Türkiye 2019 yılına ekonomik krizin ve 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerin giderek yükselen stresiyle girdi. Bu gündem İstanbul’da özellikle hissediliyor. Türkiye milli gelirininyüzde 31’inin üretildiği, iş gücünün yüzde 22’sinin barındığı ekonominin başkenti İstanbul, krizin de merkez üssü aynı zamanda.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) geride kalan 16 yıllık icraatında ekonomik büyümeye inşaat sektörü lokomotiflik yaptı. En çok konut, ofis, gökdelen vb. yatırımlar, bitmek bilmeyen kentsel altyapı yatırımları, kamu-özel ortaklığı ile gerçekleştirilen altyapıya dönük muhtelif “mega proje” yatırımları ağırlıkla İstanbul’da gerçekleştirildi. İstanbul’un kent rantı, özellikle kamusal serveti, bütün bir AKP döneminde özel birikime konu edilirken, İstanbul rantının köpürtülerek katlanması ve özellikle AKP’li iş adamlarına paylaştırılması, önemli bir gerçeklik.

Yerel yönetimdeki iktidarı neredeyse 25 yılı, merkezi hükümetteki iktidarı ise 16 yılı bulan İslamcı siyaset, İstanbul’u, gelişiminin ve giderek bir rejim inşasının ana şantiyesi yaptı. Yaklaşık olarak, merkezi iktidarın ilk 10 yılında sorunsuz giden bu inşaat odaklı mimari, son beş yılda, 2014 ve sonrasında tökezledi, şimdi ise tamamen “ev yapımı” bir krizde en çok İstanbul’da sarsılıyor.

Dış kaynak akışıyla, daha çok da 460 milyar dolara ulaşan dış borçlanmayla yaşanan 15 yıllık büyüme, ağırlıkla iç talebe dönük kullanılan bu dış kaynağın önce azalması, 2018’de ise iyice kesilmesi ile durdu, kriz kaçınılmazlaştı.

Bu kriz, bekleneceği gibi en erken büyümeye öncülük eden inşaatta başladı. İlk istihdam azalışları inşaatta gözlendi. 2015’e kadar olağandışı prim yapan İstanbul konutları, 2015 sonrası hızla değer yitirmeye ve fiyatları, ortalama enflasyonun en az 10 puan altına düşmeye başladı. İstanbul’daki konut stokları, özellikle Saray’a yakın müteahhitlerin keyfini kaçırırken konut stoklarının eritilmesi için TL faizlerinin artırılmaması, hatta bazı teşviklerle alımların özendirilmesi denendi ama çare olmadı. İstanbul’un merkezi iş alanı olan Levent-Maslak aksında ofislerde doluluk oranı hızla düştü, kiralar dibe vurdu. Mantar gibi yayılan AVM’lerin çoğunda mağazalar boş ya da çok düşük cirolarla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Dövizle yapılan kira kontratları TL’ye çevrilmiş olsa da cirolar, kiraları karşılamaya yetmiyor.

Yerli-yabancı konsorsiyumlara yaptırılan “mega projeler” de darboğazda. Kısıtlı orman ve su havzalarını barındıran kuzey İstanbul’a imar hukukunu ihlal ederek kondurulan üçüncü Boğaziçi köprüsü ve yeni havalimanı sorunlarla yüklü. Üçüncü köprü atıl, yeni havalimanıhiçbir programa yetişmedi ve geleceği sorularla dolu. Bu iki “kara deliğe,” İstanbul’un güneyinde eklenen deniz altındaki tünel geçişinin düşük performansı eklendi. Bunlar için sözleşmeyle verilen geçiş, kullanım garantileri şimdiden merkezi bütçeye ağır yüklergetirmiş durumda.

İstanbul’da inşaattan başlayan kriz diğer sektörleri, irili ufaklı tüm firmaları sarmış durumda. Hatta metropolün büyükşehir belediyesi bile ağır bir borç bunalımında.

Aynı zamanda ülke finans sektörünün merkezi olan İstanbul’da bankalar da krizde ve istihdam hızla eriyor. Daralan ekonomi iç ticarete ağır bir darbe vururken pazarlamanın vazgeçilmez halkaları olan ve beyaz yakalı istihdamında önemli yer tutan reklamcılık, medya sektörlerini de derinden sarsıyor, işten çıkarmalar giderek hızlanıyor.

Metropolü ayakta tutmaya çalışan turizm sektörüne ise Orta Doğulu ziyaretçiler damgasını vuruyor. Düşük profilli İstanbul turizmi için “dengeleyen” değil “yoksullaştıran” demek daha doğru. İstanbul’un tarihi ve kültürel varlıkları, otelleri, lokantaları, TL’nin hızlı değer kaybı sonucu çok ucuz fiyatlarla satılır halde.

