulma ve eşleştirme kurumları ve politikaları da yetersiz.

Prof. Nurhan Yentürk’ün gençlerle ilgili çalışmalarında vurguladığı gibi gerçekte gençliğin eğitimsizlik, yoksulluk, sosyal dışlanma sorunları, kişisel donanım ve motivasyon eksikliği ile açıklanamayacak kadar ileri boyutlarda. Bunlar tek başına işsizlik azaltılarak aşılacak gibi de değil. İş bulabilse bile düşük ücretler, kayıt dışı çalışma, ağır iş koşulları, istihdamın tek başına çözmekte yeterli olamayacağını gösterecek kadar önemli ve yaygın sorunlar.

Sosyal devlet desteği, geleceğin mirasçısı gençler için daha çok kaçınılmaz hale geliyor. Bütçeden gençlere ayrılan kaynaklar mutlaka artırılmalı. Şimdilerde, kurallara çok aldırmadan kamu bankaları için kullanılan İşsizlik Sigortası Fonu’nun birikmiş varlıkları, genç işsizliği ile mücadelede başvurulacak bir kaynak olarak kullanılmalı. Diğer yandan genç istihdamından alınan vergiler düşürülerek, belirli süreler için gençlere istihdam vergisi muafiyetleri sağlanarak da krizde gençlerin daha az hasar görmeleri belli ölçülerde önlenebilir.

 

Written by Mustafa Sönmez