Sokaktaki İstanbul seçmeninin en çok konuştuğu konuların başında artan hayat pahalılığı ve işsizlik var. 2018 yılı yüzde 20,3’lük tüketici enflasyonu ile kapanırken İstanbul’un tüketici enflasyonu da yüzde 19 ile buna yakın. Tarım dışı işsizlik ya da kent işsizliği, 2018 eylül ayı için yüzde 13,5 ve yükselme eğiliminde. İstanbul’un işsizliği her zaman ortalamadan en az 2 puan yukarıda gerçekleşir. Bu da yüzde 15’i aşan bir kent işsizliği demek.

Bu önemli kriz konjonktürüne denk gelen 31 Mart yerel seçimlerinin sonucunu da ağırlıkla İstanbul’da yerleşik seçmenin belirlemesi bekleniyor. İslamcı siyasetin İstanbul’da son 25 yılda hükümran olması da kriz konjonktürlerinin sunduğu fırsatlarla mümkün oldu denebilir. İstanbul’un ancak Üsküdar, Eyüp gibi ilçelerindeki geleneksel muhafazakârların oylarını alabilen İslamcı siyaset, 1980 ve özellikle 1990 sonrası küreselleşme rüzgârının fırlattığı yeni İstanbullu, eski Anadolulu kitlelere “dokunmayı” başararak oylarını artırdı. Metropolün çeperlerine yığılan yoksul kitlelere geleneksel sol, sosyal demokrat partiler uzak kalınca İslamcı siyaset boşluğu doldurmayı bildi.

Bir kriz yılı olan 1994’te merkez sağ ve merkez soldaki dört parti oyların yüzde 70’ini almalarına karşın ittifaktan kaçınınca, yüzde 25 oy alan Erdoğan’ın o dönemdeki partisi Refah, aradan sıyrılarak İslamcı siyasetin İstanbul belediyesinde 25 yıl sürecek iktidarını ilan etti. İslamcı siyaset 1999 seçimlerinde de merkezdekilerin aynı aymazlığını kullandı ve yüzde 27 oyla İstanbul iktidarını korudu. 2002 genel seçimlerinde bu kez seçim sisteminin de ikramı olarak yüzde 34 oyla tek başına iktidar olan İslamcıların yeni partisi AKP, 2004 yerel seçimlerinde İstanbul’u yüzde 45 oyla kazandı.

Küresel depremin Türkiye’ye yüzde 5’e yakın küçülme getirdiği bir kriz yılı olan 2009’daAKP, Türkiye genelinde ve İstanbul’da kaybetmedi ama oyları Türkiye genelinde yüzde 38’e, İstanbul’da yüzde 40’a kadar düştü. Bu, 2007’deki milletvekili seçimi sonuçlarına göre beş puanlık bir düşüştü. CHP ise oyların yüzde 33’ünü aldı. Kriz sandığa yansımış ama aradaki fark beş puana inse de yine AKP kazanmıştı.

Şimdi gözler yine bir kriz yılı olan 2019’daki yerel seçimde. İstanbul’da 2014 yerel seçimlerinde oylarını yüzde 48’e çıkaran AKP, 24 Haziran 2018 milletvekili seçimlerinde yüzde 42’ye yakın oy alabildi. 31 Mart’ta da müttefiki olacak milliyetçi MHP ile oyları yüzde 50.7’yi ancak bulabildi. İşte 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde muhalefeti umutlandıran da bu sonuç.

Krizin son altı ayda derinleşmesi ile AKP’nin oy kaybetmiş olabileceğini düşünen CHP, diğer muhalif partilerin de desteği ile bu seçimde İstanbul’da ipi göğüsleyebileceğini düşünüyor. AKP’nin ise İstanbul’u kaybetme telaşı büyük. Eski (ve son) Başbakan Binali Yıldırım’ı, oturduğu TBMM başkanlığı koltuğundan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösteren Erdoğan, Yıldırım’ın seçilememesi halinde kaybetmek istemediği TBMM koltuğunu ona garanti etti ve Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen istifa etmesine gerek olmadığına hükmedildi! Bu durum yeni bir hukuk polemiğini daha başlatmış durumda.

Seçimlerin adil koşullarda yapılıp yapılmaması endişesi yanında hukuk dışı davranışlara rağmen muhalefet bu kez İstanbul’u kazanmaya yakın ama ipi göğüslemesine izin verilecek mi, bu kuşkulu.

 

Written by Mustafa Sönmez